-
1 bunaltıcı
-
2 bunaltıcı
1) уду́шливый2) перен. уду́шливый, гнету́щий, подавля́ющийbunaltıcı yaz sıcağı — гнету́щая ле́тняя жара́, изнуря́ющая ле́тняя жара́
-
3 bunaltıcı
-
4 bunaltıcı
adj. depressive, stupefying, suffocating, mind bending, oppressive, sweltering, sweltry, close, muggy, stuffy -
5 bunaltıcı
fetisok--------fetsînok -
6 bunaltıcı
αποπνικτικός, ασφυκτικός -
7 bunaltıcı
مؤذمزعجمضايق -
8 bunaltıcı
1. مؤذ [مُؤْذٍ]Anlamı: boğucu, sıkıcı2. مزعج [مُزْعِج]Anlamı: boğucu, sıkıcı3. مضايق [مُضَايِق]Anlamı: boğucu, sıkıcı -
9 bunaltıcı
oppressive, muggy, sultry -
10 bunaltıcı
depressing, suffocating (weather, heat, person). -
11 bunaltıcı sıcaklar
n. dog days -
12 bunaltıcı yer
xefe -
13 müziç
1. مؤذ [مُؤْذٍ]Anlamı: bunaltıcı, sıkıcı2. مزعج [مُزْعِج]Anlamı: bunaltıcı, sıkıcı3. مسخط [مُسْخِط]Anlamı: bunaltıcı, sıkıcı4. مضايق [مُضَايِق]Anlamı: bunaltıcı, sıkıcı5. مغيظ [مُغِيظ]Anlamı: bunaltıcı, sıkıcı -
14 ağır
I adj1) ( hafif karşıtı) schwer\ağır basmak ( ağırlığı fazla gelmek); Übergewicht haben; ( fig) schwer wiegen, überwiegen, ins Gewicht fallen, zu Buche schlagen\ağır bir hastalık eine schwere Krankheit\ağır çekmek Gewicht haben\ağır gelmek ( gücüne gitmek) kränken; ( yapılması güç gelmek) schwerfallen\ağır su chem schweres Wasser\ağır aksak yürümek/gitmek sich schleppen\ağır hasta/yaralı olmak schwer krank/verletzt sein4) ( bunaltıcı) bedrückend5) ( yavaş) langsam\ağır ol! langsam!6) (\ağırbaşlı) besonnen; ( ciddi) ernst7) ( sindirimi güç) schwer, schwer verdaulich8) ( uyku için) tief9) ( kırıcı) kränkend, verletzend\ağır söylemek verletzende Worte sagenbirinin ağrına gitmek jdn kränkenbir şey ağrına gitmek etwas schwer nehmenbir kulağı \ağır an einem Ohr ist er taub
См. также в других словарях:
bunaltıcı — sf. Boğucu, sıkıcı, sıkıntı veren Tartışma koyulaşıp salonun havası hepsine bunaltıcı geldi mi pencereler açılıyor. E. E. Talu … Çağatay Osmanlı Sözlük
AKİK — Bunaltıcı sıcaklık … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağırlaşmak — nsz 1) Ağır duruma gelmek 2) Hava sıkıcı ve bunaltıcı bir durum almak, bozulmak Büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi artık fark etmiyorduk. R. N. Güntekin 3) Yavaşlamak Artık yavaş yavaş göçüyor, boyu kısalıyor, teni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağırlık — is., ğı 1) Ağır olma durumu Yükün ağırlığı. Taşın ağırlığı. 2) Değerli olma durumu Hediyenin ağırlığı. 3) Ağırbaşlılık Çocuğa yıllar geçtikçe bir ağırlık geldi. 4) Tehlikeli olma durumu 5) Sıkıcı, bunaltıcı, iç karartıcı durum Havanın ağırlığı.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bunaltıcılık — is., ğı Bunaltıcı olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezici — is. 1) Ezme işini yapan kimse veya şey 2) sf. Yıpratıcı, bunaltıcı, sıkıntılı Hep ağır, ezici, sıkıntılı şeyler düşündükleri belliydi. S. F. Abasıyanık 3) sf., mec. Üstün gelen, yok eden, ağır basan Ezici çoğunluk … Çağatay Osmanlı Sözlük
küf kokusu — is. Ağır, pis ve bunaltıcı koku … Çağatay Osmanlı Sözlük
mukassi — sf., esk., Ar. muḳassī Sıkıntılı, sıkıntı verici, bunaltıcı Meyhane mukassi görünür taşradan amma / Bir başka ferah, başka letafet var içinde. Nedim … Çağatay Osmanlı Sözlük
müziç — sf., ci, esk., Ar. muzˁic Bunaltıcı, tedirgin edici, sıkıcı … Çağatay Osmanlı Sözlük
öldürücü — sf. 1) Öldüren, ölüme sebep olan, ölüme yol açan Öldürücü bir kalp aksesinin bazen saatlerce sürebileceğini gayet iyi biliyor. P. Safa 2) mec. Bayıltıcı, bunaltıcı, sıkıcı, yorucu Paketin kaybolmuş, çalınmış olması ihtimalinin verdiği korku,… … Çağatay Osmanlı Sözlük