-
61 Zuständigkeit
( Kompetenz) yetki; (sachliche \Zuständigkeit) görev;das fällt nicht in meine \Zuständigkeit bu benim yetki alanıma girmez -
62 depute
vekil tayin etmek, yetki vermek; (yetki) vermek, devretmek -
63 грамотность
okuryazarlık* * *жрост / повыше́ние гра́мотности (населения) — okuma-yazma oranının artması
2) перен. ( осведомленность) vukuf, yetki -
64 компетенция
жвходи́ть во вну́треннюю компете́нцию госуда́рства — devletin ulusal yetkisi çerçevesine girmek
-
65 облекать
несов.; сов. - обле́чь1) vermekобле́чь кого-л. полномо́чиями — birine yetki vermek; birini yetkili kılmak
обле́чь иде́ю в конкре́тный план — fikri somut bir plan şeklinde ifade etmek
-
66 право
I с1) тк. ед. hukuk, türeсоциалисти́ческое пра́во — sosyalist hukuk
буржуа́зное пра́во — burjuva hukuku
2) hakпра́во го́лоса — oy hakkı
пра́во на образова́ние — öğrenim hakkı
3) yetkiмуниципалите́т ограни́чен в свои́х пра́ва́х — belediyenin yetkileri sınırlıdır
пра́во заключа́ть коллекти́вные трудовы́е соглаше́ния — toplu sözleşme yapma yetkisi
у дире́ктора нет тако́го пра́ва — müdürün buna yetkisi yoktur
с пра́вом обжа́лования — юр. temyizi kabil olmak üzere
получи́ть пра́во на одиннадцатиметро́вый (уда́р) — penaltı (atışı) kazanmak
4) (права́) мн. ehliyetпра́ва́ на вожде́ние автомаши́ны — oto ehliyeti
••я не счита́ю, что име́ю пра́во вме́шиваться — karışmak hakkını kendimde bulamıyorum
по пра́ву — haklı olarak
аплодисме́нты он заслужи́л по пра́ву — alkışlar onun hakkıydı
II вводн. сл.на ра́вных пра́вах — eşit haklardan yararlanarak
пра́во, не зна́ю — valla bilmem ki
-
67 правомочие
с -
68 authorization, authorisation
noun yetki -
69 chair
interj. başkan! (parlemento)————————n. sandalye, iskemle, koltuk; makam, başkanlık makamı, kürsü; elektrikli sandalye; tahtırevan————————v. sandâlyeye oturtmak, makama geçirmek, yetki vermek, başkanlık etmek, yönetmek* * *sandalye* * *[ eə] 1. noun1) (a movable seat for one person, with a back to it: a table and four chairs.) sandalye, iskemle2) (the position of a person who is chairman at a meeting etc: Who is in the chair?) başkan, reis3) (the office of a university professor: He holds the chair of History at this university.) kürsü2. verb(to be chairman at (a meeting etc): He chaired the meeting last night.) başkanlık etmek- chairman, chairperson, chairwoman
- chairmanship -
70 command
n. emir; buyruk, komuta, yetki, kumanda, genel kurmay; hakimiyet; kuvvet, güç————————v. emir vermek, emretmek; hükmetmek, hakim olmak, komuta etmek, yönetmek, kontrol etmek, hüküm sürmek; buyurmak; tepeden görmek; telkin etmek* * *1. komuta et (v.) 2. kumanda et (v.) 3. komut (n.)* * *1. verb1) (to order: I command you to leave the room immediately!) emretmek2) (to have authority over: He commanded a regiment of soldiers.) komuta/kumanda etmek3) (to have by right: He commands great respect.) hak etmek2. noun1) (an order: We obeyed his commands.) emir2) (control: He was in command of the operation.) komuta, kumanda•- commander
- commanding
- commandment
- commander-in-chief -
71 competence
n. yetenek; yeterlik, ehliyet, yetki, geçinip gidecek kadar gelir* * *1. beceri 2. yetenek* * *noun ustalık -
72 constabulary
n. polis örgütü, zabıta, jandarma, polisin yetki alanı* * *polis örgütü* * *[-'stæbju-]- plural constabularies - noun (a police force.) polis gücü -
73 create
v. yaratmak, oluşturmak, yapmak, neden olmak; meydana getirmek; yetki vermek, atamak* * *yarat* * *[kri'eit]1) (to cause to exist; to make: How was the earth created?; The circus created great excitement.) yaratmak, oluşturmak2) (to give (a rank etc to): Sir John was created a knight in 1958.) atamak, getirmek•- creation- creative
- creatively
- creativeness
- creativity
- creator
- the Creator -
74 enable
v. yetki vermek, olanak vermek, olanak tanımak, izin vermek* * *1. sağla 2. seçilir kıl* * *[i'neibl](to make able by giving means, power or authority (to do something): The money I inherited enabled me to go on a world cruise.) mümkün kılmak, olanak sağlamak -
75 entitle
v. isimlendirmek, hak etmek, adlandırmak, ünvan vermek, yetki vermek, hak tanımak* * *1. başlık koy 2. hak kazandır* * *1) (to give (a person) a right (to, or to do, something): You are not entitled to free school lunches; He was not entitled to borrow money from the cash box.)...-e hak vermek2) (to give to (a book etc) as a title or name: a story entitled `The White Horse'.) ad vermek• -
76 faculty
n. yetenek, kabiliyet, beceri, allah vergisi, yeti, fakülte, ayrıcalık, imtiyaz, yetki, yapma özgürlüğü* * *fakülte* * *['fækəlti]plural - faculties; noun1) (a power of the mind: the faculty of reason.) zihinsel yetenek2) (a natural power of the body: the faculty of hearing.) doğal yetenek3) (ability or skill: She has a faculty for saying the right thing.) yetenek4) ((often with capital) a section of a university: the Faculty of Arts/Science.) fakülte -
77 invest
v. yatırmak, yatırım yapmak, giydirmek, donatmak, yetki vermek, sarmak, kuşatmak* * *yatırım yap* * *I [in'vest] verb((with in) to put (money) into (a firm or business) usually by buying shares in it, in order to make a profit: He invested (two hundred dollars) in a building firm.) yatırım yapmak- investor II [in'vest] verb(to establish (a person) officially in a position of authority etc: The governor will be invested next week.) atamak -
78 licence
n. lisans, ruhsat, ehliyet, evlenme cüzdanı, özgürlüğün kötüye kullanılması, aşırı serbestlik————————v. izin vermek, ruhsat vermek, yetki vermek* * *1. ruhsat 2. lisans ver (v.) 3. lisans (n.)* * *(a (printed) form giving permission to do something (eg to keep a television set etc, drive a car, sell alcohol etc): a driving licence.) lisans, izin belgesi, ruhsat- license- licensed
- licensee -
79 license
n. lisans, ruhsat, ehliyet, evlenme cüzdanı, özgürlüğün kötüye kullanılması, aşırı serbestlik————————v. izin vermek, ruhsat vermek, yetki vermek* * *1. lisans ver (v.) 2. lisansla (v.) 3. lisans (n.)* * *verb (to give a licence to or permit: He is licensed to sell alcohol.) ruhsat vermek -
80 licensee
n. ruhsat sahibi, ayrıcalıklı kimse* * *yetki belgesi* * *noun (a person to whom a licence (especially to keep a licensed hotel or public house) has been given.) ruhsat sahibi kimse
См. также в других словарях:
yetki — is. Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa ya devretmişti. T. Buğra Birleşik Sözler yetki belgesi yetki … Çağatay Osmanlı Sözlük
yetki vermek — yetki tanımak İdam hükümlerini doğrudan doğruya yerine getirme yetkisini vermiştir. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
yetki belgesi — is., huk. Bir makam veya organ adına bir işi, bir konuyu yürütmekle görevli olunduğunu gösteren belge … Çağatay Osmanlı Sözlük
yetki devri — is., huk. Bir makam veya organın sahip olduğu yetkileri başka bir makam veya organa devretmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
yetki gasbı — is., huk. Hukuki bir işlemin yetkisiz bir kimse tarafından ele geçirilmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
sınırsız yetki — is. Alabildiğine genişletilmiş yetki … Çağatay Osmanlı Sözlük
otorite sağlamak (veya temin etmek) — yetki kurmak veya yetki sahibi olmak Reisleri de tam bir otorite temin etmiş olduğunu her vesile ile belli ediyordu. E. İ. Benice … Çağatay Osmanlı Sözlük
istizan etmek (veya eylemek) — yetki istemek, izin istemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
Antalya — Infobox Settlement settlement type = subdivision type = Country subdivision name = TUR timezone=EET utc offset=+2 map caption =Location of Antalya within Turkey. timezone DST=EEST utc offset DST=+3official name = Antalya image caption = Antalya s … Wikipedia
açık çek — is., tic. 1) Üzerine para miktarı yazılmamış çek 2) mec. Her konuda verilen destek veya yetki, açık kart … Çağatay Osmanlı Sözlük
başkan vekili — is. Başkanın işini görmesi için yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük