Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

alçalmak

  • 1 stoop öne dogru egilmek; kambur durmak; alçalmak, tenezzül etmek

    egilme; kambur durma; alçalma, tenezzül

    English to Turkish dictionary > stoop öne dogru egilmek; kambur durmak; alçalmak, tenezzül etmek

  • 2 alçalmaq

    alçalmak

    Azərbaycan-Türkiyə lüğət > alçalmaq

  • 3 نزل

    alçalmak; basamak; düşmek; han; inmek; konmak; lokanta; misafirhane

    Arabic-Turkish dictionary > نزل

  • 4 هبط

    alçalmak; azalmak; düşmek; konmak

    Arabic-Turkish dictionary > هبط

  • 5 түбәнәкләнү

    alçalmak, düşmek

    Татарча-Төрекчә сүзлек > түбәнәкләнү

  • 6 χαμηλώνω

    alçalmak, alçaltmak

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > χαμηλώνω

  • 7 senken

    alçalmak
    alçaltmak
    indirmek
    inmek
    yavaşlatmak
    çukurluk
    çökmek
    çöküWü

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > senken

  • 8 sinken

    alçalmak
    azalmak
    batmak
    düşmek
    eksilmek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > sinken

  • 9 понижаться

    несов.; сов. - пони́зиться
    1) ( становиться более низким) alçalmak, inmek, düşmek
    2) ( уменьшаться) inmek, düşmek, azalmak

    це́ны пони́зились — fiyatlar indi / düştü

    ка́чество проду́кции понижа́лось — ürünlerin kalitesi düşüyordu

    3) (звучать ниже, тише) alçalmak

    Русско-турецкий словарь > понижаться

  • 10 унижаться

    küçük düşmek,
    alçalmak
    * * *
    несов.; сов. - уни́зиться

    унижа́ться до лжи — yalan söyleyecek kadar alçaltak

    Русско-турецкий словарь > унижаться

  • 11 descend

    v. inmek, alçalmak; saldırmak, baskın yapmak; madene inmek, detaya inmek; soyundan gelmek; miras kalmak; aşağı yuvarlanmak
    * * *
    in
    * * *
    [di'send]
    1) (to go or climb down from a higher place or position: He descended the staircase.) inmek
    2) (to slope downwards: The hills descend to the sea.) inmek, alçalmak
    3) ((with on) to make a sudden attack on: The soldiers descended on the helpless villagers.) saldırmak
    - descent
    - be descended from

    English-Turkish dictionary > descend

  • 12 ebb

    n. cezir, deniz suyunun çekilmesi, düşüş, kötüye gidiş
    ————————
    v. çekilmek, alçalmak, bozulmak, düşmek, tükenip gitmek
    * * *
    1. çekil (v.) 2. cezir (n.)
    * * *
    [eb]
    1) ((of the tide) to go out from the land: The tide began to ebb.) alçalmak, çekilmek
    2) (to become less: His strength was ebbing fast.) azalmak
    - at a low ebb
    - on the ebb

    English-Turkish dictionary > ebb

  • 13 sink

    n. lavabo, musluk taşı, pislik çukuru, çukur, batak, bataklık, lağım çukuru, yer kapağı [tiy.]
    ————————
    v. batmak, gömülmek, saplanmak, basmak, çökmek, dalmak, işlemek, düşmek, inmek, azalmak, hafiflemek, alçalmak, kötüleşmek, fenalaşmak, durumu bozulmak, unutulmak, fakirleşmek, kırılmak, kafasına girmek, gömmek, batırmak, kazmak, yerleştirmek, düşürmek, azaltmak, alçaltmak, mahvetmek, örtbas etmek, yatırmak (sermaye), vazgeçmek, feragat etmek
    * * *
    1. küvet (n.) 2. bat (v.) 3. lavabo (n.)
    * * *
    [siŋk] 1. past tense - sank; verb
    1) (to (cause to) go down below the surface of water etc: The torpedo sank the battleship immediately; The ship sank in deep water.) bat(ır)mak
    2) (to go down or become lower (slowly): The sun sank slowly behind the hills; Her voice sank to a whisper.) batmak, alçalmak
    3) (to (cause to) go deeply (into something): The ink sank into the paper; He sank his teeth into an apple.) göm(ül)mek
    4) ((of one's spirits etc) to become depressed or less hopeful: My heart sinks when I think of the difficulties ahead.) ümitsizliğe kapılmak, sıkışmak
    5) (to invest (money): He sank all his savings in the business.) yatırım yapmak
    2. noun
    (a kind of basin with a drain and a water supply connected to it: He washed the dishes in the sink.) eviye, lavabo
    - be sunk
    - sink in

    English-Turkish dictionary > sink

  • 14 s'abaisser

    v pr
    1 inmek

    Les vitres s'abaissent automatiquement. — Camlar kendiliğinden iner.

    2 fig alçalmak

    Dictionnaire Français-Turc > s'abaisser

  • 15 унижение

    küçük düşürme
    * * *
    с
    küçük düşürme, aşağılatma; alçalma

    дойти́ до тако́го униже́ния, что... —...acak kadar alçalmak

    Русско-турецкий словарь > унижение

  • 16 dip

    diploma DIP (Dual In-line Package)
    * * *
    1. daldır (v.) 2. dalma (n.)
    * * *
    [dip] 1. past tense, past participle - dipped; verb
    1) (to lower into any liquid for a moment: He dipped his bread in the soup.) batırmak, daldırmak
    2) (to slope downwards: The road dipped just beyond the crossroads.) yokuş aşağı gitmek, alçalmak
    3) (to lower the beam of (car headlights): He dipped his lights as the other car approached.) kısa farları yakmak
    4) ((of a ship) to lower (a flag) briefly in salute.) bayrak indirmek
    2. noun
    1) (a hollow (in a road etc): The car was hidden by a dip in the road.) çukur
    2) (a soft, savoury mixture in which a biscuit etc can be dipped: a cheese dip.) daldırye sos
    3) (a short swim: a dip in the sea.) dalıp çıkma

    English-Turkish dictionary > dip

  • 17 drop

    n. damla, az miktar, şeker, azalma, düşme, düşüş, iniş, perde (sahne)
    ————————
    v. damlamak, düşmek, bitmek, kesilmek, dalmak, tutulmak, alçalmak, yavrulamak, damlatmak, düşürmek, atmak, söylemek, bırakmak, kesmek, ilişkisini kesmek, görüşmemek, çıkarmak, söyleyememek (harf), öldürmek
    * * *
    1. bırak 2. düş (v.) 3. damla (n.)
    * * *
    [drop] 1. noun
    1) (a small round or pear-shaped blob of liquid, usually falling: a drop of rain.) damla
    2) (a small quantity (of liquid): If you want more wine, there's a drop left.) birazcık, bir damlacık
    3) (an act of falling: a drop in temperature.) düşme, düşüş
    4) (a vertical descent: From the top of the mountain there was a sheer drop of a thousand feet.) iniş, alçalış
    2. verb
    1) (to let fall, usually accidentally: She dropped a box of pins all over the floor.) düşürmek, bırakmak
    2) (to fall: The coin dropped through the grating; The cat dropped on to its paws.) düşmek
    3) (to give up (a friend, a habit etc): I think she's dropped the idea of going to London.) vazgeçmek, bırakmak
    4) (to set down from a car etc: The bus dropped me at the end of the road.) indirmek, bırakmak
    5) (to say or write in an informal and casual manner: I'll drop her a note.) bir iki söz söylemek; iki satır yazmak
    - droppings
    - drop-out
    - drop a brick / drop a clanger
    - drop back
    - drop by
    - drop in
    - drop off
    - drop out

    English-Turkish dictionary > drop

  • 18 fall away

    eğimli olmak, inmek, azalmak, eksilmek
    * * *
    çekil
    * * *
    1) (to become less in number: The crowd began to fall away.) azalmak
    2) (to slope downwards: The ground fell away steeply.) alçalmak

    English-Turkish dictionary > fall away

  • 19 stoop

    n. eğilme, öne eğilme, kambur durma, yırtıcı kuşun avına saldırması, sundurma, kapı önü verandası
    ————————
    v. eğilmek, öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğmek, hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)
    * * *
    1. öne doğru eğil (v.) 2. eğilme (n.)
    * * *
    [stu:p] 1. verb
    1) (to bend the body forward and downward: The doorway was so low that he had to stoop (his head) to go through it; She stooped down to talk to the child.) eğilmek
    2) (to lower one's (moral) standards by doing something: Surely he wouldn't stoop to cheating!) tenezzül etmek
    2. noun
    (a stooping position of the body, shoulder etc: Many people develop a stoop as they grow older.) kamburunu çıkarma

    English-Turkish dictionary > stoop

  • 20 subside

    v. alçalmak, çökmek, çökelmek, dibe çökmek, geçmek, yatışmak, sakinleşmek, yığılmak
    * * *
    alçal
    * * *
    1) ((of land, streets, buildings etc) to sink lower: When a building starts to subside, cracks usually appear in the walls.) çökmek, batmak
    2) ((of floods) to become lower and withdraw: Gradually the water subsided.) çekilmek, hafiflemek
    3) ((of a storm, noise or other disturbance) to become quieter: They stayed anchored in harbour till the wind subsided.) dinmek, yatışmak

    English-Turkish dictionary > subside

См. также в других словарях:

  • alçalmak — nsz 1) Alçak duruma gelmek, yüksekten aşağı doğru inmek 2) mec. İnsanın değeri azalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • alıkmak — alçalmak; bozulmak, azmak; kötüle şmek I, 191, 192bkz: alkmak …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • alçalıvermek — nsz Beklenmedik bir anda ve kısa sürede alçalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • alçalma — is. 1) Alçalmak işi, inme 2) Düşkünlük, zül 3) coğ. Toprağın çöküp oturması 4) coğ. Gelgitte denizin alçalması, cezir …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çöğmek — nsz, er, hlk. Alçalmak, aşağıya inmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • aşağı düşmek — düzeyi, miktarı, niteliği alçalmak ... asıl ve yedek üye sayıları toplamının on beşten aşağı düşmesi nedeniyle yapılacak seçimlerde bu Anayasa nın kabul ettiği esasa ve sıraya uyulur. Anayasa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tedennî — (A.) [ ﯽﻥﺪﺕ ] gerileme, alçalma, düşüş. ♦ tedennî etmek gerilemek, alçalmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • zebûn olmak — 1. alçalmak. 2. aciz kalmak. 3. güçsüz kalmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • bütmek — ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alacağı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240 bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak II, 294 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • TEZELLÜL — Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»