-
1 tomber
v i1 chuter düşmek2 düşmek3 devenir olmak4 laisser tomber fam terketmek5 tomber sur qqn, qqch biriyle karşılaşmak6 se calmer düşmek◊Le vent tombe. — Rüzgâr düştü.
7 à telle date -e raslamak◊Noël tombe un mardi cette année. — Noel bayramı bu yıl Salı gününe rastlıyor.
8 tomber bien / mal kötü zamanda gelmek◊Tu tombes mal, je dois partir. — Kötü zamanda geliyorsun, gitmem gerek.
9 assaillir -a raslamak10 yapmak, olmak, bulunmak -
2 sombrer
-
3 annoter
-
4 basculer
-
5 retomber
v i1 tomber yeniden düşmek◊La balle est retombée derrière la ligne. — Top çizginin arkasına düştü.
◊Il est mal retombé. — Yere kötü düştü.
2 fig être de nouveau yeniden olmak3 düşmek◊La fièvre est retombée. — Ateş düştü.
4 retomber sur qqn birinin üstüne kalmak◊Sa colère est retombée sur moi. — Öfkesi benim üstüme kaldı.
-
6 rétrograder
-
7 s'étaler
v pr1 sürülmek◊Le beurre s'étale mal. — Tereyağı az sürülüyor.
2 takside bağlanmak◊Le paiement s'étalera sur plusieurs mois. — Ödemeler bir çok aylık taksitlere bağlanacak.
3 fam düşmek -
8 abattre
v t1 düşürmek2 öldürmek3 bitkin düşmek◊La maladie l'a abattu — Hastalık onu bitkin düşürdü.
4 yıkmak -
9 choquer
v taykırı düşmek◊Son attitude nous a choqués. — Davranışı bizi yaraladı.
-
10 chute
-
11 crevasse
-
12 dépérir
v izayıf düşmek -
13 diminuer
-
14 échelon
-
15 embuscade
-
16 épuisé
-
17 épuisée
-
18 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
19 fléchir
Iv tbükmekIIv i1 eğrilmek◊Je ne fléchirai pas. — Boyun eğmeyeceğim.
◊Les prix fléchissent. — Fiyatlar düşüyor.
-
20 glisser
Iv i1 se déplacer kaymak [kaj'mak]◊La voiture a glissé sur le verglas. — Otomobil buzla kaplı yolda kaydı.
♦ glisser des mains elden kayıp düşmek◊Le plat m'a glissé des mains. — Tabak ellerimden kaydı.
2 kaygan [kaj'gan]IIv t1 introduire sokmak2 dire gizlice söylemek◊Il lui a glissé un mot à l'oreille. — Kulağına gizlice bir şey söyledi.
- 1
- 2
См. также в других словарях:
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aykırı düşmek — uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek Yüzük ona biraz aykırı düşen bir parlaklıkla parmağında parlıyordu. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
bitap düşmek — çok yorulmak, yorgun düşmek Sabaha doğru bitap düştü, onun kucağında uyuyakaldı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
döşeğe düşmek — yatağa düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gradosu düşmek — argo itibarı azalmak, derecesi düşmek Kızda insanlığın ve her türlü kabiliyetlerinin gradosu seneden seneye düşerken, böyle sevginin aslındaki temizlikle devam etmesine imkân yoktu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
pişmiş armut gibi (birinin) eline düşmek — olmuş armut gibi birinin eline düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tepeüstü düşmek — başının üzerine düşmek, yuvarlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tongaya basmak (veya düşmek) — kendisini kötü bir duruma düşürmek için hazırlanan bir düzene uğramak, tuzağa düşmek Fakat insan salim kafayla bir dakika düşündü mü tongaya bastığını anlar. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yorgun düşmek — çok yorulmak, bitkin duruma gelmek Ben de uykusuzluktan yorgun düşmek üzereyim, yatacağım. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
darasını düşmek — tarttıktan sonra kabın ağırlığını hesaptan düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapana düşmek (veya girmek veya kısılmak veya koymak veya tutulmak veya yakalanmak) — içinden çıkılmaz bir duruma düşmek, ele geçmek Onlar beni kapana koyacaklarını sanadursunlar. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük