-
1 acılı
-
2 acı
I s\acı katmak scharf würzen (-e)\acısını çıkarmak den bitteren Geschmack beseitigen; ( yemeklerde) die Schärfe beseitigen\acı patlıcanı kırağı çalmaz ( prov) Unkraut vergeht nicht\acı çekmek Schmerzen erleiden\acı duymak Schmerz empfinden\acı duymak ( üzülmek) Trauer empfindenbirine \acı vermek jdm Leid antun, jdm wehtun\acısını çekmek leiden\acısını çıkarmak (öç, intikam almak) sich revanchieren (için/-den für/bei)II adj\acı çikolata bittere Schokolade\acı gerçek die bittere Wahrheit2) ( koyu) tief\acı bir yeşil ein tiefes Grünhaftanın \acı olayları die tragischen Ereignisse der Wochesözleri çok \acıydı seine Worte waren sehr bitter
См. также в других словарях:
kaplama — is. 1) Kaplamak işi 2) Bir şeyin dışına süsleme veya koruma amacıyla geçirilen başka maddeden kat Her pencereyi, her kaplamayı tanıyordum artık. S. F. Abasıyanık 3) Kalınlığı 5 mm den az, ince ağaç levha 4) sf. Üstü herhangi bir başka maddeyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
lamba — is., Rum. 1) Petrol gibi yanıcı bir madde yakarak veya elektrik akımıyla içindeki teller akkor durumuna geçerek ışık veren alet Bir gaz lambasının ışığında önüme serdiğim haritayı tetkik ediyordum. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Radyo ve televizyonlarda… … Çağatay Osmanlı Sözlük
acılılık — is., ğı Acılı olma durumu Belki bu acılılık fazla kırıcı bir enerjiye karşı bir uyuşturucu ihtiyacından doğdu. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
acımak — 1. e 1) Başkasının uğradığı veya uğrayacağı kötü bir duruma üzülmek Yarını ne olacak dünyamızın / Biz yaşımızı başımızı aldık / Allah çocuklarımıza acısın. C. S. Tarancı 2) Merhamet etmek 2. nsz Acılı, ağrılı olmak Şaşkınlığından bir kestane… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağıt — is., dı 1) Ölenin iyi niteliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getirerek ağlama biçimi 2) Gelin olan bir kızın arkasından niteliklerini sayıp dökerek ağlama 3) ed. Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sektör — is., Fr. secteur 1) Bölüm, kol, dal, kesim Özel sektör. 2) Aynı işi yapan topluluk 3) bl. Manyetik tamburun, manyetik diskin veya bir disk paketinin üzerindeki, veri ortamının önceden belirlenmiş açılı yer değiştirmesi sırasında manyetik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üzüntülü — sf. 1) Üzüntüsü olan, acılı, müteessir Ara sıra, saate üzüntülü bir göz atıyordu. P. Safa 2) Üzüntü veren Onu güldüren ve bizi ağlatan bu uzun ve üzüntülü oyun feleğin sabrını tüketti. Y. K. Beyatlı 3) zf. Üzüntülü bir biçimde, üzüntülü olarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanık — sf., ğı 1) Yanmış olan Yanık soğan kokulu bir buhar odayı dolduruyordu. R. Enis 2) Rengi koyulaşmış Kocaman hasır şapkalarının altında sarı saçları uçan, yanık iki genç kız. S. F. Abasıyanık 3) Sıkıntı veya hastalıktan iyi gelişmemiş, kavruk… … Çağatay Osmanlı Sözlük
teğet geçmek — 1) yakınından geçmek 2) mec. bir konuya üstünkörü dokunmak Birbirine teğet geçmiş iki acılı yaşamın öyküsü radyofonik seslere dönüşür. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
mafar — is. <ər.> İmkan, macal. Mafar verməmək – tələsdirmək, macal verməmək. <Faytonçu:> Adə, çöllü balası, ağzını açıb hara baxırsan, otur gedək, yoxsa vağzalın xəzpuşları mafar verməz, heybəni çiynindən, papağını başından elə çarpışdırar… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti