-
61 cayırtı vermek
устраша́ть, нагна́ть стра́ху (шумом, криком и т. п.) -
62 cesaret vermek
прида́ть сме́лости / хра́брости -
63 çıkış vermek
уво́лить -
64 çiğden vermek
воен. выдава́ть сухи́м пайко́м -
65 ders vermek
а) дава́ть уро́ки; проводи́ть заня́тия; обуча́ть, учи́ть когоб) проучи́ть кого -
66 dile vermek
преда́ть гла́сности; вы́болтать -
67 döl vermek
а) дава́ть пото́мство, плоди́тьсяб) получа́ть проду́кцию / проду́кт -
68 dumanı vermek
напусти́ть тума́ну -
69 düzen vermek
= düzene koymak, = düzene sokmak а) приводи́ть в поря́док; нала́дить; ула́дитьб) настра́ивать музыка́льный инструме́нт -
70 eğreti vermek
дать на вре́мя, одолжи́ть -
71 el ele vermek
а) взя́ться за́ рукиб) скоопери́роваться, объедини́ться -
72 el vermek
а) пода́ть ру́ку по́мощи, оказа́ть по́мощьб) мус. разреши́ть послу́шнику самому́ проводи́ть богослуже́ние -
73 ele vermek
переда́ть [престу́пника] в ру́ки правосу́дия -
74 emanet vermek
-
75 emrine vermek
передава́ть в чьё-л. распоряже́ние -
76 fitil vermek
а) приводи́ть в волне́ние / возбужде́ние, раздража́ть; де́йствовать на не́рвыб) подстрека́ть, натра́вливать, разжига́ть [вражду́] -
77 gaipten haber vermek
предска́зывать -
78 gayret vermek
воодушевля́ть, одобря́ть -
79 gönül vermek
отда́ть се́рдце кому -
80 hava vermek
а) накача́ть (шину и т. п.)б) мед. напо́лнить кислоро́дом балло́н для больно́го
См. также в других словарях:
vermek — i, e, ir 1) Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm. Ö. Seyfettin 2) Bırakmak veya bağışlamak Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvence vermek — 1) bir anlaşmada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumluluğu yüklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek 2) bir sorumluluk karşılığı olarak para vb. ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
güvenmelik vermek — bir kimseye pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek, kapora vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karşılık vermek — 1) küçük büyüğüne karşı gelmek 2) cevap vermek, yanıt vermek Haşarı oğlan bu ağzı bozuk kadına şöyle karşılık veriyordu. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
döl vermek — 1) yavru vermek, üremek 2) ürün vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kiraya vermek — kira karşılığında vermek, icara vermek Buradaki evimi de kiraya vermiştim. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
fırsat vermek — bir işi yapmak için uygun, elverişli şartı sağlamak Bu çeşit yazılara cevap vermek hasma fırsat vermek olur. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol vermek — 1) geçmesine izin vermek Hafif sağ yapıp askerî bir kamyona yol verdi. A. İlhan 2) hızını artırmak 3) işten çıkarmak, işine son vermek Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
semere vermek — 1. meyva vermek. 2. sonuç vermek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü