-
1 kendisi
-
2 kendi
I adj eigen\kendi ekseni etrafında dönmek sich um die eigene Achse drehen\kendi evim mein eigenes Haus\kendi kabuğuna çekilmek ( fig) sich abkapseln\kendi kanatlarıyla uçmak ( fig) sein eigener Herr sein\kendi yağıyla kavrulmak ( fig) o ( fam) im eigenen Saft schmoren; ( kimseye ihtiyacı olmamak) auf eigenen Füßen stehenonu \kendi gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehenII pron sich\kendinden geçmek ( fam) ( bayılmak); in Ohnmacht fallen; ( fam) ( coşkuya kapılmak) außer sich geraten (ganz) aus dem Häuschen geraten; ( fam) ( uyuya kalmak) einnicken\kendine mal etmek sich aneignen(\kendi) \kendini aldatmak sich (selbst) betrügen\kendini asmak sich erhängen\kendini birisinin yerine koymak sich in jdn hineinversetzen\kendim ich selbst\kendin du selbst\kendine iyi bak! pass gut auf dich auf!\kendini benim yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!bunu \kendin mi yaptın? hast du das selbst gemacht?bunu \kendisi yapsın er soll das selbst machenel için çukur [o kuyu] kazan, \kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein -
3 nerede
'nerede wo?;… nerede … nerede … (sind) weit entfernt, ganz verschieden: Ankara nerede, Konya nerede! etwa Ankara liegt nicht ( oder ist nicht) bei Konya!;nerede kaldı? was hat … genützt ( oder geholfen)?;nerede kaldı (ki) … -sin etwa … wie ist es da möglich, dass …;o kendisi bilmez, nerede kaldı ki başkasına öğretsin? er weiß es selbst nicht, wie will er da andere belehren? -
4 ta
ta [ɑː] Verstärkung von -de, -den, (-den, -e) kadar usw: ta uzaklarda havlayan köpek ein ganz in der Ferne bellender Hund;ta akşama kadar bis in den Abend hinein;ta kendisi er selbst, er in Person;ta ki konj damit;… ta ki herkes anlasın … damit jeder es versteht -
5 can
can [dʒan] s\can başına sıçramıştı ( fig) die Angst saß ihm im Nacken\can vermek ( ölmek) ums Leben kommen, sterben; ( canlanmasına yol açmak) zum Leben erwecken\can çıkmayınca [o çıkmadan] huy çıkmaz ( prov) die Katze lässt das Mausen nicht3) ( insanın kendisi)\can cümleden aziz ( prov) jeder ist sich selbst der NächsteHasan \canımı acıttı Hasan hat mir wehgetanbenimle beraber dört \canız mit mir zusammen sind wir vier Seelen [o Personen]6) \can çekişmek mit dem Tod ringen -
6 çukur
çukur s1) Grube fel için \çukur kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hineinbir ayağı \çukurda olmak mit einem Bein im Grab stehen -
7 düşmek
I vi1) fallen; ( yere) hinfallen, stürzenattan/merdivenden \düşmek vom Pferd/von der Leiter stürzenbir şeyin içine \düşmek in etw hineinfallenayağı takılıp düştü er ist gestolpert und hingefallenel için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hineinbana ne kadar düşüyor? wie viel fällt für mich ab?3) ( yanılgıya) erliegenesir \düşmek in Gefangenschaft geratenbirinin pençesine \düşmek ( fam) in jds Fänge geratentam adamına \düşmek bei jdm an den Falschen geraten6) verfallen (in)fakir \düşmek in Armut verfallen7) ling ausfallen, wegfallen8) zufallenbu görev/ödev bana düştü diese Pflicht/Aufgabe ist mir zugefallen9) ( uçak) abstürzenuçak denize düştü das Flugzeug stürzte ins Meer ab -
8 el
el s1. 1) Hand f\el \ele Hand in Hand\el çırpmak in die Hände klatschenbir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellenbir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen\elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerbenbirini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnenbir şeyi \elde tutmak etw besitzen\elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben\elden çıkmak abhandenkommenbir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandelnbirini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten\elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür\elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen\elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können\elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!\elinden iyi iş gelmek geschickt seinbir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmenbirinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen könnenbir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein\elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händenbirinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw\elini ayağını öpeyim ich flehe dich anbirine \elini uzatmak jdm die Hand reichenbir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die anderebirinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Handçek \elini! Hände weg!sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand\elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbarbu \el das liegt auf der Hand\elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben\elinden gelmek können\elinden gelmemek nicht anders können3) ( iskambilde)iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben2. s\el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein\el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken -
9 geçimli
umgänglich, verträglichkendisi çok \geçimli bir insandır er ist ein sehr umgänglicher Mensch -
10 neşetli
-
11 ta
1. \ta aşağılara kadar bis ganz nach unten hin\ta başlangıçta ganz am Anfang..., \ta ki herkes anlasın..., damit jeder es versteht2. \ta kendisi leibhaftig, wie er [o sie] leibt und lebt, niemand anders als er selbst
См. также в других словарях:
ta kendisi — (ta kısa söylenir) o kimse, tastamam kendisi … Çağatay Osmanlı Sözlük
el için kuyu kazan, evvela kendisi düşer — başkasına tuzak hazırlayan kimse, bu tuzağa ondan önce kendisi düşer anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazdığı çukura (veya kuyuya) kendisi düşmek — başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş — toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ekmek elden su gölden — kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu anlamında kullanılan bir söz Ekmek elden su gölden hazır parayla yaşayan tuzu kurular sözümüzün dışında. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkadan söylemek — kendisi bulunmadığı bir yerde bir kimseyi çekiştirmek, dedikodusunu yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çeklnmek — kendisi için kitaba nokta koymak II, 149 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
elgenmek — kendisi içln elemek I, 255 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
AN-İL-GIYAB — Kendisi yokken, gıyabında, arkadan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Bİ-Z-ZAT — Kendisi, aslında. Kendi zatı ile. Binefsihi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HÜSN-Ü BİZZAT — Kendisi bizzat güzel olan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük