-
1 веяние
esinti* * *с1) ( дуновение) esinti2) ( направление) eğilim, esinti3) с.-х. çalkalama, harmar savurma -
2 дуновение
esinti* * *св ко́мнате не бы́ло ни мале́йшего дунове́ния во́здуха — odada en hafif bir esinti yoktu
-
3 тянуть
çekmek,döşemek; uzatmak; canı çekmek; emmek; sürüncemede bırakmak,geciktirmek; ağırlığında olmak* * *1) çekmek; döşemekтяни́ кана́т на себя́ — halatı (kendine doğru) çek
тяну́ть не́вод — ağı çekmek
2) ( изготовлять волочением) haddeden çekmekтяну́ть про́волоку — haddeden tel çekmek
3) (руку, шею) uzatmakтяну́ть ру́ку — elini uzatmak
4) (тащить, направляя куда-л.) çekmekтяну́ть на букси́ре — yedekte çekmek
тяну́ть кого-л. за́ руку — birini kolundan tutup çekmek
букси́р тяну́л ба́ржу́ — römorkör bir mavna çekiyordu
5) ( прокладывать) çekmek, döşemekтяну́ть ка́бель — kablo çekmek / döşemek
6) разг. (заставлять идти, ехать) sürüklemekзаче́м ты тя́нешь ребёнка на рыба́лку? — çocuğu balık avına ne diye sürüklüyorsun?
7) перен., безл. ( влечь) (kendine) çekmek; canı çekmekкогда́ пое́шь, тя́нет ко сну — insan yemek yeyince uyku bastırır
её тяну́ло на солёное — canı tuzlu yiyecek çekiyordu
меня́ тяну́ло к родны́м места́м — beni memleket çekiyordu
кури́ть он бро́сил и говори́т, что бо́льше совсе́м не тя́нет — sigarayı bırakmış, hem hiç aramıyormuş
8) (билет, жребий и т. п.) çekmekтяну́ть жре́бий — kura çekmek; kura çekişmek ( о многих)
9) ( всасывать жидкость) çekmek, emmek10) ( обладать тягой) çekmekтруба́ хорошо́ тя́нет — baca iyi çekiyor
11) ( веять) gelmekтяну́л ветеро́к — hafif bir esinti vardı
тяну́ло ды́мом — duman kokusu geliyordu
ве́тер тяну́л из са́да за́пах сире́ни — rüzgar bahçeden leylak kokusu getiriyordu
12) ( медлить) sallamak, sürüncemede bırakmak; uzatmak; geciktirmekони́ вот уж ме́сяц тя́нут с мои́м де́лом — işimi bir aydır sallıyorlar
не тяни́! — sözü / lafı uzatma!
с отве́том не тяни́ — cevabı geciktirme
13) разг. ( весить) çekmekтюк тя́нет со́рок кило́ — balya kırık kilo çekiyor
14) разг. ( вымогать деньги) sızdırmakон тя́нет де́ньги у отца́ — babasını sızdırıyor
15) разг. ( воровать) aşırmak, çalmak16) ( медленно пить) ağır ağır / yudum yudum içmek17) ( лететь) uçmak; geçmekнад ле́сом тяну́ли журавли́ / тяну́л кося́к журавле́й — orman üzerinden bir turna katarı geçiyordu
••своя́ но́ша не тя́нет — погов. öküze boynuzu yük olmaz
тяну́ть кого-л. к отве́ту — hesaba çekmek
-
4 дыхание
1) nefes, nefes aluvперевести дыхание - nefes almaq2) перен. esinti, nefesдыхание весны - baar nefesiдыхание ветра - yel esintisi
См. также в других словарях:
esinti — is. Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha Güneş gene alevlendi, kavak yapraklarına türkü söyleten serin esinti dindi. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
esin — esinti, rüzgâr, I, 77, 165, 266, 288; II, 223; III, 147 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
rüzgâr — is., Far. rūzgār 1) Havanın yer değiştirmesinden oluşan esinti, yel, bad 2) meteor. Rüzgâr çizelgesinde hızı 17 21 deniz mili olan ve kuvveti 5 ile gösterilen esinti Birleşik Sözler rüzgâr altı rüzgâr çizelgesi rüzgârgülü rüzgârölçer rüzgâr üstü … Çağatay Osmanlı Sözlük
liesinti — vksm. Liesinti gývulius … Bendrinės lietuvių kalbos žodyno antraštynas
nuliesinti — vksm. Ši̇̀taip nuliesinti šùnį … Bendrinės lietuvių kalbos žodyno antraštynas
pasipriešinti — vksm. Pasipriešinti užpuoli̇̀kams, prievartai, agrèsijai … Bendrinės lietuvių kalbos žodyno antraštynas
babafingo — is., den., İt. papafico Yelkenli gemilerde direklerin ve gabyanın üstünde bulunan en yüksek bölüm Ben, serin bir esinti bulmak umuduyla ta babafingonun başına tırmandım. Halikarnas Balıkçısı … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ipilti — is., hlk. Hafif esinti … Çağatay Osmanlı Sözlük
nefha — is., esk., Ar. nefḥa 1) Güzel koku 2) Esinti … Çağatay Osmanlı Sözlük
nesim — is., esk., Ar. nesīm Hafif yel, esinti … Çağatay Osmanlı Sözlük