-
1 budge
yerinden oynatmak, kipirdatmak; kipirdamak, yerinden oynamak -
2 подаваться
несов.; сов. - пода́тьсяон нажа́л плечо́м, но дверь не подала́сь — yüklendi, ama kapı yerinden oynamadı
2) çekilmekтолпа́ подала́сь в сто́рону — kalabalık yana çekildi
3) разг. ( отправляться) gitmek -
3 prolapse
n. sarkma, organın yerinden kayması————————v. sarkmak, yerinden oynamak, kaymak* * *prolapsus -
4 сдвигаться
несов.; сов. - сдви́нутьсятак мы почти́ не сдви́немся с ме́ста — bu gidişle bir arpa boyu yol gidemeyiz
те́сно сдви́нуться — sıkışmak
••де́ло не сдви́нулось с ме́ста — iş yerinde sayıyor
-
5 смещаться
несов.; сов. - смести́тьсяyer(ini) değiştirmek, yerinden oynamak; kaymakцикло́н смеща́ется на за́пад — siklon batıya kayıyor
••центр борьбы́ смеща́лся в други́е стра́ны — savaşımın merkezi başka ülkelere doğru kaymaktaydı
-
6 verrutschen
verrutschen v/i <o -ge-, sn> kaymak, yerinden oynamak -
7 jouer
Iv t1 se divertir oynamak2 sport spor yapmak3 rol oynamak4 tehlikeye atmak5 mus çalgı çalmakIIv i1 se divertir oynamak◊Elle passe ses journées à jouer. — Kız günlerini oynamakla geçiriyor.
2 interpréter rol oynamak◊Il joue dans ce film. — Bu filmde rol oynuyor.
3 être mal assemblé oynamak◊La porte en bois joue. — Tahta kapı yerinden oynuyor.
-
8 budge
v. yerinden oynatmak, kımıldamak, hareket etmek, oynamak, kımıldatmak, hareket ettirmek, oynatmak* * *1. kımıldat 2. yerinden oynat* * *(to (cause to) move, even slightly: I can't budge it; It won't budge!) kımılda(t)mak -
9 لقلق
IلَقْلَقleylekAnlamı: leyleksilerden, siyah telekli, uzun gagalı, büyük, beyz göçmen kuşIIلَقْلَقَ1. kıpırdatmakAnlamı: yerinden oynatmak, kımıldatmak2. kımıldatmakAnlamı: yerinden biraz oynatmak, hafifçe hareketlendirmek3. devinmekAnlamı: kımıldanmak, hareket etmek4. sarsmakAnlamı: sallamak, oynatmak, kımıldatmak5. sallanmak6. zıngırdamakAnlamı: zangırdamak -
10 двигаться
hareket etmek,devinmek; ilerlemek,yürümek; oynamak,kımıldamak* * *1) hareket etmek, devinmek, hareket halinde olmak / bulunmak; yürümek; ilerlemek ( вперёд)су́дно дви́галось ме́дленно — gemi yavaş yol alıyordu / ilerliyordu
е́сли дви́гаться с тако́й ско́ростью... — bu hızla yürünse / seyredilse...
наконе́ц дви́нулась и э́та диви́зия — nihayet bu tümen de harekete geçti
2) в соч.вре́мя дви́жется вперёд — vakit ilerliyor
э́то де́ло совсе́м не дви́жется — bu iş yerinde sayıp duruyor
3) oynamak, kımıldamakне дви́нуться с ме́ста — yerinden kımıldamamak
стре́лка не дви́жется — ibre oynamıyor
••дви́гаться по слу́жбе — ilerlemek, terfi etmek
-
11 пошевелиться
сов.kımılda(n)mak, oynamakон да́же не пошевели́лся — yerinden kımıldamadı bile
-
12 bewegen
bewegen* [bə've:gən]1. I vt1) ( Arm, Lippen) kımıldatmak, kıpırdatmak, oynatmak; ( in Gang setzen) hareket ettirmek, devindirmek;er konnte den Koffer kaum von der Stelle \bewegen bavulu yerinden güç bela kımıldattı2) ( innerlich) duygulandırmakII vrsich \bewegen1) hareket etmek, kımılda(n) mak kıpırda(n) mak; phys devinmek;es bewegt sich etwas! ( fig) bir şeyler oluyor!die Preise \bewegen sich um die 100 Mark fiyatlar 100 mark düzeyinde dalgalanıyor2. <bewegt, bewog, bewogen> vtjdn zu etw \bewegen birine bir şey yaptırtmak;können Sie ihn dazu \bewegen? onu ona yaptırtabilir misiniz?;was hat dich dazu bewogen? bunu sana ne yaptırdı?
См. также в других словарях:
yerinden oynamak — 1) yerinden ayrılmak 2) coşkulu, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak Sol cenah uzun ve merhametsiz gülleler altında yerinden oynuyor. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalbi yerinden oynamak (veya fırlamak) — yüreği yerinden oynamak En hafif bir hareketi kalbimizi yerinden oynatmaya yeterdi. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği yerinden oynamak — birdenbire heyecanlanmak veya korkmak Odanın içinde birdenbire kızılca kıyamet kopmasın mı zavallı halamın yüreği yerinden oynamış. A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer yerinden oynamak — 1) bir iş çok gürültülü ve telaşla yapılmak 2) bir olay toplumda büyük tedirginlik yaratmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yürek — is., ği, anat. 1) Kalp 2) Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül Fazıla Hanım ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. S. F. Abasıyanık 3) Kupa (I) 4) mec. Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret Bu iş yürek ister. 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sallanmak — nsz 1) Bağlı bulunduğu yerde gevşek duruma gelip yerinden oynamak, kımıldamak Dişi sallanıyor. Masa sallanıyor. 2) Bir şey belli noktasından bir yere bağlı kalmak şartıyla, o noktanın iki tarafına aynı doğrultuda ve sürekli olarak gidip gelmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük