-
1 stoop öne dogru egilmek; kambur durmak; alçalmak, tenezzül etmek
egilme; kambur durma; alçalma, tenezzülEnglish to Turkish dictionary > stoop öne dogru egilmek; kambur durmak; alçalmak, tenezzül etmek
-
2 alçalmaq
alçalmak -
3 نزل
alçalmak; basamak; düşmek; han; inmek; konmak; lokanta; misafirhane -
4 هبط
alçalmak; azalmak; düşmek; konmak -
5 түбәнәкләнү
alçalmak, düşmek -
6 χαμηλώνω
alçalmak, alçaltmak -
7 senken
alçalmakalçaltmakindirmekinmekyavaşlatmakçukurlukçökmekçöküWü -
8 sinken
alçalmakazalmakbatmakdüşmekeksilmek -
9 понижаться
несов.; сов. - пони́зиться1) ( становиться более низким) alçalmak, inmek, düşmek2) ( уменьшаться) inmek, düşmek, azalmakце́ны пони́зились — fiyatlar indi / düştü
ка́чество проду́кции понижа́лось — ürünlerin kalitesi düşüyordu
3) (звучать ниже, тише) alçalmak -
10 унижаться
küçük düşmek,alçalmak* * *несов.; сов. - уни́зитьсяунижа́ться до лжи — yalan söyleyecek kadar alçaltak
-
11 descend
v. inmek, alçalmak; saldırmak, baskın yapmak; madene inmek, detaya inmek; soyundan gelmek; miras kalmak; aşağı yuvarlanmak* * *in* * *[di'send]1) (to go or climb down from a higher place or position: He descended the staircase.) inmek2) (to slope downwards: The hills descend to the sea.) inmek, alçalmak3) ((with on) to make a sudden attack on: The soldiers descended on the helpless villagers.) saldırmak•- descent
- be descended from -
12 ebb
n. cezir, deniz suyunun çekilmesi, düşüş, kötüye gidiş————————v. çekilmek, alçalmak, bozulmak, düşmek, tükenip gitmek* * *1. çekil (v.) 2. cezir (n.)* * *[eb]1) ((of the tide) to go out from the land: The tide began to ebb.) alçalmak, çekilmek2) (to become less: His strength was ebbing fast.) azalmak•- ebb tide- at a low ebb
- on the ebb -
13 sink
n. lavabo, musluk taşı, pislik çukuru, çukur, batak, bataklık, lağım çukuru, yer kapağı [tiy.]————————v. batmak, gömülmek, saplanmak, basmak, çökmek, dalmak, işlemek, düşmek, inmek, azalmak, hafiflemek, alçalmak, kötüleşmek, fenalaşmak, durumu bozulmak, unutulmak, fakirleşmek, kırılmak, kafasına girmek, gömmek, batırmak, kazmak, yerleştirmek, düşürmek, azaltmak, alçaltmak, mahvetmek, örtbas etmek, yatırmak (sermaye), vazgeçmek, feragat etmek* * *1. küvet (n.) 2. bat (v.) 3. lavabo (n.)* * *[siŋk] 1. past tense - sank; verb1) (to (cause to) go down below the surface of water etc: The torpedo sank the battleship immediately; The ship sank in deep water.) bat(ır)mak2) (to go down or become lower (slowly): The sun sank slowly behind the hills; Her voice sank to a whisper.) batmak, alçalmak3) (to (cause to) go deeply (into something): The ink sank into the paper; He sank his teeth into an apple.) göm(ül)mek4) ((of one's spirits etc) to become depressed or less hopeful: My heart sinks when I think of the difficulties ahead.) ümitsizliğe kapılmak, sıkışmak5) (to invest (money): He sank all his savings in the business.) yatırım yapmak2. noun(a kind of basin with a drain and a water supply connected to it: He washed the dishes in the sink.) eviye, lavabo- sunken- be sunk
- sink in -
14 s'abaisser
-
15 унижение
küçük düşürme* * *сküçük düşürme, aşağılatma; alçalmaдойти́ до тако́го униже́ния, что... —...acak kadar alçalmak
-
16 dip
diploma DIP (Dual In-line Package)* * *1. daldır (v.) 2. dalma (n.)* * *[dip] 1. past tense, past participle - dipped; verb1) (to lower into any liquid for a moment: He dipped his bread in the soup.) batırmak, daldırmak2) (to slope downwards: The road dipped just beyond the crossroads.) yokuş aşağı gitmek, alçalmak3) (to lower the beam of (car headlights): He dipped his lights as the other car approached.) kısa farları yakmak4) ((of a ship) to lower (a flag) briefly in salute.) bayrak indirmek2. noun1) (a hollow (in a road etc): The car was hidden by a dip in the road.) çukur2) (a soft, savoury mixture in which a biscuit etc can be dipped: a cheese dip.) daldırye sos3) (a short swim: a dip in the sea.) dalıp çıkma•- dip into -
17 drop
n. damla, az miktar, şeker, azalma, düşme, düşüş, iniş, perde (sahne)————————v. damlamak, düşmek, bitmek, kesilmek, dalmak, tutulmak, alçalmak, yavrulamak, damlatmak, düşürmek, atmak, söylemek, bırakmak, kesmek, ilişkisini kesmek, görüşmemek, çıkarmak, söyleyememek (harf), öldürmek* * *1. bırak 2. düş (v.) 3. damla (n.)* * *[drop] 1. noun1) (a small round or pear-shaped blob of liquid, usually falling: a drop of rain.) damla2) (a small quantity (of liquid): If you want more wine, there's a drop left.) birazcık, bir damlacık3) (an act of falling: a drop in temperature.) düşme, düşüş4) (a vertical descent: From the top of the mountain there was a sheer drop of a thousand feet.) iniş, alçalış2. verb1) (to let fall, usually accidentally: She dropped a box of pins all over the floor.) düşürmek, bırakmak2) (to fall: The coin dropped through the grating; The cat dropped on to its paws.) düşmek3) (to give up (a friend, a habit etc): I think she's dropped the idea of going to London.) vazgeçmek, bırakmak4) (to set down from a car etc: The bus dropped me at the end of the road.) indirmek, bırakmak5) (to say or write in an informal and casual manner: I'll drop her a note.) bir iki söz söylemek; iki satır yazmak•- droplet- droppings
- drop-out
- drop a brick / drop a clanger
- drop back
- drop by
- drop in
- drop off
- drop out -
18 fall away
eğimli olmak, inmek, azalmak, eksilmek* * *çekil* * *1) (to become less in number: The crowd began to fall away.) azalmak2) (to slope downwards: The ground fell away steeply.) alçalmak -
19 stoop
n. eğilme, öne eğilme, kambur durma, yırtıcı kuşun avına saldırması, sundurma, kapı önü verandası————————v. eğilmek, öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğmek, hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)* * *1. öne doğru eğil (v.) 2. eğilme (n.)* * *[stu:p] 1. verb1) (to bend the body forward and downward: The doorway was so low that he had to stoop (his head) to go through it; She stooped down to talk to the child.) eğilmek2) (to lower one's (moral) standards by doing something: Surely he wouldn't stoop to cheating!) tenezzül etmek2. noun(a stooping position of the body, shoulder etc: Many people develop a stoop as they grow older.) kamburunu çıkarma- stooped -
20 subside
v. alçalmak, çökmek, çökelmek, dibe çökmek, geçmek, yatışmak, sakinleşmek, yığılmak* * *alçal* * *1) ((of land, streets, buildings etc) to sink lower: When a building starts to subside, cracks usually appear in the walls.) çökmek, batmak2) ((of floods) to become lower and withdraw: Gradually the water subsided.) çekilmek, hafiflemek3) ((of a storm, noise or other disturbance) to become quieter: They stayed anchored in harbour till the wind subsided.) dinmek, yatışmak•
- 1
- 2
См. также в других словарях:
alçalmak — nsz 1) Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağı doğru inmek 2) mec. İnsanın değeri azalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
alıkmak — alçalmak; bozulmak, azmak; kötüle şmek I, 191, 192bkz: alkmak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
alçalıvermek — nsz Beklenmedik bir anda ve kısa sürede alçalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
alçalma — is. 1) Alçalmak işi, inme 2) Düşkünlük, zül 3) coğ. Toprağın çöküp oturması 4) coğ. Gelgitte denizin alçalması, cezir … Çağatay Osmanlı Sözlük
çöğmek — nsz, er, hlk. Alçalmak, aşağıya inmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşağı düşmek — düzeyi, miktarı, niteliği alçalmak ... asıl ve yedek üye sayıları toplamının on beşten aşağı düşmesi nedeniyle yapılacak seçimlerde bu Anayasa nın kabul ettiği esasa ve sıraya uyulur. Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
tedennî — (A.) [ ﯽﻥﺪﺕ ] gerileme, alçalma, düşüş. ♦ tedennî etmek gerilemek, alçalmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
zebûn olmak — 1. alçalmak. 2. aciz kalmak. 3. güçsüz kalmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
bütmek — ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alacağı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240 bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak II, 294 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
TEZELLÜL — Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük