-
1 olmadık
'olmadık noch nicht dagewesen, unerhört, unglaublich -
2 olmak
1. v/i sein; werden; entstehen; werden zu; geschehen; reif werden; fertig werden; angebracht sein; Zeit dauern; vergehen; fam betrunken sein, voll sein;o senin ne(yi)n oluyor? wie ist er mit dir verwandt?;o benim yeğenim oluyor er ist mein Neffe; sie ist meine Nichte;anne oldu sie wurde Mutter;akşam oluyor es wird Abend;doktor olmak Arzt werden;şarap sirke olmuş der Wein wurde zu Essig;ekin oldu das Getreide wurde reif;çay oldu der Tee ist fertig;böyle iş olmaz so etwas geht nicht ( oder ist nicht angebracht);iki yıl oldu es ist zwei Jahre her;sen adamakıllı olmuşsun fam du bist ganz gehörig voll-in bilgisi olmak Wissen erwerben;ev onun oldu das Haus wurde seins, er erwarb das Haus;öksürük olmak Husten bekommen;yarın misafirimiz olacak morgen werden wir Gäste haben, morgen bekommen wir Besuch3. (-den) verlieren, fam loswerden;işinden oldu er hat seine Arbeit verloren, er ist entlassen worden; kommen, stammen aus4. (-e) jemandem passen: bu ayakkabı size olur diese Schuhe passen Ihnen
См. также в других словарях:
olmadık — sf., ğı Daha önce olmamış, alışılmamış, beklenmeyen, olağan karşıtı Aslı olmadık şeye nasıl inanırım? Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
güveyi olmadık ama kapı dışında bekledik — şaka bir konuyu iyi bilmeyen ancak yabancısı da olmayan kimselerce kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
hangi gün vardır akşam olmadık — sona ermeyecek hiçbir iyi durum, yıldızı sönmeyecek hiçbir ünlü yoktur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
güveyi — is. Damat Birleşik Sözler güveyi yemeği iç güveyi Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller güveyi girmek güveyi olmadık ama kapı dışında bekledik … Çağatay Osmanlı Sözlük
hangi — sf. İki veya daha çok şeyden bir tanesini belirtecek bir cevap istemek için kullanılan soru sıfatı Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim. C. S. Tarancı Birleşik Sözler hangi biri herhangi herhangi bir Atasözü, Deyim ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
lekeleme — is. 1) Lekelemek işi 2) mec. Namusa dokunur bir suç yükleme, iftira etme Eski müdürlerini her gittikleri yerde olmadık iftiralarla lekelemeye çalışıyorlardı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
malın gözü — is. 1) Bir şeyin en iyisi, en güzeli Anam da hep malın gözünü bulur ama bize göstermez. S. Ali 2) Açıkgöz, kurnaz, çokbilmiş kimse 3) sf. İffetsiz Kız ne kadar kaknem veya malın gözü olursa olsun... T. Buğra 4) tkz. Aşağılık ve düzenci kimse İlk… … Çağatay Osmanlı Sözlük
neme lazımcılık — is., ğı Gerekli şeylerle ilgilenmekten kaçınma durumu, bir şeyi umursamama durumu, neme gerekçilik Belki de gerekli olan bizim de bu neme lazımcılığa katılmamız ve olup olmadık şeylere burnumuzu sokmamamızdır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
olağan — sf. 1) Sık sık olan, olagelen, doğal, tabii, olmadık karşıtı Dilimizi doğru yazmak, doğru konuşmak olağan değil, ulusal bir görevdir. T. Buğra 2) Alışılmış olan, normal Mutluluğa, bolluğa alışmayacak, bunları olağan görmeyecek insan yoktur. H. E … Çağatay Osmanlı Sözlük
gaza getirmek — birini olmadık bir şey veya hayalî bilgilerle coşturmak, ileri sürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
şeytan kulağına kurşun — hlk. aksama ihtimali bulunan durum veya işler düzenli gittiğinde nazar değmesin anlamında söylenen bir söz Şeytan kulağına kurşun, hiçbirimiz hasta olmadık … Çağatay Osmanlı Sözlük