-
1 أجلس
oturtmak -
2 усаживать
oturtmak* * *несов.; сов. - усади́ть1) oturtmakусади́ть госте́й — konukları oturtmak
усади́ть ребёнка за уро́ки — çocuğu ders çalışmaya oturtmak
2) (цветами и т. п.) dikmek -
3 أقعد
oturtmak; sakatlamak -
4 جلس
oturtmak; oturmak -
5 posit
oturtmak, yerlestirmek; varsaymak, farz etmek -
6 подводить
несов.; сов. - подвести́1) getirmek; yaklaştırmak ( приближать)2) uzatmakподвести́ узкоколе́йку к карье́ру — dekovili ocağa kadar uzatmak
3) в соч.подводи́ть подко́п подо что-л. — bir şeye lağım / sıçanyolu açmak
подвести́ дом под кры́шу — evin sonuncu katını çıkmak
подводи́ть фунда́мент под зда́ние — yapıyı temele oturtmak
4) перен. ( обосновать) oturtmak, dayandırmakподвести́ нау́чную осно́ву под свой труд — çalışmasını bilimsel bir temele oturtmak
5) перен., разг. götürmek6) sürme çekmek ( глаза); rastık çekmek ( брови)у неё глаза́ подведены́ — gözleri sürmeli
••у меня́ живо́т подвело́ — içim eziliyor
-
7 ставить
несов.; сов. - поста́вить1) dikmek; oturtmak; koymakста́вить столб — bir direk dikmek
ста́вить свечу́ / све́чку — тж. перен. bir mum dikmek
ста́вить ва́зу на стол — vazoyu masaya oturtmak
ста́вить кни́ги на по́лку — kitapları rafa sıralamak
2) koymakста́вить кого-л. к станку́ — tezgah başına koymak
ста́вить часовы́х — nöbetçi dikmek / koymak
ста́вить кого-л. на коле́ни — тж. перен. birine diz çöktürmek
их поста́вили в ряд — onlar sıraya dizdiler
3) разг. koymak, getirmekкого́ поста́вим на э́ту рабо́ту? — bu işe kimi koyalım?
его́ поста́вили дире́ктором — onu müdür koydular
поста́вить кого-л. во главе́ организа́ции — örgütün başına geçirmek
поста́вить кого-л. у вла́сти — iktidara / işbaşına getirmek / geçirmek
он поста́влен на ва́жный пост — önemli bir mevkiye getirildi
4) koymak; bırakmakста́вить ве́щи на ме́сто — eşyaları yerli yerine koymak
ста́вить что-л. на о́го́нь — ateşe koymak / sürmek / vurmak
ста́вить маши́ну перед до́мом — arabayı evin önünde bırakmak
поста́вить ча́йник? — çaydanlığı oturtayım mı?
5) kurmak, tesis etmek; dikmek; yerleştirmekим поста́влен па́мятник — onların adına bir anıt dikilmişti
ста́вить высоково́льтную ли́нию — bir yüksek gerilim hattı kurmak
ме́жду дома́ми поста́вили забо́р — evlerin arasına tahta duvar çekildi
6) koymak; vurmak; çekmekста́вить компре́сс — kompres koymak
ста́вить ба́нки — şişe / vantuz çekmek
ста́вить запла́ты — yama vurmak
ста́вить клеймо́ — damga vurmak
ста́вить подкла́дку на что-л. — bir şeye astar geçirmek, bir şeyi astarlamak
7) koymakста́вить зна́ки препина́ния — noktalama işaretlerini koymak, noktalamak
поста́вь свою́ по́дпись и да́ту — imzanı ve tarihi koy
каку́ю отме́тку тебе́ поста́вили? — sana ne not verdiler?
8) ( делать ставку) ortaya koymak / sürmek; (üzerine) oynamak тж. перен.ста́вить не на ту ло́шадь — перен. yanlış ata oynamak
ста́влю де́сять про́тив одного́, что... — bire karşı on ortaya koyarım ki...
ста́вить предложе́ние на голосова́ние — öneriyi oya koymak
э́то ста́вит нас перед сло́жной пробле́мой — bu, bizi karmaşık bir sorunla karşı karşıya getiriyor
вопро́с до́лжен быть поста́влен ина́че — sorun başka bir biçimde ortaya konulmalıdır
поста́вить себе́ цель... —...mayı amaç edinmek
ста́вить усло́вие — bir koşul / şart koşmak / koymak
жизнь ста́вит но́вые пробле́мы — hayat yeni sorunlar getiriyor
план ста́вит перед на́ми сле́дующие зада́чи — plan bize şu görevleri yükler
вопро́с, поста́вленный на обсужде́ние — tartışmaya sunulan sorun
10) sahnelemek, sahneye koymak; yapmak; örgütlemekста́вить "Га́млета" — "Hamlet"i sahnelemek
фильм поста́влен по рома́ну Го́рького — filim Gorki'nin bir romanından uyarlandı
кто поста́вил э́тот та́нец? — bu dansı kim sahneye koydu?
ста́вить о́пыты — deneyler yapmak
11) sokmak, düşürmekста́вить кого-л. в тру́дное положе́ние — zor duruma sokmak / düşürmek
ста́вить что-л. вне зако́на — yasa dışı etmek
ста́вить что-л. под контро́ль — denetim altına sokmak / almak
э́то ста́вило эконо́мику страны́ в зави́симое положе́ние — bu, ülkenin ekonomisini bağımlı bir hale getiriyordu
12) в соч.что ему́ ста́вят в вину́? — onu neyle / ne yapmakla suçluyorlar?
••ста́вить часы́ — saati ayar etmek
ста́вить реко́рд — rekor kurmak
ста́вить что-л. вы́ше всего́ — herşeyin üstünde tutmak
поста́вить что-л. на про́чную осно́ву — sağlam bir temele oturtmak
поста́вить что-л. под уда́р — tehlikeye düşürmek
он тебя́ ни во что́ не ста́вит — seni hiçe sayar
ста́вить что-л. в пове́стку дня — gündeme getirmek
поста́вь себя́ на на́ше ме́сто — kendini bizim yerimize koy
поста́вь (каку́ю-нибудь) другу́ю пласти́нку — başka bir plak çal / koy
-
8 seat
n. oturuş, oturak, oturacak yer, yer, sandalye, koltuk, mevki, pantolon kıçı, yuva (valf)————————v. oturtmak, yerleştirmek, almak (salon), oturağını tamir etmek, oturma yerini onarmak, kıçını tamir etmek (pantolon), yerine oturtmak* * *1. oturt (v.) 2. koltuk (n.)* * *[si:t] 1. noun1) (something for sitting on: Are there enough seats for everyone?) oturacak yer2) (the part of a chair etc on which the body sits: This chair-seat is broken.) oturacak yer3) ((the part of a garment covering) the buttocks: I've got a sore seat after all that horse riding; a hole in the seat of his trousers.) kıç yeri/tarafı4) (a place in which a person has a right to sit: two seats for the play; a seat in Parliament; a seat on the board of the company.) (koltuk) yer5) (a place that is the centre of some activity etc: Universities are seats of learning.) beşik, yer2. verb1) (to cause to sit down: I seated him in the armchair.) oturtmak2) (to have seats for: Our table seats eight.) oturacak yeri olmak, (... kişi) almak•- - seater- seating
- seat belt
- take a seat -
9 set
adj. kurulmuş, yapmacık, içten olmayan, sabit, değişmez, belirlenmiş, belirli, geleneksel, alışılmış, basmakalıp, kararlı, azimli, inatçı, dediğim dedik————————n. set, seri, dizi, takım, yemek takımı, sahne, topluluk, grup, zümre, durum, hal, eğilim, gidiş yönü, gidişat, batma, vaziyet, batış, fide, fidan, yuva (porsuk vb.), alıcı————————v. koymak; yerleştirmek, takmak, kurmak, hazırlamak; düzenlemek; ayarlamak, belirlemek; batmak (güneş), batmak; oturtmak; yapmak; kararlaştırmak; dizmek; dikmek, ekmek; şekil vermek; kuluçkaya yatırmak; kakma işi yapmak (taş); süslemek; yazmak, çizmek; saldırtmak, üzerine salmak; riske atmak, tehlikeye atmak; olgunlaşmak; yaptırmak; yerleşmek; katılaşmak, pıhtılaşmak, pekişmek; kesilmek (süt); oturmak; gelmek, esmek; avın yerini göstermek; kasılmak; meyve vermek* * *1. ayarla (v.) 2. kur (v.) 3. set (n.)* * *[set] 1. present participle - setting; verb1) (to put or place: She set the tray down on the table.) koymak2) (to put plates, knives, forks etc on (a table) for a meal: Please would you set the table for me?) kurmak, hazırlamak3) (to settle or arrange (a date, limit, price etc): It's difficult to set a price on a book when you don't know its value.) saptamak, kararlaştırmak4) (to give a person (a task etc) to do: The witch set the prince three tasks; The teacher set a test for her pupils; He should set the others a good example.) vermek5) (to cause to start doing something: His behaviour set people talking.) başlatmak6) ((of the sun etc) to disappear below the horizon: It gets cooler when the sun sets.) batmak7) (to become firm or solid: Has the concrete set?) katılaşmak8) (to adjust (eg a clock or its alarm) so that it is ready to perform its function: He set the alarm for 7.00 a.m.) ayarlamak, kurmak9) (to arrange (hair) in waves or curls.) saç yapmak, şekil vermek10) (to fix in the surface of something, eg jewels in a ring.) oturtmak, koymak11) (to put (broken bones) into the correct position for healing: They set his broken arm.) (kırık çıkığı) yerine koymak/oturtmak2. adjective1) (fixed or arranged previously: There is a set procedure for doing this.) belirli, değişmez2) ((often with on) ready, intending or determined (to do something): He is set on going.) kararlı, aklına koymuş3) (deliberate: He had the set intention of hurting her.) amaçlı4) (stiff; fixed: He had a set smile on his face.) sabit5) (not changing or developing: set ideas.) değişmez6) ((with with) having something set in it: a gold ring set with diamonds.)... ile donatılmış3. noun1) (a group of things used or belonging together: a set of carving tools; a complete set of (the novels of) Jane Austen.) set, takım2) (an apparatus for receiving radio or television signals: a television/radio set.) alıcı, cihaz3) (a group of people: the musical set.) topluluk4) (the process of setting hair: a shampoo and set.) saç yapma5) (scenery for a play or film: There was a very impressive set in the final act.) sahne, dekor6) (a group of six or more games in tennis: She won the first set and lost the next two.) set•- setting- setback
- set phrase
- set-square
- setting-lotion
- set-to
- set-up
- all set
- set about
- set someone against someone
- set against someone
- set someone against
- set against
- set aside
- set back
- set down
- set in
- set off
- set something or someone on someone
- set on someone
- set something or someone on
- set on
- set out
- set to
- set up
- set up camp
- set up house
- set up shop
- set upon -
10 slot
n. delik, yarık, oluk, yiv, yer, sıra, geyik izi, av izi————————v. delik açmak, yarık açmak, yerine oturtmak, yerleştirmek, oturtmak, yoluna koymak* * *1. delik aç (v.) 2. boşluk (n.) 3. yuva* * *[slot] 1. noun1) (a small narrow opening, especially one to receive coins: I put the correct money in the slot, but the machine didn't start.) delik, yuva2) (a (usually regular) position (in eg the schedule of television/radio programmes): The early-evening comedy slot.) kuşak, zaman2. verb((with in or into) to fit (something) into a small space: He slotted the last piece of the puzzle into place; I managed to slot in my tea-break between two jobs.) yerine oturtmak/yerleştirmek -
11 рассаживать
несов.; сов. - рассади́ть1) oturtmakрассади́ть госте́й — konukları oturtmak
2) ( сажать порознь) (yanyana oturanları) ayrı yerlere oturmak3) ( растения) söküp daha seyrek dikmek; şaşırtmak ( молодые деревья)рассади́ть дверь — kapıyı dağıtmak
-
12 рельс
мсходи́ть с рельсов — raydan çıkmak
••поста́вить что-л. на рельсы — raya oturtmak
перевести́ эконо́мику страны́ на вое́нные ре́льсы — ülke ekonomisini askeri bir raya oturtmak
-
13 сажать
несов.; сов. - посади́ть1) oturtmakпосади́ ребёнка за стол — çocuğu sofraya oturt
2) ( на любое средство транспорта) bindirmekсу́дно, на кото́рое нас посади́ли — bindirildiğimiz gemi
3) (самолёт и т. п.) (yere) indirmek4) oturtmakника́к не могу́ посади́ть его́ за уро́ки — onu bir türlü ders çalışmaya oturtamıyorum
его́ всегда́ сажа́ли на вёсла — küreği hep ona çektirirlerdi
5) koymakсажа́ть пти́цу в кле́тку — kuşu kafese koymak
посади́ть кого-л. в тюрьму́ — hapse koymak, hapsetmek
6) dikmek; ekmekсажа́ть дере́вья — ağaç dikmek
сажа́ть карто́фель — patates ekmek
7) sürmekсажа́ть пиро́г в печь — böreği fırına sürmek
8) vurmak; kondurmak (пятна, кляксы)сажа́ть запла́тки — yama vurmak
••посади́ть что-л. на клей — tutkallamak
-
14 строить
несов.; сов. - постро́ить1) kurmak, yapmak, inşa etmek; dikmekстро́ить заво́ды — fabrika kurmak / yapmak
стро́ить суда́ — gemi yapmak / inşa etmek
он стро́ит (себе́) до́м — ev yaptırıyor
2) перен. kurmakстро́ить семью́ — aile kurmak
стро́ить о́бщество бу́дущего — geleceğin toplumunu kurmak
3) kurmak, tasarlamakстро́ить пла́ны — planlar kurmak
стро́ить разли́чные предположе́ния — çeşitli tahminler yürütmek
стро́ить иллю́зии — hayaller kurmak
4) dayandırmak, oturtmakстро́ить свои́ расчёты на чем-л. — hesabını bir şey üzerine oturtmak
докла́д постро́ен на объекти́вных да́нных — rapor nesnel verilere dayanılarak hazırlandı
5) мат. çizmekпостро́ить треуго́льник — bir üçgen çizmek
постро́ить взвод в две шере́нги — takımı iki sıraya dizmek
••стро́ить из себя́ поэ́та — şairlik taslamak
ты из себя́ дурака́ не строй! — aptallığa vurma sen!
-
15 asseoir
-
16 видный
görülebilir; seçkin; boylu boslu,endamlı* * *1) в соч.го́ры ви́дны́ издалека́ — dağlar uzaktan görülür
вдали́ ви́дны́ го́ры — uzakta dağlar görünüyor
едва́ ви́дный — zor seçilir
по́езд уже́ ви́ден — tren göründü artık
опубликова́ть на са́мом ви́дном ме́сте — en göze çarpan bir yere koymak
посади́ть на са́мое ви́дное место — baş köşeye oturtmak
карти́на висе́ла на ви́дном ме́сте — tablo görünür yere asılmıştı
вы́весить на ви́дных места́х — görülebilecek yerlere asmak
2) ( выдающийся) seçkin, mümtaz3) разг. (рослый, статный) boyu bosu yerinde, boylu boslu, endamlı -
17 возводить
yükseltmek,dikmek,kurmak* * *1) yükseltmek; dikmek; kurmakвозводи́ть зда́ние — bir yapı / bina kurmak
возводи́ть обели́ск — bir dikili taş dikmek
возводи́ть сте́ны — duvar örmek
2) yükseltmek, çıkarmakвозводи́ть в зако́н — yasaya dönüştürmek
возводи́ть на трон — tahta oturtmak
3) мат. yükseltmekвозводи́ть в квадра́т — kareye yükseltmek, karesini almak
4) в соч.возводи́ть клевету́ — iftira atmak
возводи́ть обвине́ние на кого-л. — birine suç isnat etmek
-
18 вставлять
çerçevelemek* * *несов.; сов. - вста́витьtakmak; çerçevelemek (в раму, рамку)вставля́ть ка́мень в опра́ву — taşı yüzüğün kaşına oturtmak
вставля́ть стекла — camlatmak, camlar takmak
вставля́ть лист бума́ги в маши́нку — kağıdı makineye takmak
вста́вить ключ (в замо́чную сква́жину) — anahtarı deliğe yerleştirmek
вста́вить себе́ зу́бы — takma diş yaptırmak
-
19 колено
diz* * *с1) dizсне́гу по коле́но — diz boyu kar var
встать на коле́ни — diz çökmek
посади́ть кого-л. к себе́ на коле́ни — dizlerine oturtmak
брю́ки с протёртыми коле́нями — dizleri erimiş pantolon
2) (бамбука и т. п.) boğum3) ( фигура в танце) figür••поста́вить кого-л. на коле́ни — dize getirmek
-
20 кооперировать
несов., сов.1) в соч.коопери́ровать труд — emeği kooperasyon temeline oturtmak
См. также в других словарях:
oturtmak — i, e 1) Oturma işini yaptırmak Elini ayağını bağladım, bir köşeye oturttum. S. F. Abasıyanık 2) Koymak, yerleştirmek Kalemi aldım ve kâğıda yazının başlığını oturttum. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
rayına oturtmak — bir işi yoluna, yöntemine koymak, düzgün işler duruma getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
laf oturtmak — karşı tarafa gerektiği yerde, beklenilmeyen bir durumda, esaslı ve gereken bir laf söylemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
İCLAS — Oturtmak. Tahta çıkartmak. Padişahı tahta oturtmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
urnatmak — oturtmak, urnaşdırmak, yerleşdirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
olgutmak — oturtmak I, 260bkz: olhutmak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
olhutmak — oturtmak I, 260bkz: olgutmak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
İKAME — Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
benmari — is., Fr. bain marie Bir kabı kaynar suya oturtmak yolu ile içindekini ısıtma veya eritme yöntemi … Çağatay Osmanlı Sözlük
besi — is. 1) Yaşatmak ve geliştirmek için gereken besinleri yedirip içirme işi 2) Bir şeyi istenilen durumda tutmak veya oturtmak için kullanılan takoz vb. şeyler Birleşik Sözler besi doku besihane besi hayvanı besi örü besi suyu aşırı besi … Çağatay Osmanlı Sözlük
bindirmek — i, e 1) Bir kimseyi bir şeyin üzerine çıkartmak, oturtmak veya içine yerleştirmek, binmesini sağlamak Kadınlar çocuklarını bayram yerinde bir salıncağa, bir atlıkarıncaya bindirmişlerdi. O. C. Kaygılı 2) e Taşıt, ön tarafından başka bir taşıta… … Çağatay Osmanlı Sözlük