-
1 direct address
dolaysız adres -
2 direct object
dolaysız tümleç -
3 direct speech
dolaysız söz, açık ve net konuşma -
4 direct object
dolaysız tümleç -
5 direct speech
dolaysız söz, açık ve net konuşma -
6 άμεσα
dolaysız, doğrudan, aracısız -
7 unmittelbar
dolaysızdoğrudan doğruya -
8 direct controls
dolaysiz kontroller -
9 direct exporting
dolaysiz ihracat -
10 direct object
dolaysiz tümleç -
11 direct service
dolaysiz hizmet -
12 direct speech
dolaysiz anlatim -
13 direct tax
dolaysiz vergi, vasitasiz vergi -
14 immediate constituent
dolaysiz kurucu -
15 direct address
dolaysız adres -
16 ближайший
en yakın; dolaysız* * *1) ( самый близкий) en yakınближа́йший ро́дственник — en yakın akraba
в ближа́йшем бу́дущем — pek yakın gelecekte, pek yakında
в тече́ние ближа́йших двух-трёх ме́сяцев — önümüzdeki iki üç ay içinde
ближа́йшая зада́ча — öncelikli görev
2) ( непосредственный) dolaysızближа́йший нача́льник — ilk amir
при ближа́йшем рассмотре́нии — daha yakından bakılsa / incelenince
яви́ться ближа́йшим сле́дствием чего-л. — (bir şeyin) dolaysız sonucu olmak
-
17 прямой
1) doğru; düzпряма́я ли́ния — doğru / düz çizgi
прямы́е во́лосы — düz saç
2) direktпрямо́й рейс — direkt sefer
прямо́й по́езд — direkt tren
туда́ нет прямо́го авто́буса — oraya direkt giden otobüs yok
3) ( непосредственный) dolaysız, doğrudan (doğruya olan); direktпрямы́е вы́боры — tek dereceli seçim
прямы́е перегово́ры — dolaysız / doğrudan görüşmeler
прямы́е расхо́ды — эк. direkt giderler
прямы́е нало́ги — vasıtasız vergiler
прямы́е обвине́ния — doğrudan doğruya suçlamalar
прямо́е вое́нное вмеша́тельство — doğrudan askeri müdahale
прямо́е попада́ние (снаря́да) — tam isabet
пряма́я переда́ча — радио, теле naklen yayın
4) (явный, открытый) açık, apaçıkпрямо́й вы́зов — açık meydan okuma
прямо́е издева́тельство — açıktan açığa alay etme
5) (правдивый, откровенный - о человеке) özü sözü bir, doğru••прямо́й у́гол мат. — dik açı
прямо́е дополне́ние грам. — dolaysız / düz tümleç
пряма́я кишка́ анат. — göden bağırsağı, rektum
прямо́й шрифт полигр. — düz harfler
в прямо́м смы́сле сло́ва — (kelimenin) gerçek anlamıyla
-
18 непосредственный
1) dolaysızнепосре́дственная причи́на — dolaysız neden
непосре́дственный нача́льник — воен. en yakın amir
в непосре́дственной бли́зости от грани́ц — sınırlara çok yakın yerlerde
2) (естественный, простой) tabii -
19 direkt
1. adj dolaysız, doğru, direkt;direkte Informationen doğrudan bilgi/haber;direkte Steuern dolaysız/vasıtasız vergilerdirekt vor dir hemen senden önce, hemen senin önünde;etwas liegt direkt nach Süden bş tam güneye bakıyor;direkt gegenüber (von) -in tam karşısında -
20 direkt
direkt [di'rɛkt]I adj\direkte Rede ling dolaysız söz;\direkt am Bahnhof hemen istasyonda;\direkt vor dem Haus evin hemen önünde2) ( unverzüglich) hemenII adv1) ( ohne Umweg) doğrudan doğruya, dosdoğru;die Straße führt \direkt ins Zentrum cadde doğrudan doğruya merkeze gider;2) ( unverzüglich) hemendas ist ja \direkt gefährlich, was du machst yaptığın iş düpedüz tehlikeli
См. также в других словарях:
dolaysız — sf. 1) Doğrudan doğruya olan, vasıtasız, bilavasıta Yazarın bize dolaysız biçimde betimlediği başkişi nasıl bir erkek? S. İleri 2) zf. Araya herhangi bir araç girmeden Kadının üretime dolaysız katılması, ona ekonomik özgürlüğünü sağlamaktır. A.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaysız vergi — is., ekon. Yükümlüsü önceden bilinenden doğrudan doğruya alınan vergi … Çağatay Osmanlı Sözlük
değişim — is. 1) Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü 2) Para aracılığı olmaksızın, bir nesnenin dolaysız olarak bir başka nesne ile değiştirilmesi, değiş, değişme, değiş tokuş, takas, trampa, mübadele, trok 3) biy. Yeni döllerin atalarına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
direkt — sf., Fr. direct 1) Dolaysız, aracısız İki devlet arasında direkt ilişki yok. 2) zf. Doğru olarak, hiçbir yerde durmadan, duraksız, doğruca Bu otobüs direkt İstanbul a gider. 3) zf. Doğrudan, doğrudan doğruya Sınıfını direkt geçen öğrenci … Çağatay Osmanlı Sözlük
doğrudan doğruya — zf. Dolaysız, araçsız, araya başka bir şey girmeden, resen Gazeteyi doğrudan doğruya kendimiz satıyoruz. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaysızlık — is., ğı Dolaysız olma durumu Politik renkleri dolaylı biçimde yansıtmıyorum. Bir dolaylılık, dolaysızlık aranmamalı bence. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelir vergisi — is. Kişilerin gelirlerinden, bir oran ölçüsünde devlete ödedikleri dolaysız vergi … Çağatay Osmanlı Sözlük
görü — is. 1) Görme yetisi 2) Bir yerin çevreyi görme özelliği, nezaret Buranın görüsü geniş. 3) fel. Dolaysız kavrama, birden kavrama Birleşik Sözler hoşgörü içgörü öngörü sağgörü … Çağatay Osmanlı Sözlük
görünüş — is. 1) Gözün ilk bakışta veya zihnin dolaysız olarak algıladığı şey 2) Gerçeğe uymayan dış görüntü, zevahir Görünüşe aldanmamalı. 3) Bulunulan bir yerden görülebilen alan, görünüm, manzara Van gölünün görünüşü eşsizdi. N. Cumalı 4) dbl. Fiillerin … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilk elden — zf. 1) Baştan başlayarak 2) Dolaysız, aracısız olarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kobalt bombası — is., fiz. Kobalttan veya dolaysız olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yapılan, hekimlikte kanser tedavisinde kullanılan bomba … Çağatay Osmanlı Sözlük