-
1 göñülden
от душиcan-göñülden - от всей души -
2 gönülden
бирелеп -
3 gönülden
adj. willing -
4 gönülden
ji dil -
5 gönülden
a) heartfelt, sincere b) most sincerely, with all one's heart, from the heart, readily -
6 gönülden çıkarmak
вы́рвать из се́рдца, не вспомина́ть кого -
7 gönülden çıkarmamak
всегда́ по́мнить ( любимого) -
8 gönülden bağlı
bendewar -
9 can ve gönülden
heart and soul -
10 canı gönülden
adv. heart and soul -
11 gözden ırak olan gönülden de ırak olur
out of sight out of mindTurkish-English dictionary > gözden ırak olan gönülden de ırak olur
-
12 canı gönülden
ji dil û can -
13 Gözden ırak olan gönülden de ırak olur
Out of sight out of mindİngilizce Sözlük Türkçe > Gözden ırak olan gönülden de ırak olur
-
14 gladly
gönülden, zevkle, istekle, seve seve, memnuniyetle -
15 candan
1. حار [حارّ]Anlamı: gönülden, samimî2. قلبي [قَلْبِيّ]Anlamı: gönülden, samimî3. مخلص [مُخْلِص]Anlamı: gönülden, samimî4. ودي [ودِّيّ]Anlamı: gönülden, samimî -
16 gönül
- lü1) душа́, се́рдцеgönül işleri — серде́чные дела́
gönül maceraları — любо́вные похожде́ния
2) перен. жела́ние, охо́таokumağa gönülün var mı? — у тебя́ есть жела́ние учи́ться?
••gönül kimi severse güzel odur — посл. кого́ се́рдце полю́бит, тот и краси́в
gönül ferman istemez — погов. се́рдцу не прика́жешь
- gönül akıtmakgönül kocamaz — погов. душа́ не старе́ет
- gönül almak
- gönülünü almak
- gönül avlamak
- gönül bağlamak
- gönülü bulanmak
- gönül çekmek
- gönülü çekmek
- gönülü çelinmek
- gönülünü çelmek
- gönülden çıkarmak
- gönülden çıkarmamak
- gönülü çökmek
- gönülüne doğmak
- gönülüne dokunmak
- gönülünü düşürmek
- gönül eğlendirmek
- gönülünü etmek
- gönülünü yapmak
- gönülünden geçirmek
- gönülüne göre
- gönülünü hoş etmek
- gönül indirmek
- gönülü kalmak
- gönülü kanmak
- gönülü kararmak
- gönülünü kaptırmak
- gönülü kaymak
- gönülü kırılmak
- gönül kırmak
- gönülünden kopmak
- gönül okşamak
- gönülü olmak
- gönülünü pazara çıkarmak
- gönülü razı olmamak
- gönülünü serin tutmak
- gönülünü söndürmek
- gönülü takılmak
- gönülü varmıyor
- gönül vermek
- gönül yakmak
- gönülünü yaralamak
- gönül yıkmak
- gönülü yok -
17 heart and soul
tamamen, canı gönülden, seve seve* * *can ve gönülden* * *(with all one's attention and energy: She devoted herself heart and soul to caring for her husband.) bütün dikkatiyle -
18 göz
göz s1) Auge nt\göz alabildiğine so weit das Auge reicht\göz almak blendenbir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassenbiriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm\göz göre göre vor aller Augen\göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß\göz kırpmak mit den Augen zwinkernbir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen habenbir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achtenbir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen\göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)\gözden geçirmek durchsehenbirini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben\gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinnbirini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren\göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn\göze almak wagen, riskieren\göze batmak ins Auge stechen\göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen\gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben\gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen\gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht\gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richtenbirini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm haltenbir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können\gözü morarmış olmak ein blaues Auge habenbir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben\gözü sönmek das Augenlicht verlierenbir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen\gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen\gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangenbirini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlierenbir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben\gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun\gözünü açık tutmak die Augen offen haltenbirinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen\gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein\gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zuckenbirinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchternbir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielenbir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führenbütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetançıplak \gözle mit bloßem Augeherkesin \gözü önünde vor aller Augenonu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen2) Blick m\göz atmak einen Blick werfen (-e auf)geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hineinhaberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfenkem \göz der böse Blick3) (torpido \gözü) Fach nt -
19 Herz
Herz <-ens, -en> [hɛrts] ntim Grunde seines \Herzens esasında, aslında;von \Herzen gern canı gönülden [o yürekten];mir blutet das \Herz ( fig) yüreğim kan ağlıyor;ich tue es leichten \Herzens onu gönül ferahlığı [o rahatlığı] ile yapıyorum;schweren \Herzens istemeye istemeye;aus seinem \Herzen keine Mördergrube machen dobra dobra konuşmak;ein \Herz und eine Seele sein ( fig) can ciğer (kuzu sarması) olmak;ein gutes/goldenes \Herz haben iyi/altın kalpli olmak;etw nicht übers \Herz bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;etw auf dem \Herzen haben derdi olmak;etw auf \Herz und Nieren prüfen ( fam) bir şeyin içini dışını gözden geçirmek;jdm sein \Herz ausschütten ( fig) birine içini dökmek;jdm das \Herz brechen ( geh) birinin kalbini kırmak;jdm das \Herz zerreißen birinin yüreğini parçalamak;aus ganzem \Herzen canı gönülden;jds \Herz erweichen birinin kalbini eritmek;jds \Herz höherschlagen lassen birinin gönlünü tutuşturmak;mir ist ein Stein vom \Herzen gefallen ( fig) yüreğime su serpildi;jdn ins \Herz schließen birine içi ısınmak, birine kanı kaynamakim \Herzen Anatoliens/Europas Türkiye'nin/Avrupa'nın göbeğinde\Herz ist Trumpf kupa kozdur -
20 inanç
1. معتقد [مُعْتَقَد]Anlamı: bir düşünceye gönülden bağlanma2. عقيدة [عَقِيدَة]Anlamı: bir düşünceye gönülden bağlanma
См. также в других словарях:
gönülden çıkarmak — (birini) sevmez veya anmaz olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönülden çıkarmamak — sevilen kimseyi unutmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönülden gönle yol vardır — kalp kalbe karşıdır … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönülden ırak olmak — sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözden ırak olan gönülden de ırak olur — ayrı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalır anlamında kullanılan bir söz Elbette tanıyamazsınız çünkü gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözden gönülden çıkarmak — önem vermemek, ilgisini kesmek Şimdi, artık gözünden ve gönlünden çıkardığı bu adamın her şeyi onun için müsavi idi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
EZ-DİL — Gönülden … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FAHRİYYEN — Gönülden isteyerek. Karşılıksız olarak.FAHRUL İSLAM $ (Pezdevî): Mavera ün Nehir deki Hanefî fukahasının meşhurlarındandır. Hicri 482 tarihinde Semerkant ta vefat etmiştir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül … Çağatay Osmanlı Sözlük
Misirlou — (Greek: Μισιρλού, Egyptian Girl ; from Turkish: Mısırlı, Egyptian ;[1] from Arabic: مصر, Miṣr, Egypt ), is a popular Greek song with popularity in five styles of music: Greek rebetiko, Middle Eastern belly dancing, Jewish klezmer, American surf… … Wikipedia
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük