Перевод: с турецкого на немецкий

с немецкого на турецкий

diş+çıkarmak

  • 1 çıkarmak

    1. (-den) entfernen (von D, aus D); Kleidung, Schuh ausziehen; Brille abnehmen; weisen (aus D), hinauswerfen (aus D); Mitglied ausschließen (aus D);
    b-ni işten çıkarmak jemanden entlassen, jemandem kündigen
    2. (-den) herausholen; Nagel usw herausziehen (aus D); EL Birne ausdrehen; Formel usw ableiten (von D); MATH subtrahieren, abziehen; Handschrift entziffern; Kopie machen (von D)
    3. (-e) Truppen landen (in D); Frist verlängern (-den -e von D auf A);
    piyasaya çıkarmak auf den Markt bringen
    4. v/t über den Winter kommen; Essen erbrechen, von sich (D) geben; (neues) Modell herausbringen; auskommen (-le mit D); Ausgaben decken; Fell abziehen; Gewässer ausbeuten; Gesetz verabschieden; (-den) Kosten decken; Krieg beginnen; Schuld begleichen; Tote bergen; seinen Unterhalt verdienen; (-i) Zeitung herausgeben; Waren, Produkte ausstoßen, produzieren; seine Wut auslassen (-den an D);
    büyük para çıkarmak viel Geld verdienen;
    diş çıkarmak Zähne bekommen, zahnen;
    haç çıkarmak sich bekreuzigen;
    -in suretini çıkarmak eine Abschrift G/von anfertigen; jemanden hinstellen, bezeichnen (als A);
    -i -e çıkarmak jemandem (z.B. die Tochter) vorstellen, vorführen

    Türkçe-Almanca sözlük > çıkarmak

  • 2 diş

    diş Zahn m; TECH Zacke f, Zinke f; Gewinde n; Zehe f (des Knoblauchs); fam Haschisch n (a m);
    diş açmak Gewinde schneiden;
    -e diş bilemek fig auf Rache sinnen gegen A;
    diş çukuru ANAT Alveole f, Zahntasche f;
    diş çürüğü Karies f, Zahnfäule f;
    diş dolgusu Füllung f, Plombe f;
    diş fırçası Zahnbürste f;
    ona diş geçiremedi er/sie konnte nicht mit ihm/ihr fertig werden;
    diş gıcırdatmak mit den Zähnen knirschen;
    diş göstermek fig die Zähne zeigen (drohend);
    diş kemiği Zahnbein n;
    diş macunu Zahnpasta f;
    diş mastarı TECH Gewindekaliber n;
    diş ünsüzü GR Zahnlaut m, Dental m;
    dişe dokunur genießbar; lohnend;
    dişinden tırnağından artırmak sich (D) etwas vom Munde absparen;
    kesici diş Schneidezahn m;
    akıl (oder yirmi yaş) dişi Weisheitszahn m;
    azı dişi Backenzahn m;
    göz dişi Aug(en)zahn m;
    süt dişi Milchzahn m

    Türkçe-Almanca sözlük > diş

  • 3 diş

    diş s
    1) Zahn m
    bir şeye \diş aç( tır) mak etw verzahnen (lassen)
    \diş çıkarmak Zähne bekommen
    birine \diş göstermek ( fam) jdm die Zähne zeigen
    \dişim ağrıyor ich habe Zahnschmerzen
    \dişinden tırnağından artırmak ( fig) o ( fam) an allen Ecken und Enden sparen
    \dişini sıkmak ( fig) o ( fam) die Zähne zusammenbeißen, sich am Riemen reißen
    bu, \dişinin kovuğuna bile gitmez ( fig) o ( fam) das ist gerade etwas für den hohlen Zahn
    \dişlerini takırdatmak/gıcırdatmak mit den Zähnen klappern/knirschen
    göze göz, \dişe \diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    2) (sarımsak \dişi) Zehe f

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > diş

  • 4 çıkarmak

    vt
    1) herausnehmen (- den aus), holen (- den aus)
    cebinden bir mendil çıkardı er nahm aus der Tasche ein Taschentuch heraus, er holte aus der Tasche ein Taschentuch
    2) ( anlamak) herausbekommen, herauskriegen; ( sonuca varmak) kommen (auf)
    bunun nereden geldiğini çıkaramadım ich habe nicht herausbekommen können, woher das kommt
    doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15
    3) ( diş) bekommen
    4) ( yasa) erlassen
    5) ( artırmak) erhöhen
    bir şeyi yüz katına \çıkarmak etw um das Hundertfache erhöhen
    6) ( ortaklıktan) ausschließen (- den aus)
    7) ( fam) ( gazete, kitap) herausbringen
    8) math subtrahieren (- den von)
    10) ( giysi) ausziehen
    ayakkabılarını çıkardı er zog seine Schuhe aus
    11) ( gidermek) abmachen, entfernen
    12) ( sonunu getirmek) abschließen, zu Ende führen
    sağ/sol \çıkarmak seine Rechte/Linke einsetzen
    14) ( yangın) entfachen; ( kavga) anfangen
    15) birine dil \çıkarmak jdm die Zunge herausstrecken
    16) bir şeyi aklından [o kafasından] \çıkarmak sich etw aus dem Kopf schlagen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > çıkarmak

  • 5 çürük

    çürük <- ğü> Fäulnis f; blaue(r) Fleck; faul, verfault; zweifelhaft, dunkel; Argument leicht widerlegbar; Baum, Brett morsch; Angaben unhaltbar; Angelegenheit hoffnungslos; MIL dienstuntauglich; ausgemustert;
    çürük gaz Abgase n/pl;
    çürük mal alte(r) Kram, Gerümpel n;
    çürük tahtaya basmak sich auf eine faule Sache einlassen;
    çürüğe çıkarmak MIL als dienstuntauglich erklären; ausrangieren;
    diş çürüğü Zahnfäule f

    Türkçe-Almanca sözlük > çürük

  • 6 çürük

    I s <- ğü>
    1) Prellung f; ( mor leke) blauer Fleck
    2) med ( ohne Pl, dişte) Karies f
    3) çürüğe çıkarmak ausmustern, ausrangieren
    çürüğe çıkmak ausrangiert werden; a. mil ausgemustert werden
    II adj
    1) (a. fig) faul
    \çürük iş eine faule Sache
    2) med ( diş) kariös

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > çürük

  • 7 göz

    göz s
    1) Auge nt
    \göz açıp kapayıncaya kadar ( fig) o ( fam) in null Komma nichts
    \göz alabildiğine so weit das Auge reicht
    \göz almak blenden
    bir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassen
    biriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm
    \göz göre göre vor aller Augen
    \göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß
    \göz kırpmak mit den Augen zwinkern
    bir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen haben
    bir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    bir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen
    \göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)
    \gözden geçirmek durchsehen
    birini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben
    \gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinn
    birini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren
    \göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    \göze almak wagen, riskieren
    \göze batmak ins Auge stechen
    \göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen
    \gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben
    \gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen
    \gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht
    \gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richten
    birini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm halten
    bir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können
    \gözü morarmış olmak ein blaues Auge haben
    bir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben
    \gözü sönmek das Augenlicht verlieren
    bir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen
    \gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen
    \gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangen
    birini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlieren
    bir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben
    \gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun
    \gözünü açık tutmak die Augen offen halten
    birinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen
    \gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein
    \gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zucken
    birinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchtern
    bir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielen
    bir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führen
    bütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetan
    çıplak \gözle mit bloßem Auge
    herkesin \gözü önünde vor aller Augen
    onu \gözüm ısırıyor ( fig) o ( fam) er kommt mir bekannt vor
    onu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    2) Blick m
    \göz atmak einen Blick werfen (-e auf)
    geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hinein
    haberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfen
    kem \göz der böse Blick
    3) (torpido \gözü) Fach nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > göz

См. также в других словарях:

  • diş çıkarmak — çene kemikleri içinde bulunan diş, diş etini deldikten sonra ağız boşluğuna doğru sivrilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • diş — is. 1) Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri 2) Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı. S. F.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dişemek — nsz, hlk. Diş çıkarmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • durum — is. 1) Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı. R. N. Güntekin 2) Duruş biçimi, konum 3) Bireyin toplum… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dünya — is., gök b., Ar. dunyā 1) Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun 2) Dış, çevre, ortam Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. H. C. Yalçın 3) İnançları bir olan ülke veya insanlar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • acı — is. 1) Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı Acıyı sever. 2) sf. Tadı bu nitelikte olan Acı kahvesini yudumluyordu. T. Buğra 3) Herhangi bir dış etken dolayısıyla duyulan rahatsızlık, ıstırap Omuzlarına kadar vücudun derisini …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pazar — is., Far. bāzār 1) Satıcıların belirli günlerde mallarını satmak için sergiledikleri belirli geçici yer Perşembe pazarı. Salı pazarı. 2) Belli bir şeyin satıldığı yer Balık pazarı. 3) Alım satım, alışveriş Allah hayırlı pazar versin. 4) Haftanın… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • taş — is. 1) Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde Kireç taşı. Oltu taşı. 2) sf. Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş 3) Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»