-
1 yüksek atlama
-
2 yüksek atlama
-
3 yüksek atlama
n. high jump, pole jump, pole vault, vault -
4 yüksek atlama
the high jump -
5 yüksek atlama sırığı
n. vaulting pole -
6 yüksek atlama yapmak
v. pole jump, pole vault -
7 sırıkla yüksek atlama
-
8 atlama
atlama Springen n; Sprung m; Wurf m;sırıkla atlama Stabhochsprung m;uzun atlama Weitsprung m;yüksek atlama Hochsprung m;atlama beygiri Pferd n (Turngerät);atlama sehpası Bock m (Turngerät);atlama tahtası Sprungbrett n;atlama taşı yapmak fig als Sprungbrett benutzen -
9 yüksek
yüksek <- ği> hoch; hoch gelegen; Person Ober-; hoch gestellt; fig hoch, erhaben; Gefühl hoch, erhaben; Stimme hoch; kräftig, laut;yüksek atlama Hochsprung m;yüksek basınç Hochdruck m (Wetterlage);yüksek fiyat überhöhte(r) Preis;yüksek gerilim Hochspannung f;yüksek mühendis Diplomingenieur m;yüksek perdeden konuşmak laut sprechen; von oben herab reden; herausfordernd sprechen;yüksek sesle laut; mit hoher Stimme;yüksekten atmak ein Großmaul sein;-e yüksekten bakmak jemanden von oben herab behandeln -
10 atlama
прыжо́к тж. спорт.sırıkla atlama — прыжо́к с шесто́м
suya atlama — прыжо́к в во́ду
uzun atlama — прыжо́к в длину́
üç adım atlama — тройно́й прыжо́к
yüksek atlama — прыжо́к в высоту́
•• -
11 yüksek
(-ği)1) в разн. знач. высо́кийyüksek atlama — спорт. прыжки́ в высоту́
2) высо́кий, гро́мкий тж. тренyüksek per deden konuşmak — говори́ть на высо́ких тона́х; говори́ть повы́шенным то́ном а) си́льный го́лос; б) муз. высо́кий го́лос
3) вы́сший; верхо́вныйyüksek başkomu tan — воен. верхо́вный главнокома́ндующий
-
12 yüksek
"1. high; lofty. 2. lofty, noble. 3. high; great; intense; big: yüksek basınç high pressure. yüksek frekans high frequency. yüksek bir fiyat a high price. yüksek bir meblağ a big sum. 4. high, superior in status: yüksek okul institution of higher education. 5. loud or raised (voice). 6. (sea) marked by high waves, high. 7. high, superior (quality). 8. high place; height. 9. (playing a game) for high stakes. - atlama sports high jumping. -ten atmak to talk big, claim to be able to do that which one can´t. -ten bakmak /a/ to look down one´s nose at, regard (someone) as inferior to oneself. Y- Denizcilik Okulu Merchant Marine Academy. -lerde dolaşmak to pursue the impossible, chase rainbows. - fırın blast furnace. Y- İslam Enstitüsü Higher Institute for Islamic Studies. - kabartma sculpture high relief (as opposed to bas-relief). - kan basıncı high blood pressure, hypertension. - mimar architect whose professional training has included the completion of a five-year university course. - mühendis engineer whose professional training has included the completion of a five-year university course. - perdeden konuşmak 1. to talk in a peremptory manner; to talk challengingly. 2. to talk in a loud voice. Y- Seçim Kurulu the Election Commission (a group of officials charged with supervising a national election). - sesle (reading, speaking) aloud. - tansiyon high blood pressure, hypertension. -ten uçmak to pursue the impossible, chase rainbows. - ustura slang whopping big lie, whopper. - yoğunluk comp. high density. - yoğunluklu comp. high-density." -
13 Hochsprünge
yüksek atlama -
14 high jump
yüksek atlama -
15 high jump
yüksek atlama* * *(a sports contest in which people jump over a bar which is raised until no-one can jump over it.) yüksek atlama -
16 vaulting pole
yüksek atlama sirigi -
17 saut
-
18 vault
n. tonoz, kubbe, mahzen, mezar, kasa dairesi, atlama, sıçrama, yüksek atlama————————v. sıçramak, atlamak, sırıkla atlamak, engel atlamak, üzerinden atlamak* * *1. üstünden atla (v.) 2. üstünden atlama (n.)* * *[vo:lt] I noun1) ((a room, especially a cellar, with) an arched roof or ceiling: the castle vaults.) mahzen2) (an underground room, especially for storing valuables: The thieves broke into the bank vaults.) kasa dairesi3) (a burial chamber, often for all the members of a family: He was buried in the family vault.) mezar odası•- vaultedII 1. noun(a leap aided by the hands or by a pole: With a vault he was over the fence and away.) sırıkla atlama2. verb(to leap (over): He vaulted (over) the fence.) sırıkla atlamak -
19 прыжок
м1) atlayış; sıçrayışодни́м прыжко́м — bir sıçrayışta
2) спорт. atlamaпрыжки́ в длину́ — uzun atlama
прыжки́ в высоту́ — yüksek atlama
-
20 pole jump
sırıkla atlama, yüksek atlama
- 1
- 2
См. также в других словарях:
yüksek atlama — is., sp. Vücudu, bacakların sıçrama gücü ile yerden keserek bir engelin öte yanına geçirmeye dayanan bir spor dalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırıkla yüksek atlama — is., sp. Sırıkla atlama … Çağatay Osmanlı Sözlük
atlama — is. 1) Atlamak işi 2) Belirli bir yerden gerilip hız alarak yapılan sıçrama ile vücudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma veya belli bir yükseklikten aşırma 3) sp. Bu biçimde en uzağa atlamak veya en yükseği aşmak amacıyla yarışılan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüksek — sf., ği 1) Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan ... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı. Ö. Seyfettin 2) Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. H. Taner 3) Güçlü,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırıkla atlama — is., sp. Atletizmde, eldeki sırıktan güç kazanarak belirli yükseklikteki çıtayı aşmak için yapılan bir yarışma türü, sırıkla yüksek atlama … Çağatay Osmanlı Sözlük
dekatlon — is., sp., Fr. décathlon Uzun atlama, gülle atma, cirit atma, yüksek atlama, disk atma, sırıkla yüksek atlama, 100 m koşusu, 400 m koşusu, 110 m engelli koşu, 1500 m koşularını içeren atletizm yarışması … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırık — is., ğı Değnekten uzun ve kalınca ağaç Duvarların üstüne yan yana henüz kesilmiş kavak sırıkları dizilmişti. Y. K. Karaosmanoğlu Birleşik Sözler sırık domatesi sırık fasulyesi sırık hamalı sırıkla atlama sırıkla yüksek … Çağatay Osmanlı Sözlük
müsabaka — is., sp., Ar. musābaḳa Yarışma Biraz daha geçti, sırıkla yüksek atlama müsabakası ilan olundu. M. Ş. Esendal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller müsabakaya girmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
taş — is. 1) Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde Kireç taşı. Oltu taşı. 2) sf. Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş 3) Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için… … Çağatay Osmanlı Sözlük