-
1 stümpern
yüzüne gözüne bulaştırmak -
2 goof up
yüzüne gözüne bulastirmak -
3 make cock up of smth
yüzüne gözüne bulaştırmak, acemice yapmak -
4 make cock up of smth
yüzüne gözüne bulaştırmak, acemice yapmak -
5 bungle
yüzüne gözüne bulastirmak, bozmak -
6 louse up
yüzüne gözüne bulastirmak, içine etmek -
7 bungle
n. acemice iş, beceriksizlik, karışıklık————————v. acemice iş yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, berbat etmek, becerememek* * *1. boz (v.) 2. berbat etme (n.)* * *(to do (something) clumsily or badly: Someone has bungled.) bozmak, berbat etmek -
8 crab
n. yengeç burcu [astr.]————————n. yengeç; pavurya; vinç; sızlanma; mızmızlık, mızmız; homurdanma; her şeye kusur bulan kimse————————v. berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, mızmızlanmak, kusur bulmak, uçağı yan rüzgâra yönlendirmek* * *yengeç* * *I [kræb] noun(an edible sea animal with a shell and five pairs of legs, the first pair having claws.) yengeçII past tense, past participle - crabbed; verb((slang) to complain or criticize: He keeps on crabbing about the weather.) kusur bulmak, beğenmemek, şikâyet etmek- crabby -
9 fluff
n. tüy döküntüsü, ayva tüyü, tüy (incecik), hata, kötü atılım, işveli kadın, fıstık————————v. kabartmak, yüzüne gözüne bulaştırmak, berbat etmek, bozmak, söyleyeceği sözü unutmak* * *1. kabart (v.) 2. yanlış (n.)* * *1. noun(small pieces of soft, wool-like material from blankets etc: My coat is covered with fluff.) tüy/hav döküntüsü2. verb1) ((often with out or up) to make full and soft like fluff: The bird fluffed out its feathers; Fluff up the pillows and make the invalid more comfortable.) tüylerini kabartmak2) (to make a mistake in doing (something): The actress fluffed her lines; The golfer fluffed his stroke.) sürçmek, yanlış okumak•- fluffy -
10 make a mess of
v. berbet etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, pisletmek* * *1) (to make dirty, untidy or confused: The heavy rain has made a real mess of the garden.) altüst etmek2) (to do badly: He made a mess of his essay.) berbat etmek3) (to spoil or ruin (eg one's life): He made a mess of his life by drinking too much.) berbat etmek, mahvetmek -
11 mess up
berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, karıştırmak* * *karmakarışık et* * *(to spoil; to make a mess of: Don't mess the room up!) kirletmek, altını üstüne getirmek -
12 muddle
n. karışıklık, şaşkınlık, sersemlik, karışık şey————————v. karıştırmak, becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak* * *1. karıştır (v.) 2. karışıklık (n.)* * *1. verb(to confuse or mix up: Don't talk while I'm counting, or you'll muddle me.) aklını karıştırmak2. noun(a state of confusion: These papers keep getting in a muddle.) karışıklık- muddled- muddle-headed
- muddle along/through
- muddle up -
13 screw up
altüst etmek, yükseltmek (fiyat), artırmak, berbat etmek, içine etmek, sikmek, rezil etmek* * *sıkıştırıp düzelt* * *1) (to twist or wrinkle (the face or features): The baby screwed up its face and began to cry.) buruşturmak, kırıştırmak2) (to crumple: She screwed up the letter.) buruşturmak3) ((slang) to bungle; to make a mess of: He screwed up again; Plan it carefully - I don't want you to screw things up.) yüzüne gözüne bulaştırmak -
14 boggle
v. çekinmek, ürkmek, yanaşmamak, yüzüne gözüne bulaştırmak; becerememek* * *irkil -
15 botch
n. beceriksizce yapılmış iş; yama, kaba yama————————v. bozmak, becerememek, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, yamalamak* * *1. berbat et (v.) 2. beceriksizlik (n.) -
16 hash
n. kıymalı yemek, karışık şey, temcit pilavı, yeniden sunulan eski şey, haşhaş, esrar————————v. et kıymak, doğramak, karıştırıp tekrar pişirmek, karıştırmak, yüzüne gözüne bulaştırmak* * *kıymalı patates -
17 scamp
n. yaramaz, haylaz, afacan————————v. yüzüne gözüne bulaştırmak, yarım yamalak yapmak* * *haylaz -
18 foozle
n. beceriksizlik————————v. beceriksizce yapmak, yüzüne gözüne bulaştırmak -
19 goof up
v. bozmak, becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak -
20 hash up
v. karman çorman etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yüzüne gözüne bulaştırmak — bir işi becerememek, bozmak Onun bu işi nasıl olup da yüzüne gözüne bulaştırdığını bir türlü anlayamadım. E. E. Talu … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük