Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

ben+(1)

  • 61 Çende ez zana ti zî ende zanî

    Ben ne kadar biliyorsam sen de o kadar biliyorsun.

    Kurdish (Zazaki) - Turkish dictionary > Çende ez zana ti zî ende zanî

  • 62 ik

    ben pron

    Nederlands-Turks mini woordenboek > ik

  • 63 хам

    ben, kendim

    Чăваш-турккă чĕлхи Словарĕ > хам

  • 64 ego

    ben, benlik, ego

    English to Turkish dictionary > ego

  • 65 mole

    ben; köstebek; muhbir, ajan; dalgakiran; mol

    English to Turkish dictionary > mole

  • 66 myself

    ben, kendim, kendimi, kendime

    English to Turkish dictionary > myself

  • 67 same here

    ben de, aynen

    English to Turkish dictionary > same here

  • 68 қал

    ben, durum, hâl

    Қазақша-түрікше сөздік > қал

  • 69 қал

    ben, durum, hâl

    Қазақша-түрікше сөздік > қал

  • 70 как

    nasıl
    * * *
    1) нареч. nasıl; ne

    как пройти́ на у́лицу Го́рького? — Gorki caddesine nereden gidilir?

    как (чу́вствует себя́) больно́й? — hasta nasıl?

    как пожива́ешь / дела́? — ne âlemdesin?

    как (мне) не по́мнить! — hatırlamaz olur muyum hiç!

    как тут не вспо́мнить... — gel(in) de... hatırlama(yın)

    ну как тут не вспо́мнишь пре́жнего дире́ктора! — eski müdürü gel de arama!

    ты рад? - как не ра́доваться?! — sevindin mi? - Sevinilmez mi?

    как же по́сле э́того (мне) не зли́ться? — bundan sonra nasıl kızmam?

    он поступа́ет (так), как вели́т со́весть — vicdanı ne emrediyorsa onu yapıyor

    как бы мне побыстре́е зако́нчить э́ту рабо́ту — ne yapsam da şu işi bir an önce bitirsem

    не зна́ю, как ты, а я... — seni bilmem ama ben...

    2) нареч. ne (kadar)

    как стра́нно! — ne tuhaf!

    как тру́дно бы́ло ждать! — ne zordu beklemek!

    как мне хо́чется повида́ть его́! — onu görmeyi ne kadar isterim!

    как мно́го он зна́ет! — ne çok şey biliyormuş!

    а ведь как она́ его́ люби́ла! — oysa, ne severdi onu!

    знал бы ты, как он волнова́лся! — ne heyecan içindeydi, bilsen!

    ви́дели бы вы то́лько, как она́ испуга́лась! — ne kadar korktuğunu bir görseniz!

    как я бу́ду сча́стлив, е́сли он сде́ржит своё сло́во! — sözünü tutarsa ne mutlu bana!

    3) частица nasıl

    как! Ты ещё здесь / не уе́хал?! — nasıl? Sen hâlâ gitmedin mi?!

    она́ как закричи́т! — bağırıvermesin mi?; birden bağırmasın mı?

    4) союз gibi; kadar

    бе́лый как снег — kar gibi beyaz

    бесшу́мно, как тень — gölge sessizliğiyle

    он ну́жен нам как во́здух — ona hava kadar muhtacız

    он э́того бои́тся как сме́рти — bundan, ölümden korkar gibi korkuyor

    таки́е, как ты — senin gibiler

    он не тако́й терпели́вый, как ты — senin kadar sabırlı değildir, sendeki sabır onda yok

    то́чно так же, как и (его́) оте́ц — tıpkı babası gibi

    как бы извиня́ясь — af diler gibi

    ко́мната как ко́мната — alelade / bildiğimiz bir oda

    де́лай / поступа́й, как я — yaptığım gibi yap / davran, ben nasıl yaptımsa sen de öyle yap / davran

    в строи́тельных дела́х он разбира́лся, как хоро́ший инжене́р — yapı işlerinden iyi bir mühendis kadar anlardı

    5) союз (в качестве кого-чего-л.) olarak, diye

    мне его́ предста́вили как худо́жника — bana onu ressam diye tanıttılar

    как ста́ло изве́стно — öğrenildiğine göre; öğrenildiği gibi

    мост, постро́енный, как предполага́ют, в пя́том ве́ке,... — beşinci yüzyılda kurulduğu sanılan köprü

    7) союз ( когда)...dığı zaman / sırada,...dıkta; iken;...ır...maz,...dı mı ( как только);...dıktan sonra (после того, как); (her)...dıkça ( всякий раз как);...alı ( с тех пор как);...madan (önce) ( перед тем как); oysa ( между тем как)

    задо́лго до того́, как стемне́ло — karanlık basmadan çok önce

    с того́ дня, как он прие́хал — geldiği günden beri

    не прошло́ и неде́ли, как... — aradan bir hafta geçmemişti ki...

    как поду́маю об э́той ава́рии,... — ben o kazayı düşündükçe...

    вот уж бо́льше го́да, как... — bir yıldan fazla bir süredir...

    вот уж мно́го лет, как... — yıllar var ki...

    8) союз ( кроме) başka

    э́то не что ино́е, как... — bu...dan başka bir şey değildi

    ина́че, как изме́ной, э́то не назовёшь — buna ihanetten başka isim verilemez

    кому́ же им помо́чь, как не тебе́? — onlara sen yardım etmesen kim etsin?

    ну кому́ ж пла́кать, как не мне! — ben ağlamayayım da kim ağlasın?

    я ви́дел как он сел в авто́бус — otobüse bindiğini gördüm

    ••

    как бу́дто —...mış gibi;...mış ( кажется)

    как оди́н (челове́к) — tek adammışçasına

    как раз наоборо́т — tam tersine

    э́ти сапоги́ мне как раз — bu çizme ayağıma tam / tastamam geliyor

    не зна́ю, как вы, а я... — sizi bilmem ama ben...

    что, никаки́х весте́й нет? - Как не быть, есть! — haber yok muymuş? - Var ya, olmaz olur mu?

    как он ни сопротивля́лся — her ne kadar direndiyse de

    как бы он ни сопротивля́лся — ne kadar direnirse dirensin

    как мо́жно быстре́е — bir an önce, mümkün olduğu kadar çabuk

    э́тот, как его́... — şey, neydi adı...

    Русско-турецкий словарь > как

  • 71 mole

    n. ben, ben [anat.], köstebek, dalgakıran, mendirek, mol, grammolekül
    * * *
    ben
    * * *
    I [məul] noun
    (a small, permanent, usually dark, spot on the skin.) ben
    II [məul]
    (a small burrowing animal with very small eyes and soft fur.) köstebek
    - make a mountain out of a molehill

    English-Turkish dictionary > mole

  • 72 ich

    ich pers pron ben;
    ich selbst (ben) kendim;
    ich bin’s ben’im

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > ich

  • 73 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 74 je

    pron pers ("je" devient "j'" devant une voyelle et un "h" muet)
    pronom ben [ben]

    Je ne sais pas. — Ben bilmiyorum.

    Dictionnaire Français-Turc > je

  • 75 бытность

    ж, в соч.

    в бы́тность мою в Москве́ — ben Moskova'dayken

    в бы́тность мою студе́нтом — ben öğrenciyken, öğrenciliğim sırasında

    Русско-турецкий словарь > бытность

  • 76 быть

    olmak,
    bulunmak; -imek,
    olmak
    * * *
    1) врз olmak; bulunmak

    де́ньги есть — para var

    де́нег не́ было — para yoktu

    бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!

    у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç

    у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu

    будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...

    будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun

    будь по-тво́ему — senin dediğin olsun

    сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim

    в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum

    в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım

    когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...

    когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...

    собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak

    бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı

    приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim

    2) (об одежде и т. п.)

    она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti

    он был в сапога́х — ayağında çizme vardı

    он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı

    кто э́то был? — kimdi o?

    он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak

    он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi

    он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı

    он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi

    ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi

    э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir

    ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı

    бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu

    4) (приходить, приезжать) gelmek

    я бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim

    во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?

    бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım

    ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?

    ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!

    ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!

    я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)

    поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz

    ••

    ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!

    будь что бу́дет! — ne olursa olsun!

    отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?

    и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?

    Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?

    все там бу́дем — sonumuz kara toprak

    быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak

    так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek

    Русско-турецкий словарь > быть

  • 77 тот

    та, то, те

    в тот ве́чер — o akşam

    в то вре́мя — o zaman / sırada

    на том берегу — karşı yakada / kıyıda

    по ту сто́рону стены́ — duvarın arkasında

    по ту сто́рону Атла́нтики — Atlantik'in ötesinde / öbür tarafında;

    с того́ дня его́ бо́льше не ви́дели — o gün bugün onu gören olmadı

    2) в соч.

    по той и́ли ино́й причи́не — şu ya da bu nedenden dolayı

    и тот и друго́й — ikisi de

    и в том и в друго́м слу́чае — her iki halde de

    3) ( другой) öbür, öteki; beriki

    на том конце́ про́вода — telin öbür ucunda

    он оди́н, а тех - тро́е — o bir kişi berikiler üç

    4) aranan, istenen, o

    той кни́ги в прода́же уже́ нет — o kitaptan satışta kalmamış

    я набра́л не тот но́мер — yanlış numara çevirmişim

    то же мо́жно сказа́ть и о тебе́ — aynı şeyler senin için de söylenebilir

    прода́ть по той же цене́ — fiyatına satmak

    прода́м, е́сли кто́-нибудь даст ту же це́ну — satın aldığım parayı veren biri olsa satarım

    тот са́мый Петро́в, кото́рый... — o Petrov ki,...

    всё тот же Петро́в утвержда́ет, что... — gene aynı Petrov iddia ediyor ki...

    я тепе́рь (уже́) не тот — ben artık eski ben değilim

    5) в соч.

    то, что вы сказа́ли,... — söylediğiniz,...

    то, что называ́ется любо́вью,... — sevgi denen şey,...

    я́сно то, что... — şurası açıktır ki,...; açık olan odur ki,...

    стра́нно то, что... — işin garip yanı,...

    изве́стно то́лько то, что... — bilinen bir şey varsa, o da...

    к тому́, что бы́ло изве́стно, он ничего́ но́вого не доба́вил — bilinenlere yeni bir şey katmadı

    с то́й лишь ра́зницей, что... — şu farkla ki,...

    де́лай то, что тебе́ говоря́т! — sana ne söylüyorlarsa onu yap!

    по сравне́нию с тем, что бы́ло де́сять лет наза́д — on yıl öncesine göre

    она́ зави́довала тем, у кого́ есть де́ти — çocukluları kıskanırdı

    он о́чень горди́тся тем, что он лётчик — pilot olmanın büyük gururunu duyuyor

    ока́зывая ему́ по́мощь, он тем са́мым защища́ет и свои́ интере́сы — ona yardım etmekle kendi çıkarlarını da savunmuş oluyor

    те, кому́ сейчас три́дцать (лет) — şimdi otuzundakiler

    те из вас, кто бу́дет занима́ться иссле́дованиями — araştırma yapacaklarınız

    те из них, кто уже́ получи́л образова́ние — öğrenim yapmış olanları

    ••

    я ещё и не то зна́ю! — daha neler bilirim!

    осёл и тот бы по́нял — eşek olsa anlardı

    у него́ одно́ пальто́, да и то не но́вое — bir paltosu var, o da yeni değil

    он не то что бо́лен, а про́сто уста́л — hasta falan değil, bayağı yorulmuş

    к тому́ же — hem, kaldı ki, üstelik

    хоте́л он того́ или нет,... — istemiş olsun ya da olmasın,...

    хо́чет он того́ или нет,... — istediği olsun olmasın,...

    на том све́те — öbür dünyada

    Русско-турецкий словарь > тот

  • 78 I

    n. bir (romen)
    * * *
    ben
    * * *
    ((only as the subject of a verb) the word used by a speaker or writer in talking about himself or herself: I can't find my book; John and I have always been friends.) ben

    English-Turkish dictionary > I

  • 79 myself

    pron. kendim, bizzat, ben
    * * *
    kendim
    * * *
    1) (used as the object of a verb or preposition when the speaker or writer is the object of an action he or she performs: I cut myself while shaving; I looked at myself in the mirror.) kendime, kendimi
    2) (used to emphasize I, me or the name of the speaker or writer: I myself can't tell you, but my friend will; I don't intend to go myself.) kendim, ben

    English-Turkish dictionary > myself

  • 80 auch

    auch adv da, de, dahi;
    ich auch ben de;
    ich auch nicht ben de değil vs;
    (sogar) ohne auch nur zu fragen sormadan etmeden;
    zugestehend wenn auch -se bile;
    so sehr ich es auch bedaure ne kadar üzülsem de;
    verallgemeinernd wann auch (immer) (her) ne zaman olursa olsun;
    wer es auch (immer) sei (her) kim olursa olsun;
    was er auch (immer) sagt (her) ne derse desin;
    verstärkend so schlimm ist es auch wieder nicht! o kadar fena da değil yani!

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > auch

См. также в других словарях:

  • Ben 10 — The logos for all three series. Genre Animated Series, Science fiction, Action, Adventure Created by Duncan Rouleau …   Wikipedia

  • Ben — bezeichnet: Big Ben, die Glocke im Turm des Londoner Parlamentsgebäudes Big Ben (Vulkan), einen australischen Vulkan Ben (Album), ein Album von Michael Jackson Ben (Lied), eine aus diesem Album ausgekoppelte Single Ben – Nichts ist wie es scheint …   Deutsch Wikipedia

  • Ben 10 — Saltar a navegación, búsqueda Ben 10 Título Ben 10 Género Animacion Accion Ciencia Ficcion Comedia Creado por Duncan Rouleau Joe Casey Joe Kelly Steven T. Seagle Voces de Tara Strong Dee …   Wikipedia Español

  • ben — [ bɛ̃ ] adv. • d. i.; var. de bien 1 ♦ Rural Bien. Pt êt ben qu oui [ ptɛtbɛ̃kwi ] :peut être bien que oui. 2 ♦ Fam. Eh ben ! eh bien ! Ben ça alors, quelle surprise ! « Ah ben dis donc c est pas croyable » (Céline). Ben quoi ? Ben non. Admiratif …   Encyclopédie Universelle

  • BEN — bezeichnet: Big Ben, die Glocke im Turm des Londoner Parlamentsgebäudes Big Ben (Vulkan), einen australischen Vulkan Ben (Album), ein Album von Michael Jackson, siehe Ben – Nichts ist wie es scheint, ein Film von Thomas Schaurer Ben ist der… …   Deutsch Wikipedia

  • Ben — /ben/, n. a male given name, form of Benjamin. * * * (as used in expressions) Akiba ben Joseph Alfasi Isaac ben Jacob Alkalai Judah ben Solomon Hai Abba Mari ben Moses ben Joseph Israel ben Eliezer Ben Ali Zine el Abidine Ben Bella Ahmed Ben… …   Universalium

  • Ben's — est un ancien restaurant de sandwichs à la viande fumée de Montréal. Fondé en 1908 par Ben Kravitz et son épouse Fanny, un couple d immigrants juifs originaires de Lituanie, le restaurant a fermé ses portes en 2006. Selon le guide de voyage Fodor …   Wikipédia en Français

  • Ben He He — Ben Bag Bag (Ben Bag Bag, mit vollem Namen angeblich Jochanan ben Bag Bag) soll nach verschiedenen Quellen ein Tannaite im ersten nachchristlichen Jahrhundert gewesen sein. In der Mischna Awot (Kap. V.) werden zwei den hillelitischen ähnliche… …   Deutsch Wikipedia

  • ben — ben1 [ben] n. [Heb ben] son (of) [Rabbi Ben Ezra] ben2 [ben] n. [Scot < Gael beann, akin to MIr benn, a peak: see PIN] [Scot. or Irish] a mountain peak [Ben Nevis] ben3 [ben] Scot. adv., prep …   English World dictionary

  • ŒBEN (J.-F.) — ŒBEN JEAN FRANÇOIS (1720 env. 1763) Ébéniste d’origine allemande, Œben travaille à son arrivée à Paris dans l’atelier de Charles Joseph Boulle au Louvre. La formation qu’il a reçue en Allemagne et l’influence de Boulle expliquent l’extraordinaire …   Encyclopédie Universelle

  • Ben — Ben, Ben nut Ben nut . [Ar. b[=a]n, name of the tree.] (Bot.) The seed of one or more species of moringa; as, oil of ben. See {Moringa}. [1913 Webster] …   The Collaborative International Dictionary of English

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»