-
21 espace
n m1 boşluk [boʃ'ɫuk]2 place yer [jeɾ]♦ espace vert yeşil alan3 univers uzay [u'zaj]4 süre [sy'ɾe]◊Il a beaucoup grandi en l'espace d'un an. — Bir yıl süresince çok büyüdü.
-
22 naviguer
-
23 première
I1 avant tous les autres birinci2 le plus important baş [baʃ]3 prochain ilk [ilc]4 en premier ilk5 Premier ministre başbakanIIn m fbirincin f1 en train birinci sınıf2 d'un spectacle bir oyunun açılış gecesi3 d'un véhicule bir aracın birinci vitesi4 au lycée sınıf [sɯ'nɯf] -
24 saison
n f1 mevsim [mev'sim]◊Ce n'est pas la saison. — Bunun mevsimi değil.
2 hors saison mevsim dışı3 haute saison turizm mevsimi -
25 seconde
IikinciIIn f1 transports ikinci sınıf2 vitesse ikinci vites3 scol lise bir sınıfıIVn fsaniye [saːni'je]◊Cela a duré trente secondes. — Bu otuz saniye sürdü.
-
26 journey
n. yolculuk, seyahat, gezi, sefer, mesafe, seyir, yol————————v. seyahat etmek, geziye çıkmak* * *1. seyahat et (v.) 2. seyahat (n.)* * *['‹ə:ni] 1. noun(a distance travelled, especially over land; an act of travelling: By train, it is a two-hour journey from here to the coast; I'm going on a long journey.) yolculuk, seyahat2. verb(to travel.) yolculuk/seyahat etmek -
27 дорога
yol,yolculuk* * *ж, врзyol; yolculukв доро́ге — yolda
по доро́ге сюда́ — buraya gelirken
доро́га к успе́ху — başarının / başarı kazanmanın yolu
отпра́виться в доро́гу — yola çıkmak
отдохну́ть с доро́ги — yolun yorgunluğunu almak
за́втра предстои́т доро́га — yarın yolculuk var
проводи́ть кого-л. в доро́гу — birini yolcu etmek
дать доро́гу кому-л. — yol vermek
••пойти́ по плохо́й доро́ге — yolunu sapıtmak
доро́гу! — destur!, savul(un)!
идти́ доро́гами побе́д — zaferden zafere koşmak
туда́ ему́ и доро́га! — oh olsun ona!
-
28 trek
n. kağnı ile gitme, göç (zorlu)————————v. kağnı ile gitmek, öküz arabası ile göç etmek, göçmek* * *yolculuk* * *[trek] 1. past tense, past participle - trekked; verb(to make a long, hard journey.) uzun ve zor bir yolculuk yapmak2. noun(a long, hard journey: a trek through the mountains; a trek round the supermarket.) ağır ve zahmetli yürüyüş -
29 მოგზაურობა
f.seyahat etmek, yolculuk yapmaki.yolculuk, seyahat -
30 Reise
Reise <-n> ['raızə] fyolculuk (nach/in -e/-de), gezi (nach/in -e/-de), seyahat (nach/in -e/-de); (Rund\Reise) tur (nach/in -e/-de);eine \Reise machen yolculuk yapmak, seyahat etmek;auf \Reisen sein geziye çıkmış olmak;Gute \Reise! iyi yolculuklar! -
31 travel
seyahat etmek, yolculuk yapmak; yol almak, gitmek; tüymek, topuklamak, gazlamak; seyahat, yolculuk -
32 تجول
Iتَجَوَّلَ1. gezmekAnlamı: hava almak, hoş vakit geçirmek için seyran etmek2. gezinmekAnlamı: eğlenmek, vakit geçirmek için gezmek3. adımlamak4. dönmekAnlamı: belirli bir yerde dolaşmakIIتَجَوُّل1. geziAnlamı: uzun yolculuk, seyahat2. tavafAnlamı: kutsal bir yeri ziyaret etmek3. deveranAnlamı: dolaşım, dönem4. seyranAnlamı: gezme, gezinme5. devirAnlamı: dolaşma6. dolaşımAnlamı: dolaşmak işi -
33 ذخر
Iذَخَرَ1. depolamakAnlamı: depo etmek, biriktirmek2. saklamakAnlamı: korumak, muhafaza etmekIIذُخْر1. kumanya2. zahire -
34 drive
götürmek, yürütmek, sürmek; (tasit) sürmek; (araba, vb. ile) götürmek; -e zorlamak, sevk etmek, yönlendirmek, durumuna getirmek,... etmek -e güç saglamak; çalismaya zorlamak; vurmak, çakmak, tasitta yolculuk; (park yerine) giris yolu; topa sert vurus; gi -
35 собираться
несов.; сов. - собра́ться1) toplanmak, toplaşmak; çalışmalarına başlamak (о съезде и т. п.)мы собира́емся по вто́рникам — Salı günleri toplanırız
ве́чером соберёмся у тебя́ — akşama sendeyiz
мы соберёмся в Оде́ссе — Odesa'da bir araya geleceğiz
подождём, пока́ все соберу́тся — hepsi gelene dek bekleyelim
2) hazırlık görmek; hazırlanmakсобира́ться в го́сти — konuk gitmek için hazırlanmak
собира́ться в доро́гу — yolculuğa hazırlık görmek, yolculuk tedariki görmek
я уже́ собира́лся лечь спать, как... — artık yatmaya hazırlanıyordum ki...
3) niyeti olmak, niyetlenmek; niyet etmekон пока́ не собира́ется жени́ться — şimdilik evlenmeye niyetli değildir
он собира́ется сно́ва прие́хать сюда́ — tekrar buraya gelmeye niyetleniyor
пое́дешь? - Собира́юсь — gidecek misin?- Niyetim var
я и не собира́лся остава́ться — zaten kalacak değildim
я собира́лся позвони́ть, но... — telefon edecektim ama...
4) в соч.собира́ться с мы́слями — zihnini toparlamak
собра́ться с ду́хом — cesaretini toplamak
••над ни́ми собрали́сь ту́чи — onların üzerine kara bulutlar çöreklendi
собраться в комо́к — tostoparlak büzülmek
-
36 grip
n. sıkı tutma, kavrama, anlama, idrak, etkileme, hakim olma, el bagajı, toka, sap, kulp, set işçisi————————v. tutmak, yakalamak, kavramak, etkilemek, çekmek, anlamak, idrak etmek, sıkmak, sıkıştırmak, etkilenmek* * *1. sıkı tut (v.) 2. sıkı tutma (n.)* * *[ɡrip] 1. past tense, past participle - gripped; verb(to take a firm hold of: He gripped his stick; The speaker gripped (the attention of) his audience.) sımsıkı tutmak, kavramak2. noun1) (a firm hold: He had a firm grip on his stick; He has a very strong grip; in the grip of the storm.) kavrama, sımsıkı tutma2) (a bag used by travellers: He carried his sports equipment in a large grip.) yolculuk çantası, el çantası3) (understanding: He has a good grip of the subject.) anlama, kavrama•- gripping- come to grips with
- lose one's grip -
37 Reise
eine Reise machen bir seyahat etmek;gute Reise! iyi yolculuklar!;auf Reisen sein geziye çıkmış olmak -
38 reisen
seyahat etmekyolculuk yapmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yolculuk etmek — bir yerden başka bir yere gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yolculuk — is., ğu 1) Ülkeden ülkeye veya bir ülke içinde bir yerden bir yere gidiş veya geliş, gezi, seyahat, sefer Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk. F. N. Çamlıbel 2) Bu gidiş gelişte geçen süre 3) Herhangi bir taşıtla bir yere gidip gelme… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sefer etmek — gezmek, gezinti yapmak, yolculuk etmek Ne hoş, ey güzel Tanrı m, ne hoş / Maviliklerde sefer etmek O. V. Kanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
seyahat etmek — uzak yerleri gezerek görmek, yolculuk etmek Seyahat etmenin ilk defa olarak büyük bir faydasını gördüm. H. C. Yalçın … Çağatay Osmanlı Sözlük
helak etmek — 1) öldürmek, ortadan kaldırmak 2) mec. aşırı derecede yormak, bitkin duruma getirmek Bu yolculuk bizi helak etti … Çağatay Osmanlı Sözlük
tabir etmek — 1) yorumlamak Sana yolculuk, millete de şenlik var, diye tabir etti. R. E. Ünaydın 2) söz ile anlatmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
posta — is., İt. posta 1) Bir yere gelen veya bir yerden gönderilen mektup ve emanetlerin tümü Eşyalarımı ilk posta ile bir denk yapıp İstanbul a gönderdim. Ö. Seyfettin 2) Genellikle bu emanetleri götüren taşıt 3) Bu emanetleri toplayan ve dağıtan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sefer — is., Ar. sefer 1) Yolculuk Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Nice seneler geçti dönen yok seferinden. Y. K. Beyatlı 2) Kez, yol, defa Bu sefer ben söylüyorum, tekrar ediyorum. R. H. Karay 3) ask. Genellikle ülke dışına yapılan askerî… … Çağatay Osmanlı Sözlük
seyahat — is., ti, Ar. siyāḥat 1) Yolculuk Her zamanki seyahat hatıralarını anlatmaya başladı. P. Safa 2) Gezi Birleşik Sözler seyahat acentesi seyahatname iş seyahati Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller seyahat etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük