-
41 tur
-
42 объезд
-
43 передвижение
сyer(ini) değiştirme, dolaşmaсвобо́да передвиже́ния — seyahat / dolaşım özgürlüğü
кру́пные передвиже́ния войск — büyük çapta askeri kuvvet kaydırılmaları
-
44 скитание
сmemleket memleket gezme; göçebelik (etme)скита́ние на чужби́не — yad ellerde dolaşma
-
45 суетливый
rahat durmaz, telaşlıсуетли́вая беготня́ — fellek fellek dolaşma
-
46 шатание
с1) ( качание) sallanma; sallandırma2) прост. ( бесцельная ходьба) aylak aylak dolaşma; sürtme3) перен. yalpalama, yalpalayış -
47 amble
n. yavaş yavaş dolaşma; sallana sallana yürüme; rahvan koşma————————v. rahvan koşmak, yavaş yavaş dolaşmak, sallana sallana yürümek* * *1. salınarak yürü (v.) 2. salınarak yürüyüş (n.) 3. yürü* * *['æmbl](to walk without hurrying: We were ambling along enjoying the scenery.) gezinmek -
48 circuit
n. çember, daire çevresi; devre, dolaşıp aynı noktaya gelen yol, dolambaçlı yol, dolaşma, tur; gezici hakim; gezici dava vekili, devre [elek.], çevrim; lig; bir yönetim altındaki işletme sayısı————————v. etrafında dönmek, dolaşmak; devretmek, turneye çıkmak* * *devre* * *['sə:kit]1) (a journey or course round something: the earth's circuit round the sun; three circuits of the race-track.) devir2) (a race-track, running-track etc.) pist3) (the path of an electric current and the parts through which it passes.) devre4) (a journey or tour made regularly and repeatedly eg by salesmen, sportsmen etc.) tur• -
49 implication
n. bulaştırma, içine sokma, dolaşma, içerme, ima etme, dolaylı anlatma* * *1. içerme 2. ima* * *noun ima -
50 loitering
noun They were arrested for loitering (= moving around or waiting suspiciously in a public place); No loitering!) aylaklık, başıboş dolaşma -
51 nudism
n. çıplak dolaşma merakı, çıplak yaşama öğretisi* * *noun (the practice of not wearing clothes usually because it is thought to be healthy.) çıplaklık -
52 ramble
n. gezinme————————v. başıboş gezmek, boş boş dolaşmak, yayılmak, abuk sabuk konuşmak, ipsiz sapsız konuşmak, yayılıp büyümek (bitki), kıvrılarak uzanmak (nehir), konuyu dağıtmak* * *1. avare dolaş (v.) 2. gezinme (n.)* * *['ræmbl] 1. verb1) (to go for a long walk or walks, usually in the countryside, for pleasure.) yürüyüşe çıkmak2) (to speak in an aimless or confused way.) şaşkın şaşkın konuşmak, ipe sapa gelmez lâflar etmek2. noun(a long walk, usually in the countryside, taken for pleasure.) kırlarda dolaşma- rambler- rambling
- ramble on -
53 ride
n. binme, gezinti, dolaşma, gezinti yolu————————v. binmek (at veya bisiklet), arabayla gezmek, arabaya binmek (sürmeden), süzülmek, kayar gibi görünmek (ay, bulut vb), yüzmek, havada kalmak, karara bağlanmamış olmak, sürüklenmek, üst üste binmek, taşımak (omuzunda vb), kullanmak, geçmek (yol), gırgıra almak, binmek, sataşmak, kafa bulmak* * *bin* * *1. past tense - rode; verb1) (to travel or be carried (in a car, train etc or on a bicycle, horse etc): He rides to work every day on an old bicycle; The horsemen rode past.) binip gitmek2) (to (be able to) ride on and control (a horse, bicycle etc): Can you ride a bicycle?) binmek3) (to take part (in a horse-race etc): He's riding in the first race.) katılmak, koşmak4) (to go out regularly on horseback (eg as a hobby): My daughter rides every Saturday morning.) ata binmek2. noun1) (a journey on horseback, on a bicycle etc: He likes to go for a long ride on a Sunday afternoon.) ata binme2) (a usually short period of riding on or in something: Can I have a ride on your bike?) binme•- rider- riding-school -
54 roam
n. dolaşma, gezinme, gezme————————v. gezinmek, dolaşmak, amaçsız gezinmek* * *aylak aylak dolaş* * *[rəum](to walk about without any fixed plan or purpose; to wander: He roamed from town to town; He roamed (over) the hills.) aylak aylak dolaşmak, sürtmek- roamer -
55 run
adj. kaçak————————n. koşu, koşma, yarış, sefer, seyir, gezinti, kaçamak, talep, kaçık, çorap kaçığı, rağbet, otlak, kümes bahçesi, verim, gösterim, süre, devam süresi, sürü, balık sürüsü, çoğunluk, maden damarı, dere, çay, akış————————v. koşmak, kaçmak, tabanları yağlamak, geçip gitmek, yarışmak, yarışa katılmak, aday olmak, adaylığını koymak, gitmek (gemi), sürü halinde gitmek, işlemek, gidip gelmek (arasında), akmak, geçmek, uzanmak, sızmak, erimek, geçerli olmak, yürürlükte olmak, koşarak geçmek, aday göstermek, çarpmak, koşturmak, otlatmak, işletmek, çalıştırmak, yönetmek, kullanmak, sürmek, yayınlamak, taşımak, kaçakçılığını yapmak, göstermek (film), oynatmak* * *1. çalıştır 2. çalış (v.) 3. koşu (n.)* * *1. present participle - running; verb1) ((of a person or animal) to move quickly, faster than walking: He ran down the road.) koşmak2) (to move smoothly: Trains run on rails.) gitmek, çalışmak3) ((of water etc) to flow: Rivers run to the sea; The tap is running.) akmak, dökülmek4) ((of a machine etc) to work or operate: The engine is running; He ran the motor to see if it was working.) çalışmak, işlemek5) (to organize or manage: He runs the business very efficiently.) yönetmek, idare etmek6) (to race: Is your horse running this afternoon?) yarışmak, koşmak7) ((of buses, trains etc) to travel regularly: The buses run every half hour; The train is running late.) çalışmak, işlemek8) (to last or continue; to go on: The play ran for six weeks.) sürmek, oynamak9) (to own and use, especially of cars: He runs a Rolls Royce.) kullanmak, sürmek10) ((of colour) to spread: When I washed my new dress the colour ran.) çıkmak, boya vermek11) (to drive (someone); to give (someone) a lift: He ran me to the station.) (arabasıyla) götürmek12) (to move (something): She ran her fingers through his hair; He ran his eyes over the letter.) dolaştırmak, gezdirmek13) ((in certain phrases) to be or become: The river ran dry; My blood ran cold (= I was afraid).) olmak2. noun1) (the act of running: He went for a run before breakfast.) koşma, koşu2) (a trip or drive: We went for a run in the country.) gezi, dolaşma3) (a length of time (for which something continues): He's had a run of bad luck.) süre, dönem4) (a ladder (in a stocking etc): I've got a run in my tights.) kaçık5) (the free use (of a place): He gave me the run of his house.) kullanma6) (in cricket, a batsman's act of running from one end of the wicket to the other, representing a single score: He scored/made 50 runs for his team.) sayı7) (an enclosure or pen: a chicken-run.) çevrili açık alan•- runner- running 3. adverb(one after another; continuously: We travelled for four days running.) üst üste- runny- runaway
- rundown
- runner-up
- runway
- in, out of the running
- on the run
- run across
- run after
- run aground
- run along
- run away
- run down
- run for
- run for it
- run in
- run into
- run its course
- run off
- run out
- run over
- run a temperature
- run through
- run to
- run up
- run wild -
56 sally
n. dışarıya hücum, espri, nükte, çıkış hareketi, gezinti, dolaşma* * *['sæli]plural - sallies; noun(a sudden act of rushing out (eg from a fort) to make an attack.) saldırı -
57 tour
n. gezi, tur, turne, nöbet————————v. tur yapmak, gezmek, turneye çıkmak* * *1. gez (v.) 2. gezi (n.)* * *[tuə] 1. noun1) (a journey to several places and back: They went on a tour of Italy.) gezi2) (a visit around a particular place: He took us on a tour of the house and gardens.) dolaşma3) (an official period of time of work usually abroad: He did a tour of duty in Fiji.) görev süresi2. verb(to go on a tour (around): to tour Europe.) gezmek, dolaşmak- tourism- tourist
- tour guide
- tourist guide -
58 winding
adj. sarmal, helezoni, döner, yılankavi, dolambaçlı————————n. döndürme, dönme, dolaşma, dolambaç, dolama, dönemeç, kavis, sarma, dolam, bobin* * *1. helezoni (n.) 2. sar (v.) 3. sararak (prep.)* * *adjective (full of bends etc: a winding road.) kıvrımlı, virajlı -
59 boating
n. kayıkla gezme, kürek çekme* * *1. botla dolaşma 2. kayıkçılık -
60 straying
1. dolaşma (n.) 2. yolunu kaybet (v.) 3. dolaşarak (prep.)
См. также в других словарях:
dolaşma — is. Dolaşmak işi Bir yaşlı yörük kasaba sokaklarında dolaşmaya başlamıştı. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaşma — «Dolaşmaq»dan f. is … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
ayağın altında dolaşma — bir iş yapan kişiye işini yaparken engel olmak … Beypazari ağzindan sözcükler
CEVELÂN — Dolaşma. Kaynama. Yerinde durmayıp gezme … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
tavaf — is., din b., Ar. ṭavāf 1) İslam dininde hac sırasında Kâbe nin çevresini yedi kez dolaşma 2) esk. Bir şeyin çevresini dolaşma 3) esk. Kutsal bir yeri ziyaret etme Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller tavaf etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
cevelan — is., esk., Ar. cevelān Dolaşma, dolanma, gezinme, gezinti Atlarla, arabalarla yapılan bu cevelan, Tünel meydanından Şişli ye değin uzanır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
devir — 1. is., vri, Ar. devr Kendine özgü bir özellik taşıyan zaman parçası, dönem, periyot Bana sorarsanız devrimiz nasihat devri olmaktan çıktı. B. Felek Birleşik Sözler devrihindi devrisaadet Cilalı Taş Devri kuluçka devri Maden Devri … Çağatay Osmanlı Sözlük
devriâlem — is., esk., Ar. devr + ˁālem Dünyayı dolaşma Dört, beş ay sürecek bir devriâlem seyahatine çıkıyorduk. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaşılmak — nsz Dolaşma işi yapılmak Her yer dolaşıldı. Burada dolaşılmaz … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaşım — is. 1) Dolaşma işi 2) Para ve para yerine geçen bono, senet vb. geçerli olma, sürümde bulunma, sürüm, geçerlik 3) Mal veya paranın elden ele dolaşması, dolanım, sirkülasyon, para dolaşımı 4) anat. Kan dolaşımı Birleşik Sözler açık dolaşım sistemi … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolaştırmak — e, i Dolaşma işini yaptırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük