-
1 endurer
-
2 résister
v t1 être solide dayanıklı olmak◊L'arbre a résisté à la tempête. — Ağaç fırtınaya karşı dayandı.
2 supporter dayanmak◊Les plantes ont résisté au froid. — Bitkiler soğuğa karşı dayandı.
3 s'opposer karşı koymak -
3 s'appuyer
-
4 se baser
-
5 tenir
Iv t1 à la main elinde tutmak2 maintenir tutmak, saklamak3 diriger iş tutmak, işletmek4 dire söylemek, demek5 tutmak6 tutmak7 apprendre de almak, sağlamak8 tiens ! / tenez ! buyrun !◊Tiens, voici ton courrier. — Buyur, işte mektupların.
IIv i1 aimer bağlı olmak◊Il tient beaucoup à elle. — Oğlan kıza çok bağlı.
2 vouloir çok istemek3 benzemek4 se maintenir kalmak5 résister dayanmak◊La tente n'a pas tenu pendant la tempête. — Çadır fırtınaya dayanamadı.
6 dans un espace clos sığmak7 être tenu à qqch -(y)e bağlı olmak8 être tenu de faire qqch -zorunda olmak9 tiens ! işte ! -
6 tolérer
-
7 abattre
v t1 düşürmek2 öldürmek3 bitkin düşmek◊La maladie l'a abattu — Hastalık onu bitkin düşürdü.
4 yıkmak -
8 appui
-
9 canne
-
10 chaud
I1 à température élevée sıcak [sɯ'ʤak]2 qui réchauffe ısıtıcı3 couleur chaude sıcak renkIIn m1 sıcak [sɯ'ʤak]2 avoir chaud ısıyı sıcak bulmak◊J'ai trop chaud. — Havayı çok sıcak buluyorum.
3 il fait chaud hava sıcak4 au chaud sıcakta -
11 coup
n m1 tape, choc dayak [da'jak]◊un coup de poing / pied — tekme
2 tir silah atışı3 gürültü [ɟyɾyl'ty]4 mouvement darbe, vuruş♦ coup de fil fam telefon çağrısı5 hızlılık♦ coup de soleil güneş çarpması♦ coup de foudre yıldırım aşkı6 délit kötü iş♦ coup d'État hükümet darbesi7 fois kere, kez [cez]◊J'ai réussi du premier coup. — İlk kerede başardım.
8 coup d'œil bakıverme9 coup de main fig yardım10 tenir le coup fam dayanmak11 boire un coup iki tek atmak12 du coup bu yüzden◊Je suis rentré tard, du coup, je ne l'ai pas vu. — Geç döndüm, bu yüzden onu görmedim.
13 tout à coup / tout d'un coup birdenbire◊Il eut une idée tout à coup. — Birdenbire aklında bir fikir geldi.
◊Il s'est arrêté tout d'un coup. — Birdenbire duruverdi.
14 sur le coup anında◊Sur le coup, je n'y ai pas pensé. — O an, düşünmedim.
15 après coup ancak sonra◊Je n'y ai pensé qu'après coup. — Ancak sonra düşündüm.
-
12 opposer
-
13 reposer
Iv ia durmakb fig dayanmak◊Sa théorie repose sur une idée simple. — Kuramı basit bir fikre dayanıyor.
2 laisser reposer dinlendirmek3 gömülmek◊Il repose au cimetière du village. — Köy mezarlığında gömülü.
IIv t1 délasser dinlendirmek◊Cette musique me repose. — Bu müzik beni dinlendiriyor.
2 mettre, poser dayamakv tposer de nouveau yerine koymak
См. также в других словарях:
dayanmak — e 1) Bir yere yaslanmak, kendini dayamak Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor. M. Ş. Esendal 2) nsz Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak Bu kumaş çok dayandı. 3) Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yumurta kapıya dayanmak (veya gelmek) — yapılacak iş için zaman çok daralmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bıçak kemiğe dayanmak — çekilen sıkıntı artık katlanılamayacak bir duruma gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelip çatmak (veya dayanmak) — vakti gelmek, kaçınılmaz olmak Konser günü gelip çattığındaysa stadyumda mahşeri bir kalabalık vardı. M. Mungan Ayrılık günleri geldi dayandı. Âşık Veysel … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapıya dayanmak — 1) gelip çatmak Kış kapıya dayandı, daha kömür alamadık. R. N. Güntekin 2) bir şey elde etmek için bir yeri, bir kimseyi zorlamak, göz korkutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
TEVEKKÜ' — Dayanmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TEZELLUK — Dayanmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
dal vermek — dayanmak, yaslanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
istinat etmek — dayanmak, yaslanmak Bizden evvelki zamanların tarihleri ekseriyetle indi vesikalara istinat etmiştir. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
tahammül etmek — dayanmak, katlanmak, kaldırmak Sanıyorum ki hep benim hatırım için bu hayata tahammül ediyor. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
takat getirmek — dayanmak, katlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük