-
1 gerek
gerek1 <- ği> (-e) nötig, erforderlich; Notwendigkeit f; Bedarf m (-e an D);gereğinde nötigenfalls; verbal: nötig haben, brauchen: bana bir çekiç gerek ich brauche einen Hammer;neme gerek? was geht mich das an?;nene gerek? was geht dich das an?;bunun bize gereği yok das brauchen wir nicht;gereği gibi wie es erforderlich ist;gereği kadar so viel wie nötig; ausreichend;telaşa gerek yok kein Grund zur Aufregung; mit -se: gelse gerek wahrscheinlich wird er kommen, er müsste kommen;olsa gerek vermutlich, aller Wahrscheinlichkeit nach …: evde olsa gerek vermutlich ist sie zu Hause;-mesinden ileri gelmiş olsa gerek das mag wohl daher gekommen sein, dass …gerek2 ob … oder: gerek ben gideyim, gerek o gitsin … ob ich nun gehe oder (ob) er (geht); sowohl … als auch, ebenso wie; verneint weder … noch;gerek büyük, gerek küçük sowohl die Großen (Erwachsenen) als auch die Kleinen
См. также в других словарях:
tava getirmek — gereği kadar ısıtmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
aydınlanmak — nsz 1) Aydınlık olmak 2) mec. Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinmek, tenevvür etmek Personelin yeteri kadar aydınlandığına kani olduktan sonra iki ciddi alarm denemesi yaptı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
aydınlanma — is. 1) Aydınlanmak işi 2) mec. Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinme, tenevvür 3) fiz. Bir yüzeyin, karşısına konulan eşit ışık kaynaklarının sayısı ile orantılı olarak aydınlık görünmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
balans ayarı — is. Otomobilin sarsılmasını önlemek için, tekerleklere gereği kadar balans pensi denen kurşun parçası takarak denge sağlama işi … Çağatay Osmanlı Sözlük
diri — sf. 1) Yaşamakta olan, yaşayan, canlı, ölü karşıtı Senin ölün değil, bana dirin lazım. Ö. Seyfettin 2) Güçlü, zinde Diri bir adam. 3) Solmamış, pörsümemiş Diri çiçek. Diri yaprak. 4) Gereği kadar pişmemiş Birleşik Sözler diri diri diri örtü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
olgun — sf. 1) Yenecek duruma gelmiş (meyve) Oluğun altına bir sepet iri, olgun, renkli şeftali koymuşlar. R. H. Karay 2) mec. Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş, ağırbaşlı (kimse), kâmil Benim bütün cefama olgun adam gibi katlanmasını… … Çağatay Osmanlı Sözlük
olgunlaşmak — nsz 1) Meyve olgun duruma gelmek 2) İnsanın bilgi, görgü ve hoşgörüsü gereği kadar gelişmiş olmak O zamanlar hepsi de daha gençti, bugün yaşlandılar, elbette daha olgunlaştılar. N. Ataç … Çağatay Osmanlı Sözlük
olgunluk — is., ğu 1) Meyvelerin olgun, yenilebilir olma durumu 2) İnsanların bilgi, görgü ve hoşgörü bakımından gereği kadar gelişmiş olma durumu, yetkinlik, kemal Yüzündeki incelik, olgunluk onu bambaşka seviyede bir erkek gösteriyor. H. E. Adıvar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
viski — is., İng. whisky Tahıllar malt yapılarak şekerlendirildikten ve gereği kadar mayalandıktan sonra damıtılarak elde edilen alkollü içki Birleşik Sözler viski bardağı … Çağatay Osmanlı Sözlük
zayıf — sf., Ar. żaˁīf 1) Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan) Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım. S. M. Alus 2) Görevini yapacak yeterli gücü olmayan Zayıf bir ordu. Gözleri zayıf. 3) mec. Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan Zayıf… … Çağatay Osmanlı Sözlük
diri kalmak — 1) dinç, sağlıklı görünmek 2) pirinç, bulgur vb. bakliyat gereği kadar pişmemiş olmak Pirinçler biraz diri kalmış … Çağatay Osmanlı Sözlük