-
1 iterek
pushing (prep.) -
2 iterek sürmek
iterek sürmek (tekerlekli şey)v. trundle -
3 iterek kaldır
boost up -
4 iterek çalıştırma
n. bump start -
5 iterek çalıştırmak
v. bump start -
6 geri iterek
repelling (prep.) -
7 ileri iterek
propelling (prep.) -
8 omuzla iterek açmak
v. shoulder -
9 boost up
iterek kaldır -
10 boost up
iterek kaldır -
11 stoßen
stoßen <stößt, stieß, gestoßen> ['ʃto:sən]I vt1) ( schubsen) itmek; ( leicht) dürtmek; ( mit dem Fuß) tepmek, (tekme) atmak (-e); ( mit den Hörnern) tos vurmak (-e);jdn/etw mit dem Ellbogen \stoßen bir kimseyi/şeyi dirseklemek, bir kimseyi/şeyi dirsekle itmek, bir kimseye/şeye dirsekle vurmak;2) (hinein\stoßen) iterek sokmak; ( Messer) vurmak;jdm ein Messer in den Bauch \stoßen birini karnından bıçaklamak3) (hinaus\stoßen) iterek çıkarmak4) ( zerkleinern) dövmek, dövüp ufalamakII viauf Erdöl \stoßen petrol bulmak;zu jdm \stoßen birine katılmak;an seine Grenzen \stoßen sınırına dayanmak4) ( angrenzen) bitişik olmak (an -e)III vrsich \stoßen1) ( anprallen) çarpmak;sich am Schrank \stoßen dolaba çarpmak2) ( Anstoß nehmen)sich an etw dat \stoßen bir şeyden gıcık kapmak -
12 sürüklemek
1. جر [جَرَّ]2. سحب [سَحَبَ] -
13 tıkmak
-
14 заталкивать
tıkmak,tıkıştırmak* * *несов.; сов. - затолка́ть, затолкну́ть, разг.ite ite / iterek sokmak; tıkmak; tıkıştırmak -
15 отталкивать
несов.; сов. - оттолкну́ть1) (yana) itmekон оттолкну́л мою́ ру́ку — elimi itti
оттолкну́ть ло́дку от бе́рега — kayığı iterek kıyıdan uzaklaştırmak
2) перен. kendinden soğutmakоттолкну́ть от себя́ друзе́й — dostlarını kendinden soğutmak / soğutup uzaklaştırmak
-
16 проталкивать
несов.; сов. - протолкну́тьiterek sokmak; içeri itmekмы е́ле протолкну́ли его́ в дверь — onu kapıdan zarzor sığdırdık
-
17 taşımak
v. carry, transport, bear, wear, bear away, carry away, convey, haul, put across, relocate, remove, run, stanchion, sustain, tote--------taşımak (iterek)v. walk--------taşımak (omuzunda vb)v. ride--------taşımak (sular)v. wash* * *1. transport 2. carry -
18 shoulder
n. omuz, sırt (dağ), yamaç, banket, güvenlik şeridi————————v. omuzlamak, omuzla iterek açmak, omzuna almak, üstüne almak, yüklenmek* * *1. omuz 2. omuz ile it (v.) 3. omuz (n.)* * *['ʃəuldə] 1. noun1) (the part of the body between the neck and the upper arm: He was carrying the child on his shoulders.) omuz2) (anything that resembles a shoulder: the shoulder of the hill.) omuz, sırt3) (the part of a garment that covers the shoulder: the shoulder of a coat.) omuz4) (the upper part of the foreleg of an animal.) sırt, kürek2. verb1) (to lift on to the shoulder: He shouldered his pack and set off on his walk.) omuzlamak2) (to bear the full weight of: He must shoulder his responsibilities.) yüklenmek3) (to make (one's way) by pushing with the shoulder: He shouldered his way through the crowd.) omuz atarak ilerlemek•- put one's shoulder to the wheel
- shoulder to shoulder -
19 trundle
n. tekerlek (küçük), yuvarlama————————v. yuvarlamak, yuvarlayarak taşımak, iterek sürmek (tekerlekli şey), yuvarlanmak* * *1. yuvarla (v.) 2. ufak tekerlek (n.)* * *(to (cause to) roll slowly and heavily along on wheels: He trundled the wheelbarrow down the garden; The huge lorry trundled along the road.) sürüp yürütmek, ilerlemek, gitmek -
20 walk
n. yürüme, yürüyüş, gezinti, yol, yürüyüş yolu, yürünecek mesafe, yürünecek yer, devriye gezme, iş sahası, koyun çiftliği————————v. yürümek, yürüyerek gitmek, dolaşmak, gezdirmek, gezmek, adımlamak, adımla ölçmek, yürütmek, dolaştırmak, yürüyüşe çıkarmak, yürüterek yormak, eşlik etmek, taşımak (iterek)* * *1. yürü (v.) 2. yürüyüş (n.)* * *[wo:k] 1. verb1) ((of people or animals) to (cause to) move on foot at a pace slower than running, never having both or all the feet off the ground at once: He walked across the room and sat down; How long will it take to walk to the station?; She walks her dog in the park every morning.) yürümek2) (to travel on foot for pleasure: We're going walking in the hills for our holidays.) yürüyüş yapmak, yürüyerek dolaşmak3) (to move on foot along: It's dangerous to walk the streets of New York alone after dark.) yürümek, dolaşmak2. noun1) ((the distance covered during) an outing or journey on foot: She wants to go for / to take a walk; It's a long walk to the station.) yürüyüş, yürüme2) (a way or manner of walking: I recognised her walk.) yürüyüş biçimi/tarzı3) (a route for walking: There are many pleasant walks in this area.) yürüyüş/gezinti yolu•- walker- walkie-talkie
- walking-stick
- walkover
- walkway
- walk all over someone
- walk all over
- walk off with
- walk of life
- walk on air
См. также в других словарях:
donuk donuk — zf. 1) Canlılığı olmayarak Zeki ve yuvarlak yüzlü bir çocuk, kendinden büyük kılıcına sarılmış, donuk donuk bakıyor. F. R. Atay 2) Rengini ve parlaklığını yitirmiş, mat bir biçimde Pirinç kakmaları donuk donuk ışıldayan hamam kapısını iterek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ite kaka — zf. 1) Kaba ve hoyrat bir biçimde iterek, zorla 2) mec. Güçlükle Çocuğu ite kaka bu duruma getirdik … Çağatay Osmanlı Sözlük
itiş kakış — zf. İterek Bazen bir saatten fazla istasyonda beklemesi gerekir, ondan sonra itiş kakış zor biner trene. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
itişmek — nsz, le 1) Birbirini itmek 2) Birbirini iterek şakalaşmak 3) mec. Çekişmek Bana yardımcı olmaya çalışan bu adamla itişmekten vazgeçiyorum. A. Kulin Birleşik Sözler itişe kakışa Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller itişip kakışmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sokuşturmak — i, e 1) Dar bir yere zorla veya iterek sokmak 2) mec. Belli etmeden kötü bir malı vermek Manav çürük elmaları sokuşturup çocuğa verdi. 3) mec. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek İkide birde başlarında Selman gibi adamlar olduğunu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sürüklemek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmadan iterek veya çekerek götürmek Prenses koluma girdi, sürüklercesine büfeye götürdü. A. Gündüz 2) Akarsu alıp götürmek Sakarya nehri kırılmış söğüt dallarını, saman çöplerini sürüklüyordu. A. İlhan 3) mec. İstekli… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sürümek — i 1) Bir şeyi yerden kaldırmaksızın çekerek, iterek götürmek, sürüklemek 2) Hafif bir şeyi sürüklemek Eteğini sürümek. Duvağını sürümek. 3) Herhangi bir sebepten dolayı güçlükle yürümek 4) Bir şeyi peşine takmak, alıp götürmek Diyar diyar beni… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tartaklamak — i Çekerek ve iterek hırpalamak Zabit, onu bir kere daha omzundan tutup şiddetle tartakladı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıkmak — i, e, ar 1) İterek, zorla, aceleyle sokmak Her birinin ağzına avucundaki et parçasını tıktı. F. R. Atay 2) tkz. Sokmak Hesap kitap, müfettiş derken Aslan ı kafese tıkmışlar. M. Ş. Esendal Birleşik Sözler tıka basa … Çağatay Osmanlı Sözlük
var kuvvetiyle — zf. Var gücüyle Sandalı var kuvvetiyle iterek içine bir lastik top çevikliğiyle atladı. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
MÜTEZAHİM — (C.: Mütezahimîn) (Ziham. dan) Birbirini iterek, herbirinin üstüne çıkarak biriken kalabalık. * Halkın kalabalığından sıkıntıya uğrayan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük