Перевод: со всех языков на немецкий

с немецкого на все языки

kendisi

  • 1 kendisi

    kendisi er, sie, es (selbst); kendi

    Türkçe-Almanca sözlük > kendisi

  • 2 kendi

    I adj eigen
    \kendi ekseni etrafında dönmek sich um die eigene Achse drehen
    \kendi evim mein eigenes Haus
    \kendi kabuğuna çekilmek ( fig) sich abkapseln
    \kendi kanatlarıyla uçmak ( fig) sein eigener Herr sein
    \kendi kuyusunu \kendi kazmak ( fig) o ( fam) sich sein eigenes Grab schaufeln
    \kendi yağıyla kavrulmak ( fig) o ( fam) im eigenen Saft schmoren; ( kimseye ihtiyacı olmamak) auf eigenen Füßen stehen
    onu \kendi gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    II pron sich
    \kendinden geçmek ( fam) ( bayılmak); in Ohnmacht fallen; ( fam) ( coşkuya kapılmak) außer sich geraten (ganz) aus dem Häuschen geraten; ( fam) ( uyuya kalmak) einnicken
    \kendine mal etmek sich aneignen
    (\kendi) \kendini aldatmak sich (selbst) betrügen
    \kendini asmak sich erhängen
    \kendini birisinin yerine koymak sich in jdn hineinversetzen
    III pron selbst
    \kendim ich selbst
    \kendin du selbst
    \kendine iyi bak! pass gut auf dich auf!
    \kendini benim yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!
    bunu \kendin mi yaptın? hast du das selbst gemacht?
    bunu \kendisi yapsın er soll das selbst machen
    el için çukur [o kuyu] kazan, \kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > kendi

  • 3 nerede

    'nerede wo?;
    … nerede … nerede … (sind) weit entfernt, ganz verschieden: Ankara nerede, Konya nerede! etwa Ankara liegt nicht ( oder ist nicht) bei Konya!;
    nerede kaldı? was hat … genützt ( oder geholfen)?;
    nerede kaldı (ki) … -sin etwa … wie ist es da möglich, dass …;
    o kendisi bilmez, nerede kaldı ki başkasına öğretsin? er weiß es selbst nicht, wie will er da andere belehren?

    Türkçe-Almanca sözlük > nerede

  • 4 ta

    ta [ɑː] Verstärkung von -de, -den, (-den, -e) kadar usw: ta uzaklarda havlayan köpek ein ganz in der Ferne bellender Hund;
    ta akşama kadar bis in den Abend hinein;
    ta kendisi er selbst, er in Person;
    ta ki konj damit;
    … ta ki herkes anlasın … damit jeder es versteht

    Türkçe-Almanca sözlük > ta

  • 5 can

    can [dʒan] s
    1) ( hayat) Leben nt
    \can başına sıçramıştı ( fig) die Angst saß ihm im Nacken
    \can vermek ( ölmek) ums Leben kommen, sterben; ( canlanmasına yol açmak) zum Leben erwecken
    çalışmaktan \canı çıkmak ( fig) o ( fam) sich totarbeiten
    \can çıkmayınca [o çıkmadan] huy çıkmaz ( prov) die Katze lässt das Mausen nicht
    \can cümleden aziz ( prov) jeder ist sich selbst der Nächste
    Hasan \canımı acıttı Hasan hat mir wehgetan
    4) ( kişi) Seele f, Person f
    benimle beraber dört \canız mit mir zusammen sind wir vier Seelen [o Personen]
    5) ( gönül) Herz nt
    6) \can çekişmek mit dem Tod ringen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > can

  • 6 çukur

    çukur s
    1) Grube f
    el için \çukur kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    2) ( gamze) Grübchen nt
    3) ( fig) o ( fam) ( mezar) Grab nt
    bir ayağı \çukurda olmak mit einem Bein im Grab stehen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > çukur

  • 7 düşmek

    I vi
    1) fallen; ( yere) hinfallen, stürzen
    attan/merdivenden \düşmek vom Pferd/von der Leiter stürzen
    bir şeyin içine \düşmek in etw hineinfallen
    ayağı takılıp düştü er ist gestolpert und hingefallen
    el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    2) ( tansiyon); sinken; ( fam) absacken; ( basınç) abfallen
    bana ne kadar düşüyor? wie viel fällt für mich ab?
    3) ( yanılgıya) erliegen
    4) jur ( haklar) erlöschen
    5) ( acze) geraten (-e in); ( rast gelmek) geraten (-e an)
    esir \düşmek in Gefangenschaft geraten
    birinin pençesine \düşmek ( fam) in jds Fänge geraten
    tam adamına \düşmek bei jdm an den Falschen geraten
    6) verfallen (in)
    fakir \düşmek in Armut verfallen
    7) ling ausfallen, wegfallen
    8) zufallen
    bu görev/ödev bana düştü diese Pflicht/Aufgabe ist mir zugefallen
    9) ( uçak) abstürzen
    uçak denize düştü das Flugzeug stürzte ins Meer ab
    II vt ( vergiden) absetzen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > düşmek

  • 8 el

    el s
    1. 1) Hand f
    \el \ele Hand in Hand
    \el çırpmak in die Hände klatschen
    bir şeye \el koymak etw beschlagnahmen [o einziehen], etw sicherstellen
    bir şeyi \el altından satmak etw unter der Hand verkaufen
    \elde etmek ( bir şeyi) erlangen/erreichen/bekommen; ( bir kimseyi) (für sich) gewinnen, erobern; ( kendi hizmetine almak) abwerben
    birini bir şey için \elde etmek jdn für etw gewinnen
    bir şeyi \elde tutmak etw besitzen
    \elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben
    \elden çıkmak abhandenkommen
    bir şeyi \ele almak ( fig) etw in die Hand nehmen, etw anpacken, etw ergreifen; ( konuyu, sorunu) behandeln
    birini/kendini \ele vermek jdn/sich verraten
    \eli ayağı yatağa bağlı olmak ( fig) o ( fam) ans Bett gefesselt sein
    \eli dar(da) olmak ( fam) knapp bei Kasse sein
    \elim kolum bağlı ( fig) o ( fam) mir sind die Hände gebunden
    \elimde değil es liegt nicht in meiner Hand, ich kann nichts dafür
    \elinde olmak/olmamak etwas/nichts dafürkönnen
    \elinden geleni yapmak sein Bestes [o Bestmögliches] tun, sein Äußerstes tun, alles Menschenmögliche tun
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    \elinden gelmiyormuş gibi yapma! stell dich nicht so ungeschickt an!
    \elinden iyi iş gelmek geschickt sein
    bir şeyi \eline almak etw in [o auf] die Hand nehmen
    birinin \eline su dökemez olmak ( fig) jdm nicht das Wasser reichen können
    bir şeyde \elini çabuk tutmak ( fam) mit etw schnell bei der Hand sein
    \elini kolunu sallaya sallaya mit leeren Händen
    birinin \elini sıkmak jdm die Hand schütteln [o drücken]
    bir şeyden \elini ayağını çekmek sich zurückziehen von etw
    \elini ayağını öpeyim ich flehe dich an
    birine \elini uzatmak jdm die Hand reichen
    bir \el bir \eli yıkar, iki \el bir yüzü yıkar ( prov) eine Hand wäscht die andere
    birinci/ikinci \elden aus erster/zweiter Hand
    çek \elini! Hände weg!
    sol/sağ \el(de) linke(r) /rechte(r) Hand
    \elle tutulur gözle görülür greifbar, handgreiflich; ( çok belirgin) deutlich erkennbar
    bu \el das liegt auf der Hand
    2) ( güç) Macht f
    \elinden geleni yapmak alles tun, was in seiner Macht steht, sein Bestes geben
    \elinden gelmek können
    \elinden gelmemek nicht anders können
    3) ( iskambilde)
    iyi bir \eli olmak ein gutes Blatt (auf der Hand) haben
    2. s
    1) ( yabancı) Fremde(r) f(m)
    \el için çukur [o kuyu] kazan, kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein
    \el kazanıyla aş kaynatmak ( fig) sich mit fremden Federn schmücken
    2) ( ülke) Land nt; ( yurt) Heimat f
    3) ( halk) Volk nt
    4) ( reg) ( aşiret) Volksstamm m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > el

  • 9 geçimli

    umgänglich, verträglich
    kendisi çok \geçimli bir insandır er ist ein sehr umgänglicher Mensch

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > geçimli

  • 10 neşetli

    kendisi 1940 yılı \neşetlisi er ist Jahrgang 1940

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > neşetli

  • 11 ta

    ta [ta:] adv [ta] adv
    1. \ta aşağılara kadar bis ganz nach unten hin
    \ta başlangıçta ganz am Anfang
    ..., \ta ki herkes anlasın..., damit jeder es versteht
    2. \ta kendisi leibhaftig, wie er [o sie] leibt und lebt, niemand anders als er selbst

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ta

См. также в других словарях:

  • ta kendisi — (ta kısa söylenir) o kimse, tastamam kendisi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el için kuyu kazan, evvela kendisi düşer — başkasına tuzak hazırlayan kimse, bu tuzağa ondan önce kendisi düşer anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kazdığı çukura (veya kuyuya) kendisi düşmek — başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş — toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ekmek elden su gölden — kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu anlamında kullanılan bir söz Ekmek elden su gölden hazır parayla yaşayan tuzu kurular sözümüzün dışında. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arkadan söylemek — kendisi bulunmadığı bir yerde bir kimseyi çekiştirmek, dedikodusunu yapmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çeklnmek — kendisi için kitaba nokta koymak II, 149 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • elgenmek — kendisi içln elemek I, 255 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • AN-İL-GIYAB — Kendisi yokken, gıyabında, arkadan …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • Bİ-Z-ZAT — Kendisi, aslında. Kendi zatı ile. Binefsihi …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • HÜSN-Ü BİZZAT — Kendisi bizzat güzel olan …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»