-
1 в срок
vaktinde -
2 in time
vaktinde -
3 вовремя
-
4 on time
vaktinde, tam vaktinde -
5 без опоздания
vaktinde,gecikmeden -
6 betimes
vaktinde, erkenden -
7 in time
vaktinde, erken -
8 make it
vaktinde varmak; basarmak, üstesinden gelmek -
9 well-timed
vaktinde, uygun zamanda -
10 in time
zamanında, vaktinde, sırası gelince, zamanla* * *vaktinde* * *1) (early enough: He arrived in time for dinner; Are we in time to catch the train?) zamanında, vaktinde2) ((with with) at the same speed or rhythm: They marched in time with the music.) aynı/uygun tempoyla -
11 rechtzeitig
I adj vaktinde yapılan, zamanında yapılanII adv1) ( pünktlich) tam vaktinde, dakikası dakikasına2) ( früh genug) vaktinde, zamanında -
12 срок
м1) süre, zaman, vakit (- kti)срок наказа́ния — ceza süresi, mahkumiyet
срок слу́жбы / но́ски (обмундирования и т. п.) — miat (-dı)
что́бы продли́ть срок слу́жбы мото́ра... — motorun ömrünü uzatmak için...
на коро́ткий срок — kısa bir süre için
сро́ком на три ме́сяца — üç ay süreyle
закры́ть что-л. на неопределённый срок — süresiz kapatmak
срок догово́ра истека́ет в э́том году́ — anlaşmanın süresi bu yıl doluyor
даю вам три дня сро́ку — size üç gün mühlet veriyorum
2) vade, süre; tarihсрок платежа́ — ödemenin vadesi
срок отъе́зда — hareket tarihi
срок го́дности (лекарства и т. п.) — son kullanılış tarihi
до сро́ка — vaktinden önce
3) ( тюремное заключение) hapis cezası, cezaполучи́ть срок — hüküm giymek, ceza yemek
••то́чно в срок — tam zamanında / vaktinde, günü gününe
-
13 on time
zamanında, vaktinde* * *zamanında* * *(at the right time: He got here on time.) tam zamanında, vaktinde -
14 zeitig
-
15 صباح
Iصَبَاح1. gündüzleriAnlamı: gündüz vakti2. sabahtanAnlamı: sabahın ilk saatlerinde3. gündüzünAnlamı: gündüz vaktinde4. sabahleyinAnlamı: sabah vaktinde5. sabahAnlamı: günün başlangıcı6. seherAnlamı: tan ağartısı, gün doğmadan önceki zamanIIصُبَاح1. güzel2. ciciAnlamı: sevimli, hoşa giden, güzel -
16 аккуратность
düzenlilik; özen* * *ж1) ( опрятность) temiz giyinişli olmaон не отлича́ется аккура́тностью (в оде́жде) — üstüne başına pek dikkat etmez
2) ( тщательность) özen3) разг. ( точность) vaktini şaşmamaаккура́тность прихо́да на рабо́ту — ise vaktinde gelme
4) разг. ( регулярность) düzenlilik -
17 время
saat,süre,zaman* * *с1) zaman, vakit (- kti), sıra; süre; saatсо́лнечное вре́мя — güneş zamanı
ле́тнее вре́мя — yaz saati
ме́стное вре́мя — mahalli saat
по моско́вскому вре́мени — Moskova saat ayarıyla
во вре́мя войны́ — savaş süresince ( всю войну)
во вре́мя дождя́ — yağmur yağarken
в любо́е вре́мя — her zaman; her an
в любо́е вре́мя дня / су́ток — günün her saatinde
в э́то вре́мя позвони́ли — o sırada / derken zil çaldı
где он мог быть в э́то вре́мя? — o saatte nerede olabilirmiş?
за э́то вре́мя — bu süre içinde
до настоя́щего вре́мени — bugüne dek
до после́днего вре́мени — son zamana dek
с того́ вре́мени — o zamandan bu yana
в свобо́дное вре́мя — boş vakitlerinde
у неё нет вре́мени чита́ть — okumaya vakti yok
сейча́с не вре́мя — şimdi bunun sırası / vakti değil
2) ( пора) zaman; mevsimвре́мя жа́твы — hasat zamanı / mevsimi
послеобе́денное вре́мя — öğle sonrası
ночно́е вре́мя — gece saatleri
в ночно́е вре́мя — gece vakti
в ле́тнее вре́мя — yaz zamanında
но́вое вре́мя, но́вые вре́мена́ — yeni zamanlar
вели́кий учёный своего́ вре́мени — çağının / devrinin büyük bilgini
4) филос. zamanпростра́нство и вре́мя — zaman ve mekan
5) грам. zaman••вре́мя от вре́мени — zaman zaman; ara sıra
на вре́мя — bir süre için
взять что-л. на вре́мя — eğreti almak
дать вре́мя на что-л. — mühlet vermek
со вре́менем — zamanla
всё вре́мя — ( постоянно) her zaman; ( непрерывно) durmadan, aralıksız
одно́ вре́мя — bir vakitler / aralık
в пе́рвое вре́мя — önceleri, ilkin
в после́днее вре́мя — son zaman(larda)
в своё вре́мя — ( когда-то) vaktiyle; ( своевременно) vaktinde
в своё вре́мя узна́ешь — zamanı gelir öğrenirsin
в ско́ром вре́мени — yakında
вре́мя - де́ньги — погов. vakit nakittir
всему́ своё вре́мя — herşeyin vakti sırası var
-
18 несвоевременный
vakitsiz; zamansızнесвоевре́менный вы́ход на рабо́ту — vaktinde işbaşı yapmama
счита́ть что-л. несвоевре́менным — zamansız bulmak
-
19 опоздание
сgecikme, geç kalma; rötarбез опозда́ния — vaktinde, gecikmeden
с опозда́нием на три мину́ты — üç dakikalık bir gecikme ile
парохо́д отошёл с опозда́нием — vapur gecikmeli / rötarla kalktı
-
20 подоспеть
сов., разг.
См. также в других словарях:
vaktinde — zf. Önceden belirlenen, düşünülen vakitte Geceyi geçireceğimiz kaza merkezine vaktinde yetişmemiz şüpheye giriyor. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz — kişi yalnızca kendi kazancına güvenmeli, başkasının yardımını beklememelidir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
her şeyin vakti var, horoz bile vaktinde öter — her şey zamanında yapılmalıdır anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ogurlamak — vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek I, 300 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
ogurlug ış — vaktinde ve yerinde yap ılan 146 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
bakıtmak — vaktinde yapılmayan iş veya gelmeyen bir kişiyi merak etmek … Beypazari ağzindan sözcükler
yetişmek — e 1) Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti. Ö. Seyfettin 2) Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak Bu giysi yarına yetişmeli. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya bırakmak — din b. 1) namazı vaktinde kılmayarak daha sonra kılmak için ertelemek Bu yaşa geldim, Allaha bin şükür, namazımı kazaya bırakmadım. H. R. Gürpınar 2) orucu vaktinde tutmayarak daha sonra tutmak için ertelemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazaya kalmak — din b. 1) namaz, vaktinde kılınamamak Osman, kazaya kalan namazını daha ziyade geciktirmeden korkarak ayağa kalktı. R. H. Karay 2) oruç, vaktinde tutulamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Aşık Veysel Şatıroğlu — (October 25, 1894 – March 21, 1973), also known as just Aşık Veysel, was a Turkish minstrel and highly regarded poet of the Turkish folk literature. He was born in the Sivrialan village of the Şarkışla district, Sivas, on October 25, 1894 and… … Wikipedia
aciz — is., czi, Ar. ˁacz 1) Gücü bir işe yetmez olanın durumu, güçsüzlük Adamın aczine şaşmaktan kendimi alamıyorum. R. H. Karay 2) Beceriksizlik Aczini bilmek de bir meziyettir. Ö. Seyfettin 3) huk. Kişinin ve kuruluşun borcunu vaktinde ödeyememesi… … Çağatay Osmanlı Sözlük