Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

yetki

  • 61 Zuständigkeit

    ( Kompetenz) yetki; (sachliche \Zuständigkeit) görev;
    das fällt nicht in meine \Zuständigkeit bu benim yetki alanıma girmez

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Zuständigkeit

  • 62 depute

    vekil tayin etmek, yetki vermek; (yetki) vermek, devretmek

    English to Turkish dictionary > depute

  • 63 грамотность

    okuryazarlık
    * * *
    ж

    рост / повыше́ние гра́мотности (населения) — okuma-yazma oranının artması

    2) перен. ( осведомленность) vukuf, yetki

    Русско-турецкий словарь > грамотность

  • 64 компетенция

    ж

    входи́ть во вну́треннюю компете́нцию госуда́рства — devletin ulusal yetkisi çerçevesine girmek

    Русско-турецкий словарь > компетенция

  • 65 облекать

    несов.; сов. - обле́чь

    обле́чь кого-л. полномо́чиями — birine yetki vermek; birini yetkili kılmak

    обле́чь иде́ю в конкре́тный план — fikri somut bir plan şeklinde ifade etmek

    Русско-турецкий словарь > облекать

  • 66 право

    I с
    1) тк. ед. hukuk, türe

    социалисти́ческое пра́во — sosyalist hukuk

    буржуа́зное пра́во — burjuva hukuku

    2) hak

    пра́во го́лоса — oy hakkı

    пра́во на образова́ние — öğrenim hakkı

    муниципалите́т ограни́чен в свои́х пра́ва́х — belediyenin yetkileri sınırlıdır

    пра́во заключа́ть коллекти́вные трудовы́е соглаше́ния — toplu sözleşme yapma yetkisi

    у дире́ктора нет тако́го пра́ва — müdürün buna yetkisi yoktur

    с пра́вом обжа́лования — юр. temyizi kabil olmak üzere

    получи́ть пра́во на одиннадцатиметро́вый (уда́р) — penaltı (atışı) kazanmak

    4) (права́) мн. ehliyet

    пра́ва́ на вожде́ние автомаши́ны — oto ehliyeti

    ••

    я не счита́ю, что име́ю пра́во вме́шиваться — karışmak hakkını kendimde bulamıyorum

    по пра́ву — haklı olarak

    аплодисме́нты он заслужи́л по пра́ву — alkışlar onun hakkıydı

    на ра́вных пра́вах — eşit haklardan yararlanarak

    II вводн. сл.

    пра́во, не зна́ю — valla bilmem ki

    Русско-турецкий словарь > право

  • 67 правомочие

    с

    Русско-турецкий словарь > правомочие

  • 68 authorization, authorisation

    noun yetki

    English-Turkish dictionary > authorization, authorisation

  • 69 chair

    interj. başkan! (parlemento)
    ————————
    n. sandalye, iskemle, koltuk; makam, başkanlık makamı, kürsü; elektrikli sandalye; tahtırevan
    ————————
    v. sandâlyeye oturtmak, makama geçirmek, yetki vermek, başkanlık etmek, yönetmek
    * * *
    sandalye
    * * *
    [ eə] 1. noun
    1) (a movable seat for one person, with a back to it: a table and four chairs.) sandalye, iskemle
    2) (the position of a person who is chairman at a meeting etc: Who is in the chair?) başkan, reis
    3) (the office of a university professor: He holds the chair of History at this university.) kürsü
    2. verb
    (to be chairman at (a meeting etc): He chaired the meeting last night.) başkanlık etmek
    - chairman, chairperson, chairwoman
    - chairmanship

    English-Turkish dictionary > chair

  • 70 command

    n. emir; buyruk, komuta, yetki, kumanda, genel kurmay; hakimiyet; kuvvet, güç
    ————————
    v. emir vermek, emretmek; hükmetmek, hakim olmak, komuta etmek, yönetmek, kontrol etmek, hüküm sürmek; buyurmak; tepeden görmek; telkin etmek
    * * *
    1. komuta et (v.) 2. kumanda et (v.) 3. komut (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to order: I command you to leave the room immediately!) emretmek
    2) (to have authority over: He commanded a regiment of soldiers.) komuta/kumanda etmek
    3) (to have by right: He commands great respect.) hak etmek
    2. noun
    1) (an order: We obeyed his commands.) emir
    2) (control: He was in command of the operation.) komuta, kumanda
    - commander
    - commanding
    - commandment
    - commander-in-chief

    English-Turkish dictionary > command

  • 71 competence

    n. yetenek; yeterlik, ehliyet, yetki, geçinip gidecek kadar gelir
    * * *
    1. beceri 2. yetenek
    * * *
    noun ustalık

    English-Turkish dictionary > competence

  • 72 constabulary

    n. polis örgütü, zabıta, jandarma, polisin yetki alanı
    * * *
    polis örgütü
    * * *
    [-'stæbju-]
    - plural constabularies - noun (a police force.) polis gücü

    English-Turkish dictionary > constabulary

  • 73 create

    v. yaratmak, oluşturmak, yapmak, neden olmak; meydana getirmek; yetki vermek, atamak
    * * *
    yarat
    * * *
    [kri'eit]
    1) (to cause to exist; to make: How was the earth created?; The circus created great excitement.) yaratmak, oluşturmak
    2) (to give (a rank etc to): Sir John was created a knight in 1958.) atamak, getirmek
    - creative
    - creatively
    - creativeness
    - creativity
    - creator
    - the Creator

    English-Turkish dictionary > create

  • 74 enable

    v. yetki vermek, olanak vermek, olanak tanımak, izin vermek
    * * *
    1. sağla 2. seçilir kıl
    * * *
    [i'neibl]
    (to make able by giving means, power or authority (to do something): The money I inherited enabled me to go on a world cruise.) mümkün kılmak, olanak sağlamak

    English-Turkish dictionary > enable

  • 75 entitle

    v. isimlendirmek, hak etmek, adlandırmak, ünvan vermek, yetki vermek, hak tanımak
    * * *
    1. başlık koy 2. hak kazandır
    * * *
    1) (to give (a person) a right (to, or to do, something): You are not entitled to free school lunches; He was not entitled to borrow money from the cash box.)...-e hak vermek
    2) (to give to (a book etc) as a title or name: a story entitled `The White Horse'.) ad vermek

    English-Turkish dictionary > entitle

  • 76 faculty

    n. yetenek, kabiliyet, beceri, allah vergisi, yeti, fakülte, ayrıcalık, imtiyaz, yetki, yapma özgürlüğü
    * * *
    fakülte
    * * *
    ['fækəlti]
    plural - faculties; noun
    1) (a power of the mind: the faculty of reason.) zihinsel yetenek
    2) (a natural power of the body: the faculty of hearing.) doğal yetenek
    3) (ability or skill: She has a faculty for saying the right thing.) yetenek
    4) ((often with capital) a section of a university: the Faculty of Arts/Science.) fakülte

    English-Turkish dictionary > faculty

  • 77 invest

    v. yatırmak, yatırım yapmak, giydirmek, donatmak, yetki vermek, sarmak, kuşatmak
    * * *
    yatırım yap
    * * *
    I [in'vest] verb
    ((with in) to put (money) into (a firm or business) usually by buying shares in it, in order to make a profit: He invested (two hundred dollars) in a building firm.) yatırım yapmak
    - investor II [in'vest] verb
    (to establish (a person) officially in a position of authority etc: The governor will be invested next week.) atamak

    English-Turkish dictionary > invest

  • 78 licence

    n. lisans, ruhsat, ehliyet, evlenme cüzdanı, özgürlüğün kötüye kullanılması, aşırı serbestlik
    ————————
    v. izin vermek, ruhsat vermek, yetki vermek
    * * *
    1. ruhsat 2. lisans ver (v.) 3. lisans (n.)
    * * *
    (a (printed) form giving permission to do something (eg to keep a television set etc, drive a car, sell alcohol etc): a driving licence.) lisans, izin belgesi, ruhsat
    - licensed
    - licensee

    English-Turkish dictionary > licence

  • 79 license

    n. lisans, ruhsat, ehliyet, evlenme cüzdanı, özgürlüğün kötüye kullanılması, aşırı serbestlik
    ————————
    v. izin vermek, ruhsat vermek, yetki vermek
    * * *
    1. lisans ver (v.) 2. lisansla (v.) 3. lisans (n.)
    * * *
    verb (to give a licence to or permit: He is licensed to sell alcohol.) ruhsat vermek

    English-Turkish dictionary > license

  • 80 licensee

    n. ruhsat sahibi, ayrıcalıklı kimse
    * * *
    yetki belgesi
    * * *
    noun (a person to whom a licence (especially to keep a licensed hotel or public house) has been given.) ruhsat sahibi kimse

    English-Turkish dictionary > licensee

См. также в других словарях:

  • yetki — is. Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa ya devretmişti. T. Buğra Birleşik Sözler yetki belgesi yetki …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yetki vermek — yetki tanımak İdam hükümlerini doğrudan doğruya yerine getirme yetkisini vermiştir. F. R. Atay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yetki belgesi — is., huk. Bir makam veya organ adına bir işi, bir konuyu yürütmekle görevli olunduğunu gösteren belge …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yetki devri — is., huk. Bir makam veya organın sahip olduğu yetkileri başka bir makam veya organa devretmesi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yetki gasbı — is., huk. Hukuki bir işlemin yetkisiz bir kimse tarafından ele geçirilmesi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sınırsız yetki — is. Alabildiğine genişletilmiş yetki …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • otorite sağlamak (veya temin etmek) — yetki kurmak veya yetki sahibi olmak Reisleri de tam bir otorite temin etmiş olduğunu her vesile ile belli ediyordu. E. İ. Benice …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • istizan etmek (veya eylemek) — yetki istemek, izin istemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Antalya — Infobox Settlement settlement type = subdivision type = Country subdivision name = TUR timezone=EET utc offset=+2 map caption =Location of Antalya within Turkey. timezone DST=EEST utc offset DST=+3official name = Antalya image caption = Antalya s …   Wikipedia

  • açık çek — is., tic. 1) Üzerine para miktarı yazılmamış çek 2) mec. Her konuda verilen destek veya yetki, açık kart …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başkan vekili — is. Başkanın işini görmesi için yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»