Перевод: с английского на турецкий

с турецкого на английский

buk

  • 1 contort

    bük

    English-Turkish new dictionary > contort

  • 2 bend

    n. bükme; kıvırma, kıvrım, dönemeç; viraj; dirsek
    ————————
    v. eğmek, kıvırmak, bükmek, esnetmek; işe geldiği gibi değiştirmek, oynama yapmak, yönelmek; eğilmek, bükülmek, boyun eğmek, çökmek (diz), kıvrılmak; katlamak, bağlamak (yelken)
    * * *
    1. büküm (n.) 2. bük (v.) 3. kıvrım (n.)
    * * *
    [bend] 1. past tense, past participle - bent; verb
    1) (to make, become, or be, angled or curved: Bend your arm; She bent down to pick up the coin; The road bends to the right; He could bend an iron bar.) bük(ül)mek, kıvrılmak, eğ(il)mek, viraj almak
    2) (to force (someone) to do what one wants: He bent me to his will.) zorlamak
    2. noun
    (a curve or angle: a bend in the road.) kıvrım, köşe, dirsek, viraj
    - bent on

    English-Turkish dictionary > bend

  • 3 twirl

    n. fırıl fırıl dönüş, çevirme, kıvrım
    ————————
    v. fırıl fırıl döndürmek, döndürmek, burmak, çevirmek, fırıl fırıl dönmek
    * * *
    1. dön (v.) 2. dönme (n.)
    * * *
    [twə:l] 1. verb
    (to (cause to) turn round (and round); to spin: She twirled her hair round her finger.) kıvrılmak, kıvırmak, bük(ül)mek
    2. noun
    (an act of twirling.) kıvrılma, kıvırma, bük(ül)me

    English-Turkish dictionary > twirl

  • 4 bent

    adj. eğri, bükülmüş, kıvrık; kararlı, aklına koymuş, yatkın, katlanmış
    ————————
    n. istek, eğilim, yetenek, yatkınlık; çimen, çimenlik; kır
    * * *
    1. bük (v.) 2. eğri (adj.)
    * * *
    [bent]
    past tense, past participle; = bend

    English-Turkish dictionary > bent

  • 5 book

    n. kitap, defter; liste; libretto, opera metni; senaryo
    ————————
    v. kaydetmek, deftere işlemek; ayırmak, yer ayırmak; tutmak; rezervasyon yapmak, ayırtmak
    * * *
    1. rezerve et (v.) 2. kitap (n.)
    * * *
    [buk] 1. noun
    1) (a number of sheets of paper (especially printed) bound together: an exercise book.) defter
    2) (a piece of writing, bound and covered: I've written a book on Shakespeare.) kitap
    3) (a record of bets.) müşterek bahis kayıt defteri
    2. verb
    1) (to buy or reserve (a ticket, seat etc) for a play etc: I've booked four seats for Friday's concert.) ayırtmak
    2) (to hire in advance: We've booked the hall for Saturday.) tutmak
    - booking
    - booklet
    - bookbinding
    - bookbinder
    - bookcase
    - booking-office
    - bookmaker
    - bookmark
    - bookseller
    - bookshelf
    - bookshop
    - bookworm
    - booked up
    - book in
    - by the book

    English-Turkish dictionary > book

  • 6 buckle

    n. toka, kopça; eğilme
    ————————
    v. toka ile tutturmak; iliştirmek; bükmek, eğmek, eğilmek, boyun eğmek, yenilgiyi kabul etmek
    * * *
    1. toka 2. toka ile bağla (v.) 3. toka (n.)
    * * *
    1. noun
    (a fastening for a strap or band: a belt with a silver buckle.) toka, kopça, kemer
    2. verb
    1) (to fasten with a buckle: He buckled on his sword.) tokalamak, tokasını takmak
    2) ((usually of something metal) to make or become bent or crushed: The metal buckled in the great heat.) bük(ül)mek, eğ(il)mek

    English-Turkish dictionary > buckle

  • 7 contort

    v. eğmek, bükmek, çarpıtmak, kıvırmak, saptırmak
    * * *
    1. buruştur 2. bük
    * * *
    [kən'to:t]
    (to twist or turn violently: His face was contorted with pain.) bükmek, buruşturmak
    - contortionist

    English-Turkish dictionary > contort

  • 8 crook

    n. kanca; çoban değneği, piskopos asası; dolandırıcı, sahtekâr
    ————————
    v. kıvırmak, bükmek, bükülmek
    * * *
    1. bük (v.) 2. kıvır (v.) 3. kanca (n.)
    * * *
    [kruk] 1. noun
    1) (a (shepherd's or bishop's) stick, bent at the end.) çoban değneği/sopası
    2) (a criminal: The two crooks stole the old woman's jewels.) hırsız, dolandırıcı
    3) (the inside of the bend (of one's arm at the elbow): She held the puppy in the crook of her arm.) dirsek çukuru
    2. verb
    (to bend (especially one's finger) into the shape of a hook: She crooked her finger to beckon him.) eğmek, kıvırmak, bükmek
    - crookedly
    - crookedness

    English-Turkish dictionary > crook

  • 9 crooked

    adj. eğri, eğri büğrü, çarpık, yamuk yumuk, çarpık çurpuk, deforme olmuş; çökmüş; dolandırıcı; sahtekâr, hilekâr; kargacık burgacık
    * * *
    1. bük (v.) 2. eğri (adj.) 3. kıvır (v.) 4. kıvrılmış (adj.)
    * * *
    [-kid]
    1) (badly shaped: a crooked little man.) çarpık, eğri
    2) (not straight: That picture is crooked (= not horizontal).) eğri, çarpık
    3) (dishonest: a crooked dealer.) hilekâr, sahtekâr

    English-Turkish dictionary > crooked

  • 10 flex

    n. esnek elektrik kablosu
    ————————
    v. esnetmek, bükmek, eğmek, kasmak
    * * *
    1. bük (v.) 2. kablo (n.)
    * * *
    [fleks] 1. verb
    (to bend, especially in order to test: to flex one's muscles.) bükmek
    2. noun
    ((a piece of) thin insulated wire for carrying electricity: That lamp has a long flex.) kordon
    - flexibility
    - flexitime

    English-Turkish dictionary > flex

  • 11 spin

    n. dönüş, dönme, devir, çevirme, kısa gezinti
    ————————
    v. kaybettirmek (seçim, sinav), örmek (ağ, koza vb), döndürmek, çevirmek, fırıl fırıl çevirmek, eğirmek, iplik yapmak, tasarlamak, uydurmak, dönmek, fırıl fırıl dönmek, çakmak (sınav), vril yapmak, diklemesine indirmek (uçak), kurutma makinesinde kurutmak
    * * *
    1. bük (v.) 2. dönme (n.) 3. fırıl fırıl dön (v.) 4. fırıl fırıl dönme (n.)
    * * *
    [spin] 1. present participle - spinning; verb
    1) (to (cause to) go round and round rapidly: She spun round in surprise; He spun the revolving door round and round.) dön(dür)mek
    2) (to form threads from (wool, cotton etc) by drawing out and twisting: The old woman was spinning (wool) in the corner of the room.) ip eğirmek, bükmek
    2. noun
    1) (a whirling or turning motion: The patch of mud sent the car into a spin.) dön(dür)me
    2) (a ride, especially on wheels: After lunch we went for a spin in my new car.) araba gezintisi
    - spin-drier
    - spin out

    English-Turkish dictionary > spin

  • 12 spinning

    n. döndürme
    * * *
    1. eğirme (n.) 2. bük (v.) 3. bükerek (prep.)
    * * *
    present participle; = spin

    English-Turkish dictionary > spinning

  • 13 spun

    adj. iplik haline gelmiş, eğirilmiş, lifi, çekilmiş, inceltilmiş, bükülmüş
    * * *
    1. bük (v.) 2. bükülü (adj.)
    * * *

    English-Turkish dictionary > spun

  • 14 twist

    n. büklüm, dönme, burkma, bükülme, burkulma, kıvırma, bükme, çarpıtma, kıvrım, düğüm, yeni çözüm, eğilim (kötü), sarma sigara, ibrişim, ip, girdap, viraj, dönemeç, tvist (dans)
    ————————
    v. bükmek, dolamak, kıvırmak, bükülmek, sarmak, burmak, burkmak, çarpıtmak, dönmek, kıvrılmak, kıvranmak, burkulmak, kıvrılarak akmak
    * * *
    1. bük (v.) 2. bükme (n.)
    * * *
    [twist] 1. verb
    1) (to turn round (and round): He twisted the knob; The road twisted through the mountains.) bükmek, kıvırmak
    2) (to wind around or together: He twisted the piece of string (together) to make a rope.) burmak
    3) (to force out of the correct shape or position: The heat of the fire twisted the metal; He twisted her arm painfully.) burkmak, incitmek, çarpıtmak
    2. noun
    1) (the act of twisting.) bükme
    2) (a twisted piece of something: He added a twist of lemon to her drink.) bükülmüş parça
    3) (a turn, coil etc: There's a twist in the rope.) büklüm, kıvrım
    4) (a change in direction (of a story etc): The story had a strange twist at the end.) değişiklik
    - twister

    English-Turkish dictionary > twist

  • 15 twisted

    adj. bükülmüş, burmalı, eğri büğrü, şaşkın, kıvrık, kıvrımlı, şaşırmış, çarpıtılmış, kargacık burgacık
    * * *
    1. bük (v.) 2. bükülmüş (adj.)
    * * *
    adjective (bent out of shape: a twisted branch; a twisted report.) bükülmüş, dolanmış

    English-Turkish dictionary > twisted

  • 16 bending

    adj. bükme, kıvırma
    ————————
    n. eğilme, kıvırma, eğme, esneme
    * * *
    1. bükücü (n.) 2. iğme (n.) 3. bük (v.) 4. bükerek (prep.)

    English-Turkish dictionary > bending

  • 17 contorted

    1. bük (v.) 2. bükülen (adj.)

    English-Turkish dictionary > contorted

  • 18 twisting

    n. burulma, kıvrılma, döndürme, kıvırma
    * * *
    1. burma (n.) 2. bur (v.) 3. burarak (prep.) 4. bükme (n.) 5. bük (v.) 6. bükerek (prep.)

    English-Turkish dictionary > twisting

  • 19 bend

    v.bük:n.büküm

    English-Turkish new dictionary > bend

  • 20 bending

    n.iğme:v.bük:prep.bükerek

    English-Turkish new dictionary > bending

См. также в других словарях:

  • bükələmə — «Bükələmək»dən f. is …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • Buk M1 — Das Buk M1 (NATO Code SA 11 Gadfly) ist ein sowjetisches Mittelstrecken Flugabwehrraketensystem mit Feststoff Antrieb und radargestützter Zielerfassung. Das System dient zur Abwehr von Kampfflugzeugen, Hubschraubern sowie Cruise Missiles. Es… …   Deutsch Wikipedia

  • BUK — bezeichnet eine Stadt in Polen, siehe Buk (Großpolen) ein Musikinstrument, siehe Buk (Instrument) ein Kap westlich von Kühlungsborn in Mecklenburg Vorpommern, auch Bukspitze genannt ein Ort in Kroatien in der Region Slawonien, siehe Buk… …   Deutsch Wikipedia

  • Buk — ist ein Ortsname: einer Stadt in Polen, siehe Buk (Großpolen) eines Dorfes in Polen, siehe Buk (Dobra) (Böck, Kreis Ueckermünde/Pommern) eines Ortes in Kroatien in der Region Slawonien, siehe Buk (Slawonien) einer Gemeinde im Okres Prachatice,… …   Deutsch Wikipedia

  • Buk-M1 — Die SA 11 Gadfly (NATO Code) ist eine russische Mittelstrecken Flugabwehrrakete mit Feststoff Antrieb und radargestützter Zielerfassung; der GRAU Index lautet 9K37 Buk. Das System dient zur Abwehr von Kampfflugzeugen, Hubschraubern sowie Cruise… …   Deutsch Wikipedia

  • Buk — Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. {{{image}}}   Sigles d une seule lettre   Sigles de deux lettres > Sigles de trois lettres …   Wikipédia en Français

  • Bük — Bük …   Deutsch Wikipedia

  • Buk-gu — Buk gu, (Ko hhrm|hangul=북구|hanja=北區), or Northern District, is the name of a gu in several South Korean cities:* Buk gu, Busan * Buk gu, Daegu * Buk gu, Gwangju * Buk gu, Pohang * Buk gu, Ulsan …   Wikipedia

  • Buk-gu — (북구, 北區, etwa „nördlicher Stadtteil“) bezeichnet Stadtteile in verschiedenen südkoreanischen Städten: Buk gu (Busan) Buk gu (Daegu) Buk gu (Gwangju) Buk gu (Pohang) Buk gu (Ulsan) …   Deutsch Wikipedia

  • Bük — Héraldique …   Wikipédia en Français

  • buk — → backen * * * buk: ↑ 1backen. * * * buk: 1↑backen …   Universal-Lexikon

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»