-
1 تأثير
-
2 بأس
بَأْس1. yılgıAnlamı: korku, dehşet2. haşyetAnlamı: korku, korkma3. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı4. hüsranAnlamı: zarar, ziyan5. beisAnlamı: kötülük, zarar6. dokuncaAnlamı: kötülüğe yol açan, sağlığı bozan şey, zarar7. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji8. erkeklikAnlamı: erkekçe davranış, yiğitlik9. havilAnlamı: hevl, korku10. yılgınlıkAnlamı: yılgın olma durumu11. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü12. pervaAnlamı: çekinme, sakınma, korku13. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku14. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç15. işkenceAnlamı: eziyet16. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü17. elemAnlamı: dert, acı18. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı19. kabadayılıkAnlamı: kabadayı olma durumu20. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname21. kahramanlıkAnlamı: kahraman olma durumu, yiğitlik22. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet23. mertlikAnlamı: yiğitlik, erkeklik24. korku25. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap26. ezintiAnlamı: korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, sıkıntı27. ürküntüAnlamı: ürkme duygusu, tevahuş28. acımaAnlamı: acımak işi29. ezaAnlamı: üzme, sıkıntı verme30. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar31. sakıncaAnlamı: sakınmayı gerektiren durum32. panikAnlamı: ani dehşet duygusu, büyük korku33. ziyanAnlamı: zarar34. yiğitlikAnlamı: yiğit olma durumu35. acı36. ağrıAnlamı: şiddetli ve sürekli bir acı37. canAnlamı: güç, kuvvet38. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat39. hâlAnlamı: güç, kuvvet, takat40. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
3 أزر
IأَزَرَdesteklemekAnlamı: destek koymakIIأَزْر1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvetأَزَرَّdüğmelemekIVأَزَّرَ1. giydirmekAnlamı: giymek işini yaptırmak2. desteklemekAnlamı: destek koymak -
4 أسى
Iأَسَّى1. geçindirmekAnlamı: geçinmesini sağlamak2. arkalamakAnlamı: arkasına almak, desteklemek, yardım etmek3. avutmakAnlamı: teselli etmek, bir kimsenin acısını yatıştırmakIIأَسَى1. mutsuzlukAnlamı: mutsuz olma durumu2. üzgüAnlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı3. ezgiAnlamı: üzüntü, sıkıntı4. mahzunlukAnlamı: mahzun olma durumu5. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı6. depresyonAnlamı: ruhî çöküntü7. kasvetAnlamı: sıkıntı, iç sıkıntısı8. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü9. elemAnlamı: dert, acı10. işkenceAnlamı: eziyet11. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku12. hüzünAnlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam13. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı14. gamAnlamı: tasa, kaygı, üzüntü15. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü16. kasavetAnlamı: üzüntü, tasa17. kaygıAnlamı: üzüntü, tasa18. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap19. teessürAnlamı: üzülme20. acı -
5 أيد
Iأَيْد1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvetIIأَيَّدَ1. geçindirmekAnlamı: geçinmesini sağlamak2. arkalamakAnlamı: arkasına almak, desteklemek, yardım etmek3. desteklemekAnlamı: destek koymak -
6 إمكان
إِمْكان1. kifayetAnlamı: yeterlik, iktidar2. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek5. ihtimalAnlamı: olabilirlik, olasılık6. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname7. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç8. imkânAnlamı: uygun şart veya durum9. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet10. kabiliyetAnlamı: yetenek11. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek12. olabilirlikAnlamı: olasılık, ihtimal13. olanakAnlamı: yararlanılan uygun şart, imkân14. olasılıkAnlamı: bir şeyin olabilmesi durumu, olabirlik15. potansiyelAnlamı: varlığı, ortaya çıkmamış güç16. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar17. yetenekAnlamı: kabiliyet18. canAnlamı: güç, kuvvet19. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
7 إياد
إِيَاد1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. takatAnlamı: güç, kuvvet3. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet -
8 ابتئاس
اِبْتِئاس1. üzgüAnlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı2. mutsuzlukAnlamı: mutsuz olma durumu3. üzgünlükAnlamı: neşesizlik, üzgün olma durumu4. korkuAnlamı: kaygı, üzüntü5. ezgiAnlamı: üzüntü, sıkıntı6. merakAnlamı: kaygı, tasa7. mahzunlukAnlamı: mahzun olma durumu8. depresyonAnlamı: ruhî çöküntü9. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı10. kasvetAnlamı: sıkıntı, iç sıkıntısı11. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü12. işkenceAnlamı: eziyet13. elemAnlamı: dert, acı14. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü15. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı16. hüzünAnlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam17. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku18. gamAnlamı: tasa, kaygı, üzüntü19. kederAnlamı: acı20. kasavetAnlamı: üzüntü, tasa21. kaygıAnlamı: üzüntü, tasa22. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap23. teessürAnlamı: üzülme24. acı -
9 ارتكاس
اِرْتِكاس1. dejenerasyonAnlamı: soysuzluk2. tepkimeAnlamı: tepkimek işi3. tepkiAnlamı: karşı etki -
10 استطاعة
اِسْتِطَاعَة1. kifayetAnlamı: yeterlik, iktidar2. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji3. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek4. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet5. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç6. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname7. kabiliyetAnlamı: yetenek8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar10. yetenekAnlamı: kabiliyet11. canAnlamı: güç, kuvvet12. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat -
11 اقتدار
اِقْتِدار1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname5. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç6. kabiliyetAnlamı: yetenek7. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar10. yetenekAnlamı: kabiliyet11. canAnlamı: güç, kuvvet12. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
12 اكتئاب
اِكْتِئاب1. üzgüAnlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı2. mutsuzlukAnlamı: mutsuz olma durumu3. ezgiAnlamı: üzüntü, sıkıntı4. azapAnlamı: dünyada günah ışlemiş olanlara ahirette verilecek ceza, çok büyük sıkıntı5. kasvetAnlamı: sıkıntı, iç sıkıntısı6. mahzunlukAnlamı: mahzun olma durumu7. depresyonAnlamı: ruhî çöküntü8. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü9. gamAnlamı: tasa, kaygı, üzüntü10. işkenceAnlamı: eziyet11. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı12. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku13. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü14. elemAnlamı: dert, acı15. hüzünAnlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam16. kasavetAnlamı: üzüntü, tasa17. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap18. acı -
13 انضغاط
اِنْضِغَاط1. stres2. dürtüAnlamı: fizyolojık veya ruhî dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan, içten gelen gerilim3. zorguAnlamı: kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi4. basınç5. sıkıntı -
14 انطباع
-
15 بث
Iبَثّ1. üzgüAnlamı: cefa, eza, eziyet, yersiz ve gereksiz olarak çektirilen sıkıntı2. emisyonAnlamı: yayma, neşretme3. korkuAnlamı: kaygı, üzüntü4. mutsuzlukAnlamı: mutsuz olma durumu5. yayım6. merakAnlamı: kaygı, tasa7. ezgiAnlamı: üzüntü, sıkıntı8. depresyonAnlamı: ruhî çöküntü9. mahzunlukAnlamı: mahzun olma durumu10. efkârlanmakAnlamı: tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek11. gaileAnlamı: sıkıntı, dert, keder, üzüntü12. kahırAnlamı: derin üzüntü ve acı13. elemAnlamı: dert, acı14. işkenceAnlamı: eziyet15. eziyetAnlamı: aşırı güçlük ve sıkıntı, üzgü16. hüzünAnlamı: gönül üzgünlüğü, keder, gam17. gamAnlamı: tasa, kaygı, üzüntü18. endişeAnlamı: tasa, kaygı, kuşku, korku19. kasavetAnlamı: üzüntü, tasa20. kaygıAnlamı: üzüntü, tasa21. ezinçAnlamı: şiddetli acı ve sıkıntı, azap22. enformasyonAnlamı: haber alma, danışma23. teessürAnlamı: üzülme24. beyanAnlamı: söyleme, bildirme25. ilâncılık26. yayınAnlamı: basılıp dağıtılan veya radyo televizyon ile halka sunulan şey, neşriyat27. acıIIبَثَّsermekAnlamı: açarak yaymak veya döşemek -
16 تمكن
تَمَكُّن1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. yetiAnlamı: yapabilme gücü, melek3. takatAnlamı: güç, kuvvet4. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet5. kabiliyetAnlamı: yetenek6. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç7. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname8. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek9. olanakAnlamı: yararlanılan uygun şart, imkân10. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar11. yetenekAnlamı: kabiliyet12. canAnlamı: güç, kuvvet13. hızAnlamı: bir hareketten doğan güç, şiddet, güç, takat14. dermanAnlamı: güç, takat, mecal -
17 جبر
جَبْر1. zorunlukAnlamı: ıstırar, zaruret, mecburiyet2. gasp3. mukadderatAnlamı: yazgı4. dürtüAnlamı: fizyolojık veya ruhî dengenin değişmesi sonucu ortaya çıkan, içten gelen gerilim5. zorbalıkAnlamı: zorbaca davranış, müstebitlik6. ikrahAnlamı: tiksinme7. zorguAnlamı: kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi8. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet9. mecburiyetAnlamı: zorunlu olma durumu10. zorunlulukAnlamı: zorunluk11. ortopedi12. zorAnlamı: yüküm, zorunluluk, mecburiyet13. cebirAnlamı: zor, zorlayış -
18 حول
Iحَوْل1. erkeAnlamı: ış başarma gücü, enerji2. takatAnlamı: güç, kuvvet3. üstüneAnlamı: ilişkin, üzerine, dair4. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet5. ehliyetAnlamı: yeterlik, uzluk, belge. ehliyetname6. enerjiAnlamı: maddede var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan erke, güç7. kudretAnlamı: güç, erk, erke, iktidar, yetenek8. hakkındaAnlamı: ilgili olarak9. erkAnlamı: bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar10. seneAnlamı: yıl11. canAnlamı: güç, kuvvet12. hâlAnlamı: güç, kuvvet, takat13. dermanAnlamı: güç, takat, mecalIIحَوَّلَdevretmekAnlamı: dönmek, dolaşmakحُوَّل1. düzenbazAnlamı: düzenci, hileci2. madrabazAnlamı: hile yapan3. kalleş4. sinsi5. üfürükçü -
19 ردة
-
20 زور
زُور1. kalpAnlamı: düzme, sahte (para)2. kalpAnlamı: yalancı, kendine güvenilmeyen3. kıtırAnlamı: uydurma söz, yalan4. düzmeceAnlamı: gerçek olmayan5. martavalcıAnlamı: yalan söyleyen, palavracı6. güçAnlamı: fizik, düşünce ve ahlâk bakımından bir etki yapabilme, kuvvet7. martavalAnlamı: yalan, uydurma söz, palavra8. atıcılıkAnlamı: yalancılık, uydurmacılık9. sahte10. atmasyonAnlamı: palavra, uydurma11. yalan12. ığrıpAnlamı: yalan, düzen
См. также в других словарях:
etki — is. 1) Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir Bu etki, genç kuşak konservatuvar mezunlarında yerini daha doğal bir Türkçeye bırakıyor. H. Taner 2) Bir etken veya bir sebebin sonucu Tokadın etkisi kötü oldu. 3) mec … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan etki — is., tıp 1) Tedavi için uygulanan ilacın kişide kullanım amacı dışında sebep olduğu olumsuz etki 2) Dolaylı yapılan etki … Çağatay Osmanlı Sözlük
kılcal etki — is., fiz. Birbirine değen bir sıvı ile bir katının molekülleri arasındaki etki … Çağatay Osmanlı Sözlük
bozucu etki — is., fiz. Enerji sisteminde aniden ortaya çıkan, üretim kaybından, yük kesintisinden veya tesis, kablo, hat arızasından kaynaklanan belirgin değişiklik … Çağatay Osmanlı Sözlük
izlenim vermek — etki bırakmak Görevlilerin edalı ve dıbır dıbır yürüyüşleri bir geçit töreni izlenimini verir. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
nüfuz — (A.) [ ذﻮﻔﻥ ] 1. etki etme, işleme. 2. etki gücü. ♦ nüfuz etmek işlemek, etki etmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
fotojenik — sf., ği, fiz., Fr. photogénique 1) Işığın bazı cisimler üzerine yaptığı kimyasal etki ile ilgili veya bu etkileri yaratma özelliği taşıyan 2) Fotoğraf kâğıdını çok etkileyen Mavi, fotojenik bir renktir. 3) mec. Fotoğrafta veya sinema filminde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güç — 1. sf. 1) Ağır ve yorucu emekle yapılan, çetin, müşkül Eski yazıyı öğrenmek güç bir işti. 2) zf. Zorlukla Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler gücü gücüne güçbeğenir güç bela Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıntıya kapılmak — 1) bir akıntının etki alanına girmek, akıntı ile birlikte sürüklenmek 2) mec. etki altında kalarak bir topluluğun davranışına katılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Francois Rosse — François Rossé François Rossé est un compositeur, pianiste et improvisateur français, né en 1945. Il étudie d abord le piano puis l analyse musicale et la composition. Il fut l un des derniers élèves d Olivier Messiaen au CNSMDP. Il étudie… … Wikipédia en Français
François Rossé — est un compositeur, pianiste et improvisateur français, né en 1945. Il étudie d abord le piano puis l analyse musicale et la composition. Il fut l un des derniers élèves d Olivier Messiaen au CNSMDP. Il étudie également auprès d Ivo Malec et de… … Wikipédia en Français