Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

uzun+gelmek

  • 1 انبسط

    اِنْبَسَطَ
    1. yassılmak
    2. serilmek
    3. uzamak
    4. yassılaşmak
    5. dallanmak
    Anlamı: yayılmak, genişlemek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > انبسط

  • 2 занимать

    kaplamak,
    işgal etmek; almak,
    zapt etmek,
    işgal etmek; çalıştırmak,
    meşgul etmek; ilgilendirmek
    * * *
    I несов.; сов. - заня́ть I
    1) ( пространство) kaplamak; tutmak; işgal etmek

    займи́ три ме́ста — üç yer tut

    пло́щадь, занима́емая го́родом — şehrin kapladığı saha

    статья́ займёт пять страни́ц — yazı beş sayfa tutacak

    он занимал вон ту ко́мнату — onun odası şuydu

    2) (должность, положение) olmak

    занима́ть высо́кий пост — yüksek mevki sahibi olmak

    он за́нял до́лжность / ме́сто дире́ктора — müdürün yerine geçti / yerini aldı

    он недо́лго занима́л до́лжность дире́ктора — müdürlüğü uzun sürmedi

    занима́ть пе́рвое ме́сто — birinci olmak / gelmek

    занима́ть пе́рвое ме́сто в табли́це — cetvelde birinci sırayı tutmak

    заня́ть второ́е ме́сто на стометро́вке — yüz metrede ikinci gelmek, yüz metrenin ikincisi olmak

    3) almak; tutmak; zaptetmek; işgal etmek (захватывать, оккупировать) (savaşarak) geri almak ( отвоёвывать)

    заня́ть высоту́ — tepeyi tutmak

    занима́ть высоту́ (удерживать)tepeyi elinde tutmak

    4) ( время) tutmak; almak
    5) ( давать занятие) çalıştırmak; istihdam etmek; meşgul etmek

    ско́лько рабо́чих за́нято на э́том предприя́тии? — bu işletme kaç kişi çalıştırır / istihdam eder?

    чем бы заня́ть дете́й? — çocukları neyle meşgul etsek?

    6) ( интересовать) ilgilendirmek

    он за́нят то́лько собо́й — yalnız nefsini düşünür

    7) ( развлекать) oyalamak
    ••

    занима́ть умы́ — zihinleri meşgul etmek

    занима́ть пози́цию — воен. mevzilenmek

    каку́ю пози́цию он занима́ет в э́том вопро́се? — bu sorundaki tutumu nedir?

    заня́ть реши́тельную пози́цию — kararlı bir tutum takınmak

    II несов.; сов. - заня́ть II
    ( брать в долг) borç / ödünç almak

    занима́ть де́нег — borç para almak

    Русско-турецкий словарь > занимать

  • 3 казаться

    gözükmek
    * * *
    несов.; сов. - показа́ться
    1) görünmek; gözükmek

    он каза́лся че́стным (челове́ком) — görünüşte namuslu bir adamdı, namuslu görünüyordu

    каза́ться моло́же (свои́х лет) — yaşını göstermemek

    он каза́лся ста́рше тебя́ — yaşça senden büyük görünüyordu

    2) безл. gelmek; sanmak, benzemek; gibi(sine) gelmek

    каза́лось, что стена́ обру́шится — duvar yıkılacağa benziyordu / yıkılacak gibi olmuştu

    э́то показа́лось мне стра́нным — bu garibime gitti

    на пе́рвый взгляд э́то мо́жет показа́ться стра́нным — bu, ilk bakışta garip gelebilir / tuhaf kaçabilir

    э́то мо́жет показа́ться парадо́ксом — bu bir paradoks gözükebilir

    ка́ждая секу́нда каза́лась ему́ ве́чностью — her saniye ona yıl kadar uzun geliyordu

    ему́ ка́жется, что наш дом бо́льше — bizim ev onun gözüne daha büyük görünüyor

    э́то не так про́сто сде́лать, как ка́жется — bunu yapmak sanıldığı kadar kolay değil

    мне показа́лось, что... — bana öyle geldi ki...

    мне показа́лось, что стуча́т в дверь — kapı vuruluyormuş gibime geldi

    Русско-турецкий словарь > казаться

  • 4 انتشر

    اِنْتَشَرَ
    1. yaygınlaşmak
    2. uzamak
    3. serilmek
    4. sermek
    5. yayılmak
    6. uzanmak
    7. dallanmak
    Anlamı: yayılmak, genişlemek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > انتشر

  • 5 برد

    I
    بَرَدَ
    1. eğelemek
    2. serinlemek
    3. soğumak
    4. törpülemek
    5. postalamak
    6. üşümek
    Anlamı: ısı azlığı veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak
    7. ayazlamak
    8. titremek
    Anlamı: üşümek
    II
    بَرُدَ
    1. serinlemek
    2. soğumak
    3. ayazlamak
    بُرْد
    1. etol
    2. urba
    Anlamı: giysi
    3. esvap
    Anlamı: elbise, giysi
    4. elbise
    Anlamı: giyim
    5. giyecek
    Anlamı: giymek için kullanılan her şey, giyim
    IV
    بَرَّدَ
    1. üşütmek
    Anlamı: soğuk almak, üşüyüp hasta olmak
    2. soğutmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > برد

  • 6 быть

    olmak,
    bulunmak; -imek,
    olmak
    * * *
    1) врз olmak; bulunmak

    де́ньги есть — para var

    де́нег не́ было — para yoktu

    бы́ли б де́ньги! — yeter ki para olsun!

    у него́ таки́х де́нег никогда́ не́ было — onun bu kadar parası olmadı hiç

    у неё не́ было дете́й — çocuğu olmamıştı / yoktu

    будь у неё де́ти... — çocuğu olsa(ydı)...

    будь то мужчи́на или женщи́на — erkek olsun, kadın olsun

    будь по-тво́ему — senin dediğin olsun

    сего́дня я был в лесу́ — bugün ormana gittim

    в час я был в лесу́ — (saat) birde ormanda idim / bulunuyordum

    в лесу́ я был то́лько час — ormanda ancak bir saat kaldım

    когда́ мы бы́ли в дере́вне,... — biz köyde iken / bulunduğumuz sırada...

    когда́ я был в ва́шем во́зрасте... — ben sizin yaşınızdayken...

    собра́ние бу́дет за́втра — toplantı yarın olacak / yapılacak

    бы́ли и таки́е слу́чаи — öyle olaylar da olmuştu / yer almıştı

    приходи́, в семь (часо́в) бу́ду до́ма — gel, yedide evdeyim

    2) (об одежде и т. п.)

    она́ была́ в костюме — tayyörünü giymişti

    он был в сапога́х — ayağında çizme vardı

    он был при ордена́х — (göğsüne) nişanlarını takmıştı

    кто э́то был? — kimdi o?

    он бу́дет врачо́м — doktor olacak, doktorluk yapacak

    он был просты́м учи́телем — sıradan bir öğretmendi

    он со́рок лет был учи́телем — kırk yıl öğretmenlik yaptı

    он был о́чень рад — çok memnundu / sevindi

    ра́дость его́ была́ недо́лгой — sevinci uzun sürmedi

    э́то пальто́ ей бу́дет у́зко — bu palto ona dar gelir

    ему́ бы́ло за со́рок — yaşı kırkı geçmişti, kırkını aşkındı

    бы́ло о́коло двух (часо́в) — saat ikiye geliyordu

    4) (приходить, приезжать) gelmek

    я бу́ду к ве́черу — akşama (doğru) gelirim

    во ско́лько мы бу́дем в го́роде? — şehre kaçta varırız / varacağız?

    бу́дем наде́яться, что... —...acağını umalım

    ты бу́дешь говори́ть / выступа́ть? — konuşacak mısın?

    ты бу́дешь говори́ть серьёзно?! — ciddi konuşacak mısın, konuşmayacak mısın?!

    ты у меня́ бу́дешь говори́ть! — konuşturacağım seni (ben)!

    я не бу́ду жа́ловаться — şikayet etmeyeceğim; şikayet edecek değilim ( не собираюсь)

    поко́я у вас не бу́дет — rahat yüzü görmezsiniz

    ••

    ну, была́ не была́! — haydi ne olacaksa!

    будь что бу́дет! — ne olursa olsun!

    отку́да ему бы́ло знать, что... ? —... nereden bilsindi / bilebilirdi?

    и к чему́ бы́ло ждать? — ne vardı bekleyecek?

    Вы отку́да бу́дете? — разг. Siz nereden oluyorsunuz?

    все там бу́дем — sonumuz kara toprak

    быть и́ли не быть — var olmak veya olmamak

    так бы́ло, так и бу́дет — böyle gelmiş, böyle gidecek

    Русско-турецкий словарь > быть

  • 7 приходиться

    несов.; сов. - прийти́сь

    сапоги́ пришли́сь мне впо́ру / по ноге́ — çizme ayağıma tam geldi

    2) (совпадать с чем-л.) düşmek, raslamak

    пра́здник пришелся на воскресе́нье — bayram pazara düştü

    3) безл. ( быть необходимым) gerekmek; zorunda kalmak / olmak

    пришло́сь до́лго ждать — uzun bir süre beklemek gerekti

    мне пришло́сь верну́ться — geri dönmek zorunda kaldım

    тогда́ бы тебе́ не пришло́сь е́здить в го́род — o zaman kente gitmene gerek kalmazdı

    4) безл. ( случаться)...dığı olmak

    тебе́ приходи́лось там быва́ть? — oraya gittiğin oldu mu?

    вам тру́дно придётся — sıkıntı / güçlük çekeceksiniz

    мне ча́сто приходи́лось ждать по ча́су — bir saat beklediğim çok olmuştu

    5) безл. ( доставаться) düşmek

    на одного́ преподава́теля прихо́дится два́дцать ученико́в — bir öğretmene yirmi öğrenci düşüyor

    тогда́ уж пришло́сь удивля́ться нам — o zaman şaşırmak sırası bize geldi

    6) тк. несов. ( причитаться) alacağı olmak

    вам прихо́дится с него́ пять рубле́й — ondan beş ruble alacağınız var

    ско́лько с меня́ прихо́дится? — ne kadar vereceğim?

    7) тк. несов. ( быть в родстве) olmak

    кем ты ему́ прихо́дишься? — sen nesi oluyorsun?

    ••

    уда́р прише́лся ему́ в го́лову — vuruş başına isabet etti

    ребя́та игра́ют, где придётся — çocuklar nerede yer bulursa orada oynuyorlar

    Русско-турецкий словарь > приходиться

  • 8 слышаться

    несов.; сов. - послы́шаться
    duyulmak, işitilmek, sesi gelmek

    слы́шались вы́стрелы — silah sesleri geliyordu

    послы́шались пе́рвые проте́сты — ilk protestolar işitilmeye başladı

    мне до сих пор слы́шится её го́лос — sesi halâ kulağımda

    ему́ до́лго слы́шались э́ти кри́ки — bu çığlıkları uzun zaman duyar gibi oluyordu

    в её слова́х слы́шалась ра́дость — sözlerinde sevinç duyuluyordu

    Русско-турецкий словарь > слышаться

  • 9 border

    n. kenar, sınır, hudut, kenar süsü; tarh
    ————————
    v. sınır koymak, çerçevelemek, sınır komşusu olmak; bitişik olmak, benzer olmak, demeye gelmek
    * * *
    1. sınır 2. sınırla (v.) 3. sınır (n.)
    * * *
    ['bo:də] 1. noun
    1) (the edge of a particular thing: the border of a picture/handkerchief.) kenar, bordür
    2) (the boundary of a country: They'll ask for your passport at the border.) sınır
    3) (a flower bed round the edge of a lawn etc: a flower border.) uzun çiçek tarhı
    2. verb
    ((with on) to come near to or lie on the border of: Germany borders on France.) sınırdaş olmak
    3. noun
    (the border between one thing and another: He was on the borderline between passing and failing.) sınır(çizgisi)

    English-Turkish dictionary > border

  • 10 Arm

    Arm <-(e) s, -e> m
    1) ( Körperteil) kol;
    \Arm in \Arm gehen kol kola gitmek;
    jdn in die \Arme nehmen birini kollarının arasına almak, birini kucaklamak;
    jdn mit offenen \Armen aufnehmen birine kollarına açmak;
    jdn auf den \Arm nehmen ( fig) birini kafa kola [o gır gıra] almak, biriyle dalga [o matrak] geçmek;
    jdn unter den \Arm nehmen ( fam) birinin koluna girmek;
    jds verlängerter \Arm sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;
    jdm in die \Arme laufen birine rast gelmek;
    jdm unter die \Arme greifen birine kol kanat olmak, birine yardım etmek;
    einen langen \Arm haben kolu uzun olmak, sözü geçer olmak, nüfuzlu olmak
    2) tech kol
    3) ( eines Flusses) kol
    4) ( Ärmel) kol

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Arm

  • 11 ersehnen

    ersehnen*
    vt yürekten istemek, göreceği gelmek, özlemek, özlemini çekmek(-in);
    der lang ersehnte Augenblick uzun zamandır özlemi çekilen an

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > ersehnen

  • 12 Sinn

    Sinn <-(e) s, -e> [zın] m <- (e) s> m
    1. (Wahrnehmungs\Sinn) duyu;
    die fünf \Sinne beş duyu;
    der sechste \Sinn altıncı duygu
    1) ( Verständnis) anlayış ( für için);
    \Sinn für Humor haben espri anlayışı olmak
    2) ( Zweck) amaç;
    das ist nicht der \Sinn der Sache işin amacı bu değil;
    das hat keinen \Sinn bunun bir anlamı yok;
    ohne \Sinn und Verstand hiç düşünüp taşınmadan;
    der langen Rede kurzer \Sinn uzun lafın [o sözün] kısası
    3) ( Bedeutung) anlam, mana;
    im wörtlichen \Sinn kelimenin tam anlamıyla;
    im übertragenen \Sinn mecazî anlamda;
    im engeren/weiteren \Sinne dar/geniş anlamda;
    in wahrsten \Sinne des Wortes kelimenin tam anlamıyla
    4) ( geh) ( das Denken)
    etw kommt ihm in den \Sinn bir şey aklına gelmek;
    etw im \Sinn haben bir şey aklında olmak;
    in jds \Sinn handeln birinin düşündüğü gibi davranmak [o hareket etmek];
    von \Sinnen sein aklı başında olmamak;
    mir steht der \Sinn nicht nach Fernsehen canım televizyon seyretmek istemiyor;
    schlag dir das aus dem \Sinn! bunu aklından çıkar!;
    aus den Augen, aus dem \Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Sinn

  • 13 امتد

    اِمْتَدَّ
    1. sünmek
    2. sermek
    3. serilmek
    4. uzamak
    5. dallanmak
    Anlamı: yayılmak, genişlemek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > امتد

  • 14 تبسط

    تَبَسَّطَ
    1. uzamak
    2. sadeleşmek
    Anlamı: yalınlaşmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تبسط

  • 15 تبطح

    تَبَطَّحَ
    uzamak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تبطح

  • 16 ترامى

    تَرَامَى
    uzamak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > ترامى

  • 17 توسع

    I
    تَوَسَّعَ
    uzamak
    II
    تَوَسُّع
    genişlik

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > توسع

  • 18 خور

    I
    خَوَر
    1. körelme
    Anlamı: bir organın beslenemeyerek küçülmesi, dumur
    2. hâlsizlik
    Anlamı: halsiz olma durumu, takatsızlık
    3. güçsüzlük
    4. dermansızlık
    Anlamı: güçsüzlük, bitkinlik
    5. zayıflık
    6. zafiyet
    Anlamı: arıklık, zayıflık, güçsüzlük
    7. bitkinlik
    8. cılızlık
    II
    خَوِرَ
    1. durgunlaşmak
    Anlamı: durgun olmak
    2. sakinleşmek
    Anlamı: yatışmak, durgun duruma gelmek
    خَوْر
    1. koyak
    Anlamı: iki dağın arasında kalan büyük çukur, vadi
    2. dere
    3. körfez
    4. koy
    5. vadi
    6. haliç
    Anlamı: koy, körfez

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > خور

  • 19 كسل

    I
    كَسَل
    1. haylazlık
    2. uyuşukluk
    3. miskinlik
    Anlamı: uyuşuk, tembel duruma gelmek
    II
    كَسِل
    1. haylaz
    Anlamı: aylaklık eden, tembel
    2. hımbıl
    Anlamı: uyuşuk, tembel
    3. miskin
    4. lök
    Anlamı: ağır, hantal olan
    5. gayretsiz
    Anlamı: çalışmayan, çaba göstermeyen kimse
    6. külkedisi
    Anlamı: uyuşuk, miskin
    7. uyuntu
    Anlamı: uyuşuk, tembel
    8. tembel
    9. üşengeç
    Anlamı: çok üşenen, tembel olan kimse, üşengen
    10. avanak
    11. uyuşuk
    Anlamı: gevşek, tembel, sünepe
    كَسِلَ
    1. hamlamak
    2. tembelleşmek
    Anlamı: tembel olmak
    3. üşenmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > كسل

  • 20 rally

    toplanti, miting; otomobil yarisi, ralli; (tenis) uzun sayi mücadelesi; (belirli bir amaç) bir araya gelmek, bir araya toplanmak; bir araya getirmek; iyilesmek, düzelmek, toparlanmak; eglenmek, takilmak, dalga geçmek, alay etmek

    English to Turkish dictionary > rally

См. также в других словарях:

  • yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek — uzun sürmüş bir işi bitirmek üzere olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • TATAVÜL — Uzun olmak. * Büyüklenmek, kibirlenmek. * Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • dil — 1. is. 1) Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç 2) Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • uzamak — nsz 1) Uzun duruma gelmek, boyu büyümek Kısa boylu Japon cinsi bile sporla üç parmak uzadı. A. Haşim 2) Çok zaman tutmak, uzun sürmek Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet değil! S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler uzun uzadıya …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bel — 1. is., Far. bel Toprağı aktarmaya veya işlemeye yarayan, uzun saplı, ayakla basılacak yeri tahta, ucu sivri kürek veya çatal biçiminde bir tarım aracı Birleşik Sözler çatal bel Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller bel bellemek 2. is., anat. 1)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çatmak — i, ar 1) Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var. F. R. Atay 2) Kereste vb.ni birbirine tutturmak 3) Bir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dikilmek — 1. nsz 1) Dikme (I) işi yapılmak Buraya anıt dikilecek. Bahçeye ağaçlar dikildi. 2) Dik duruma gelmek 3) Ayakta durmak Hissem neyse ben de isterim diye karşıma dikilmez mi? H. Taner 4) Göz belli bir noktaya uzun süre bakmak Gözlerime dikilen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yanaşmak — e 1) Bir şeyin, bir kimsenin yanına gelmek Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım. F. R. Atay 2) Vapur, kayık vb. kıyıya varmak Günün birinde kocaman bir motor Santa Maria ya yanaştı, içinden çıkan bir subay muhafızlarla uzun uzun görüştü. R. H …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»