Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

dizilmek

  • 1 тезелү

    dizilmek

    Татарча-Төрекчә сүзлек > тезелү

  • 2 выстраиваться

    sıraya dizilmek
    * * *
    несов.; сов. - вы́строиться
    (sıraya) dizilmek; saf saf olmak ( рядами)

    выстра́иваться в два ряда́ — iki sıra olmak

    выстра́иваться в о́чередь — sıra / kuyruk olmak

    маши́ны вы́строились у вокза́ла — arabalar garın önüne dizildi

    Русско-турецкий словарь > выстраиваться

  • 3 aufstellen

    auf|stellen
    I vt
    1) ( aufbauen) kurmak; ( Denkmal) dikmek; ( Zelt) kurmak; ( Maschine) yerleştirmek, koymak; ( in einer Reihe) dizmek
    2) ( aufrichten) dikmek
    3) ( Mannschaft, Regierung) kurmak; ( Truppen) çıkarmak; ( Liste, Bilanz) yapmak
    4) ( Kandidat) göstermek
    5) ( Rekord) kırmak; ( Regel) koymak; ( Theorie) ortaya atmak; ( Bedingung) koymak, koşmak; ( Behauptung) ileri sürmek; ( Plan) kurmak
    II vr
    sich \aufstellen ( sich postieren) dikilmek; ( in einer Reihe) dizilmek;
    sich hintereinander \aufstellen arka arkaya dizilmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > aufstellen

  • 4 глотка

    yutak; boğaz,
    gırtlak
    * * *
    ж
    1) анат. yutak (-ğı)
    2) прост. boğaz, gırtlak (-ğı)

    не лезть в гло́тку — boğazına dizilmek / durmak, boğazından geçmemek

    ••

    брать кого-л. за гло́тку — gırtlağına basmak / yapışmak

    драть гло́тку — boğazını yırtmak

    ора́ть во всю гло́тку — avazı çıktığı kadar bağırmak

    Русско-турецкий словарь > глотка

  • 5 линейка

    çizgi; cetvel; sıra
    * * *
    ж
    1) ( линия) çizgi

    тетра́дь в лине́йку — çizgili defter

    2) ( чертёжная) cetvel

    стро́иться в лине́йку — sıraya dizilmek

    Русско-турецкий словарь > линейка

  • 6 расстрел

    м
    1) ( действие) kurşunlama
    2) ( казнь) kurşuna dizme

    приговори́ть кого-л. к расстре́лу — kurşuna dizilmek suretiyle ölüm cezasına çarptırmak

    Русско-турецкий словарь > расстрел

  • 7 строиться

    несов.; сов. - постро́иться
    1) ( строить себе дом) ev yaptırmak, kendi evini (kendi) yapmak

    кампа́ния "Стро́йся сам" (в Турции)kendi evini kendin yap kampanyası

    стро́иться в коло́нну — tabur olmak

    мы постро́ились в два ряда́ — iki saf olduk

    Русско-турецкий словарь > строиться

  • 8 align

    v. dizmek, sıralamak, sıraya koymak, hizaya sokmak, dizilmek, sıralanmak
    * * *
    1. hizala 2. sıraya koy
    * * *
    1) (to put in a straight line or in parallel lines.) sıralamak, sıraya dizmek
    2) (to attach (oneself) to one side in an argument, politics etc: He aligned himself with the rebels.) güç birliği yapmak

    English-Turkish dictionary > align

  • 9 line

    n. çizgi, hiza, hat, sıra, halat, satır, dize, kuyruk, kablo, bilgi, yöntem, işkolu
    ————————
    v. çizmek, çizgi çizmek, kırıştırmak, astarlamak, kaplamak, doldurmak
    * * *
    1. doğru çizgi 2. çiz (v.) 3. çizgi (n.)
    * * *
    I 1. noun
    1) ((a piece of) thread, cord, rope etc: She hung the washing on the line; a fishing-rod and line.) ip, sicim, kordon, tel, olta ipi
    2) (a long, narrow mark, streak or stripe: She drew straight lines across the page; a dotted/wavy line.) çizgi
    3) (outline or shape especially relating to length or direction: The ship had very graceful lines; A dancer uses a mirror to improve his line.) biçim, şekil
    4) (a groove on the skin; a wrinkle.) kırışıklık, buruşukluk
    5) (a row or group of objects or persons arranged side by side or one behind the other: The children stood in a line; a line of trees.) sıra, dizi, kuyruk
    6) (a short letter: I'll drop him a line.) not, pusula
    7) (a series or group of persons which come one after the other especially in the same family: a line of kings.) soy, silsile
    8) (a track or direction: He pointed out the line of the new road; a new line of research.) yön, yol
    9) (the railway or a single track of the railway: Passengers must cross the line by the bridge only.) hat, ray
    10) (a continuous system (especially of pipes, electrical or telephone cables etc) connecting one place with another: a pipeline; a line of communication; All (telephone) lines are engaged.) telefon hattı
    11) (a row of written or printed words: The letter contained only three lines; a poem of sixteen lines.) satır, dizi, mısra
    12) (a regular service of ships, aircraft etc: a shipping line.) hat, yol, güzergâh
    13) (a group or class (of goods for sale) or a field of activity, interest etc: This has been a very popular new line; Computers are not really my line.) seri, ürün, tip
    14) (an arrangement of troops, especially when ready to fight: fighting in the front line.) hat, sıra
    2. verb
    1) (to form lines along: Crowds lined the pavement to see the Queen.) dizilmek, sıra oluşturmak
    2) (to mark with lines.) çizgi çizmek
    - linear - linesman
    - hard lines!
    - in line for
    - in, out of line with
    - line up
    - read between the lines
    II verb
    1) (to cover on the inside: She lined the box with newspaper.) kaplamak
    2) (to put a lining in: She lined the dress with silk.) astarlamak

    English-Turkish dictionary > line

  • 10 rank

    adj. bol, çok, gür, kaba, kaba saba, verimli, bereketli, tam, alâsı, bakımsız (bahçe), bozulmuş, kokmuş, kokuşmuş, iğrenç
    ————————
    n. sıra, dizi, saf, rütbe, aşama, sınıf, tabaka, derece
    ————————
    v. dizmek, sıraya koymak, saymak, yer vermek, dizilmek, sıra olmak, rütbesi olmak, sayılmak, yüksek rütbeli olmak
    * * *
    1. rütbe 2. sıraya koy (v.) 3. sıra (n.)
    * * *
    I 1. [ræŋk] noun
    1) (a line or row (especially of soldiers or taxis): The officer ordered the front rank to fire.) sıra, dizi, saf
    2) ((in the army, navy etc) a person's position of importance: He was promoted to the rank of sergeant/colonel.) rütbe
    3) (a social class: the lower social ranks.) sınıf
    2. verb
    (to have, or give, a place in a group, according to importance: I would rank him among our greatest writers; Apes rank above dogs in intelligence.) saymak, dahil etmek
    II [ræŋk] adjective
    1) (complete; absolute: rank stupidity; The race was won by a rank outsider.) tam, iyice, son derece
    2) (unpleasantly stale and strong: a rank smell of tobacco.) ağır/fena kokulu

    English-Turkish dictionary > rank

  • 11 toe the line

    hizaya gelmek, yola gelmek, kurallara uymak, başlama çizgisine dizilmek
    * * *
    (to act according to the rules.) kurallara uygun davranmak

    English-Turkish dictionary > toe the line

  • 12 turn out

    tersyüz etmek, tersini çevirmek, içini dışına çevirmek, boşaltmak, dışarı çıkarmak, kovmak, yataktan kaldırmak, söndürmek, kapamak, yapmak, üretmek, meydana getirmek, yetiştirmek, donatmak, giydirmek, toplamak, sıraya dizmek, otlamaya çıkarmak, toplanmak, sıraya dizilmek, dışa dönmek, hazır bulunmak, yataktan kalkmak, haline gelmek, olup çıkmak, sonuçlanmak
    * * *
    kapat
    * * *
    1) (to send away; to make (someone) leave.) göndermek; kovmak
    2) (to make or produce: The factory turns out ten finished articles an hour.) üretmek, yapmak
    3) (to empty or clear: I turned out the cupboard.) boşaltmak, temizlemek
    4) ((of a crowd) to come out; to get together for a (public) meeting, celebration etc: A large crowd turned out to see the procession.) katılmak, iştirak etmek
    5) (to turn off: Turn out the light!) kapamak, söndürmek
    6) (to happen or prove to be: He turned out to be right; It turned out that he was right.) sonunda... olmak, çıkmak

    English-Turkish dictionary > turn out

  • 13 aline

    v. dizmek, sıralanmak, sıralamak, dizilmek, hizalamak

    English-Turkish dictionary > aline

  • 14 be arranged

    sıralanmak, dizilmek

    English-Turkish dictionary > be arranged

  • 15 toe the mark

    v. başlama çizgisine dizilmek

    English-Turkish dictionary > toe the mark

  • 16 aline

    v. dizmek, sıralanmak, sıralamak, dizilmek, hizalamak

    English-Turkish dictionary > aline

  • 17 be arranged

    sıralanmak, dizilmek

    English-Turkish dictionary > be arranged

  • 18 toe the mark

    v. başlama çizgisine dizilmek

    English-Turkish dictionary > toe the mark

  • 19 antreten

    antreten <unreg, -ge->
    1. v/t <h> Amt -e başlamak, -e girmek; Erbe mirastan faydalanmaya başlamak; Reise -e çıkmak; Motorrad çalıştırmak (pedalla);
    eine Strafe antreten bir cezayı çekmeye başlamak
    2. v/i <sn> (sich aufstellen) dizilmek; (sich einfinden) gelmek; SPORT ( bei -de) antreten gegen -e karşı oyuna çıkmak, yarışmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > antreten

  • 20 aufreihen

    1. v/t <-ge-, h> dizmek
    2. v/r sich aufreihen dizilmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > aufreihen

См. также в других словарях:

  • dizilmek — e 1) Dizi durumuna getirilmek, dizme işi yapılmak Yazılar dizilecek, sayfalar bağlanacak, makineye verilecekti. H. C. Yalçın 2) Sıraya girmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sıram sıram dizilmek — sıra veya sıralar oluşturacak biçimde yan yana, arka arkaya gelmek Sokaklarımızda sıram sıram dizili, üstü açık çöp varillerinden rızkını çıkarmaya başlamıştı. Y. N. Nayır …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • boğazına dizilmek — üzüntü, kaygı vb. sebeplerle isteksiz yemek, iştahı kesilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yola dizilmek — yol kenarında sıralanmak Başında bir tavus tuğ gibi çamlar / Yollara dizilmiş tığ gibi çamlar. Z. Ö. Defne …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tizilmek — dizilmek I, 233, 331; I I, 127; II I, 131 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • tizlinmek — dizilmek II, 243 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • İTTİSAK — Dizilmek. Bir nizam dahilinde sıralanmak. * Beraber olmak. * Tamam olmak. Toplanmak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • boğaz — is. 1) Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir. Ö. Seyfettin 2) Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm Şişenin boğazı. Testinin boğazı. 3) İki dağ arasında dar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dizilivermek — nsz Çabucak veya ansızın dizilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dizilme — is. Dizilmek işi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kesme taş — is. Yola dizilmek amacıyla veya bir yapı için biçimlendirilmiş taş …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»