-
1 тезелү
dizilmek -
2 выстраиваться
sıraya dizilmek* * *несов.; сов. - вы́строиться(sıraya) dizilmek; saf saf olmak ( рядами)выстра́иваться в два ряда́ — iki sıra olmak
выстра́иваться в о́чередь — sıra / kuyruk olmak
маши́ны вы́строились у вокза́ла — arabalar garın önüne dizildi
-
3 aufstellen
auf|stellenI vt1) ( aufbauen) kurmak; ( Denkmal) dikmek; ( Zelt) kurmak; ( Maschine) yerleştirmek, koymak; ( in einer Reihe) dizmek2) ( aufrichten) dikmek4) ( Kandidat) göstermek5) ( Rekord) kırmak; ( Regel) koymak; ( Theorie) ortaya atmak; ( Bedingung) koymak, koşmak; ( Behauptung) ileri sürmek; ( Plan) kurmakII vrsich \aufstellen ( sich postieren) dikilmek; ( in einer Reihe) dizilmek;sich hintereinander \aufstellen arka arkaya dizilmek -
4 глотка
yutak; boğaz,gırtlak* * *ж1) анат. yutak (-ğı)2) прост. boğaz, gırtlak (-ğı)не лезть в гло́тку — boğazına dizilmek / durmak, boğazından geçmemek
••брать кого-л. за гло́тку — gırtlağına basmak / yapışmak
драть гло́тку — boğazını yırtmak
ора́ть во всю гло́тку — avazı çıktığı kadar bağırmak
-
5 линейка
çizgi; cetvel; sıra* * *ж1) ( линия) çizgiтетра́дь в лине́йку — çizgili defter
2) ( чертёжная) cetvel3) ( строй в одну шеренгу) sıraстро́иться в лине́йку — sıraya dizilmek
-
6 расстрел
-
7 строиться
несов.; сов. - постро́иться1) ( строить себе дом) ev yaptırmak, kendi evini (kendi) yapmakкампа́ния "Стро́йся сам" (в Турции) — kendi evini kendin yap kampanyası
2) ( становиться в строй) sıraya dizilmekстро́иться в коло́нну — tabur olmak
мы постро́ились в два ряда́ — iki saf olduk
-
8 align
v. dizmek, sıralamak, sıraya koymak, hizaya sokmak, dizilmek, sıralanmak* * *1. hizala 2. sıraya koy* * *1) (to put in a straight line or in parallel lines.) sıralamak, sıraya dizmek2) (to attach (oneself) to one side in an argument, politics etc: He aligned himself with the rebels.) güç birliği yapmak -
9 line
n. çizgi, hiza, hat, sıra, halat, satır, dize, kuyruk, kablo, bilgi, yöntem, işkolu————————v. çizmek, çizgi çizmek, kırıştırmak, astarlamak, kaplamak, doldurmak* * *1. doğru çizgi 2. çiz (v.) 3. çizgi (n.)* * *I 1. noun1) ((a piece of) thread, cord, rope etc: She hung the washing on the line; a fishing-rod and line.) ip, sicim, kordon, tel, olta ipi2) (a long, narrow mark, streak or stripe: She drew straight lines across the page; a dotted/wavy line.) çizgi3) (outline or shape especially relating to length or direction: The ship had very graceful lines; A dancer uses a mirror to improve his line.) biçim, şekil4) (a groove on the skin; a wrinkle.) kırışıklık, buruşukluk5) (a row or group of objects or persons arranged side by side or one behind the other: The children stood in a line; a line of trees.) sıra, dizi, kuyruk6) (a short letter: I'll drop him a line.) not, pusula7) (a series or group of persons which come one after the other especially in the same family: a line of kings.) soy, silsile8) (a track or direction: He pointed out the line of the new road; a new line of research.) yön, yol9) (the railway or a single track of the railway: Passengers must cross the line by the bridge only.) hat, ray10) (a continuous system (especially of pipes, electrical or telephone cables etc) connecting one place with another: a pipeline; a line of communication; All (telephone) lines are engaged.) telefon hattı11) (a row of written or printed words: The letter contained only three lines; a poem of sixteen lines.) satır, dizi, mısra12) (a regular service of ships, aircraft etc: a shipping line.) hat, yol, güzergâh13) (a group or class (of goods for sale) or a field of activity, interest etc: This has been a very popular new line; Computers are not really my line.) seri, ürün, tip14) (an arrangement of troops, especially when ready to fight: fighting in the front line.) hat, sıra2. verb1) (to form lines along: Crowds lined the pavement to see the Queen.) dizilmek, sıra oluşturmak2) (to mark with lines.) çizgi çizmek•- lineage- linear- lined- liner- lines- linesman
- hard lines!
- in line for
- in, out of line with
- line up
- read between the lines II verb1) (to cover on the inside: She lined the box with newspaper.) kaplamak2) (to put a lining in: She lined the dress with silk.) astarlamak•- lined- liner- lining -
10 rank
adj. bol, çok, gür, kaba, kaba saba, verimli, bereketli, tam, alâsı, bakımsız (bahçe), bozulmuş, kokmuş, kokuşmuş, iğrenç————————n. sıra, dizi, saf, rütbe, aşama, sınıf, tabaka, derece————————v. dizmek, sıraya koymak, saymak, yer vermek, dizilmek, sıra olmak, rütbesi olmak, sayılmak, yüksek rütbeli olmak* * *1. rütbe 2. sıraya koy (v.) 3. sıra (n.)* * *I 1. [ræŋk] noun1) (a line or row (especially of soldiers or taxis): The officer ordered the front rank to fire.) sıra, dizi, saf2) ((in the army, navy etc) a person's position of importance: He was promoted to the rank of sergeant/colonel.) rütbe3) (a social class: the lower social ranks.) sınıf2. verb(to have, or give, a place in a group, according to importance: I would rank him among our greatest writers; Apes rank above dogs in intelligence.) saymak, dahil etmekII [ræŋk] adjective1) (complete; absolute: rank stupidity; The race was won by a rank outsider.) tam, iyice, son derece2) (unpleasantly stale and strong: a rank smell of tobacco.) ağır/fena kokulu•- rankness -
11 toe the line
hizaya gelmek, yola gelmek, kurallara uymak, başlama çizgisine dizilmek* * *(to act according to the rules.) kurallara uygun davranmak -
12 turn out
tersyüz etmek, tersini çevirmek, içini dışına çevirmek, boşaltmak, dışarı çıkarmak, kovmak, yataktan kaldırmak, söndürmek, kapamak, yapmak, üretmek, meydana getirmek, yetiştirmek, donatmak, giydirmek, toplamak, sıraya dizmek, otlamaya çıkarmak, toplanmak, sıraya dizilmek, dışa dönmek, hazır bulunmak, yataktan kalkmak, haline gelmek, olup çıkmak, sonuçlanmak* * *kapat* * *1) (to send away; to make (someone) leave.) göndermek; kovmak2) (to make or produce: The factory turns out ten finished articles an hour.) üretmek, yapmak3) (to empty or clear: I turned out the cupboard.) boşaltmak, temizlemek4) ((of a crowd) to come out; to get together for a (public) meeting, celebration etc: A large crowd turned out to see the procession.) katılmak, iştirak etmek5) (to turn off: Turn out the light!) kapamak, söndürmek6) (to happen or prove to be: He turned out to be right; It turned out that he was right.) sonunda... olmak, çıkmak -
13 aline
v. dizmek, sıralanmak, sıralamak, dizilmek, hizalamak -
14 be arranged
sıralanmak, dizilmek -
15 toe the mark
v. başlama çizgisine dizilmek -
16 aline
v. dizmek, sıralanmak, sıralamak, dizilmek, hizalamak -
17 be arranged
sıralanmak, dizilmek -
18 toe the mark
v. başlama çizgisine dizilmek -
19 antreten
antreten <unreg, -ge->1. v/t <h> Amt -e başlamak, -e girmek; Erbe mirastan faydalanmaya başlamak; Reise -e çıkmak; Motorrad çalıştırmak (pedalla);eine Strafe antreten bir cezayı çekmeye başlamak2. v/i <sn> (sich aufstellen) dizilmek; (sich einfinden) gelmek; SPORT ( bei -de) antreten gegen -e karşı oyuna çıkmak, yarışmak -
20 aufreihen
См. также в других словарях:
dizilmek — e 1) Dizi durumuna getirilmek, dizme işi yapılmak Yazılar dizilecek, sayfalar bağlanacak, makineye verilecekti. H. C. Yalçın 2) Sıraya girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıram sıram dizilmek — sıra veya sıralar oluşturacak biçimde yan yana, arka arkaya gelmek Sokaklarımızda sıram sıram dizili, üstü açık çöp varillerinden rızkını çıkarmaya başlamıştı. Y. N. Nayır … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğazına dizilmek — üzüntü, kaygı vb. sebeplerle isteksiz yemek, iştahı kesilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yola dizilmek — yol kenarında sıralanmak Başında bir tavus tuğ gibi çamlar / Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar. Z. Ö. Defne … Çağatay Osmanlı Sözlük
tizilmek — dizilmek I, 233, 331; I I, 127; II I, 131 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
tizlinmek — dizilmek II, 243 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
İTTİSAK — Dizilmek. Bir nizam dahilinde sıralanmak. * Beraber olmak. * Tamam olmak. Toplanmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
boğaz — is. 1) Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir. Ö. Seyfettin 2) Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm Şişenin boğazı. Testinin boğazı. 3) İki dağ arasında dar … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizilivermek — nsz Çabucak veya ansızın dizilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizilme — is. Dizilmek işi … Çağatay Osmanlı Sözlük
kesme taş — is. Yola dizilmek amacıyla veya bir yapı için biçimlendirilmiş taş … Çağatay Osmanlı Sözlük