-
1 سورة
sure -
2 مهلة
مُهْلَة1. önel2. vade3. mehil4. zaman aşımıAnlamı: süre aşımı, müruruzaman5. mühlet -
3 مدة
Iمُدَّة1. mehil2. müddetAnlamı: süre3. süreAnlamı: zaman aralığıIIمِدَّة1. irin2. cerahatAnlamı: irin, yara -
4 عمر
Iعَمَر1. din2. diyanetIIعَمَرَ1. şeneltmekAnlamı: meskun kılmak2. barınmakAnlamı: yerleşmek, yaşamak için uygun şartlar bularak otumakعَمْر1. din2. diyanetIVعُمُر1. canAnlamı: yaşama, hayat2. hayatAnlamı: doğumdan ölüme kadar süre, ömür, yaşam3. dirimAnlamı: hayat, yaşamVعُمْر1. canAnlamı: yaşama, hayat2. hayatAnlamı: doğumdan ölüme kadar süre, ömür, yaşam3. dirimAnlamı: hayat, yaşam4. ömürAnlamı: yaşam, hayat -
5 مختبر
Iمُخْتَبَر1. kaşarlıAnlamı: kaşarlanmış2. bilir kişiAnlamı: belirli bir konudan iyi anlayan3. erbapAnlamı: bir işi iyi yapan kimse4. deneyimliAnlamı: deneyim kazanmış olan5. eksperAnlamı: uzman, bilirkişi6. laboratuvar7. iş yeriAnlamı: bir görevin yapıdığı yer8. kompetanAnlamı: uzman, yetkili9. tecrübeliAnlamı: tecrübesi olan10. emektarIIمُخْتَبِر1. kaşarlıAnlamı: kaşarlanmış2. bilir kişiAnlamı: belirli bir konudan iyi anlayan3. anaçAnlamı: deneyli, bilgili, kurnaz4. idmanlıAnlamı: idman yaparak çeviklik kazanan5. erbapAnlamı: bir işi iyi yapan kimse6. eksperAnlamı: uzman, bilirkişi7. lâborant8. kaşarlanmışAnlamı: tecrübesi olan9. kompetanAnlamı: uzman, yetkili10. tecrübeliAnlamı: tecrübesi olan11. emektar12. pişkinAnlamı: tecrübesi olan -
6 مدة
cerahat; irin; mehil; müddet; süre -
7 أشغل
-
8 إجازة
إِجَازَة1. dinlenceAnlamı: tatil2. tatilAnlamı: çalışmaksızın geçirilen süre3. izinAnlamı: bir şeyi yapmak için verilen ruhsat, müsaade4. müsaadeAnlamı: izin, icazet, ruhsat5. ikrarAnlamı: kabul etme, onama, ikrar6. paydosAnlamı: işi geçici olarak bırakma7. tatilAnlamı: dinlenme8. desturAnlamı: izin, müsaade -
9 إيجار
إِيجار1. kiraAnlamı: bir şeyin belli bir bedel karşılığında, bir süre için sahibi tarafından başkasına verilmesi, icar2. akarAnlamı: kiraya verilerek gelir getiren ev, akaret -
10 احتار
اِحْتارَ1. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek2. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak -
11 اختل
اِخْتَلَّ1. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak2. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek3. depreşmekAnlamı: yeniden ortaya çıkmak, nüksetmek -
12 اختلط
اِخْتَلَطَ1. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak2. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek -
13 ارتبك
اِرْتَبَكَ1. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek2. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak3. şaşmakAnlamı: hayret etmek4. depreşmekAnlamı: yeniden ortaya çıkmak, nüksetmek -
14 اضطرب
اِضْطَرَبَ1. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak2. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek -
15 اعتلج
اِعْتَلَجَ1. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek2. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak3. depreşmekAnlamı: yeniden ortaya çıkmak, nüksetmek -
16 براد
بَرَّاد1. dipfrizAnlamı: yiyecekleri çok düşük ısılarda dondurarak uzun süre saklamak için kullanılan buzdolabı2. frijiderAnlamı: buz dolabı3. soğutucu4. buzdolabı -
17 بصير
بَصِير1. uyanıkAnlamı: açık göz, becerikli, zeki2. bilir kişiAnlamı: belirli bir konudan iyi anlayan3. anaçAnlamı: deneyli, bilgili, kurnaz4. erbapAnlamı: bir işi iyi yapan kimse5. sağgörülüAnlamı: basiretli6. cingözAnlamı: açıkgöz, hiç aldatılmayan kimse7. zeyrekAnlamı: anlayışlı, uyanık, zeki olan kimse8. kafalıAnlamı: bilgili, kavrayışlı ve anlayışlı9. eksperAnlamı: uzman, bilirkişi10. âlimAnlamı: bilgin11. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi12. kompetanAnlamı: uzman, yetkili13. zekiAnlamı: anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, anlak olan kimse14. emektar15. açıkgöz16. anlayışlıAnlamı: ferasetli, izanlı, zeki olan kimse -
18 تحير
Iتَحَيَّرَ1. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak2. şaşakalmakAnlamı: şaşırmak3. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememekIIتَحَيُّرşaşalamakAnlamı: şaşırmak -
19 تخبط
تَخَبَّطَ1. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek2. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak3. sapmakAnlamı: doğruluktan ayrılmak -
20 ترجرج
تَرَجْرَجَ1. çalkalanmakAnlamı: çalkalama işine konu olmak2. donakalmakAnlamı: şaşırıp bir süre ne yapacağını, ne diyeceğini bilememek3. kalakalmakAnlamı: bir durum karşısında şaşırmak4. salınmak5. sallanmak6. zıngırdamakAnlamı: zangırdamak7. zangırdamak8. depreşmekAnlamı: yeniden ortaya çıkmak, nüksetmek
См. также в других словарях:
Sure Start — logo Sure Start is a UK Government initiative applying in England, originating with HM Treasury, with the aim of giving children the best possible start in life through improvement of childcare, early education, health and family support, with an … Wikipedia
Sure — Sure, a. [Compar. {Surer}; superl. {Surest}.] [OE. sur, OF. se[ u]r, F. s[^u]r, L. securus; se aside, without + cura care. See {Secure}, and cf. {Assure}, {Insure}, {Sicker} sure.] 1. Certainly knowing and believing; confident beyond doubt;… … The Collaborative International Dictionary of English
Sure (riviere) — Sûre (rivière) Sûre La Sûre à Echternach au Luxembourg. Caractéristiques Longueur 206 km Bassin … Wikipédia en Français
sure — [shoor] adj.. surer surest th [OFr .seur < L securus: see SECURE] 1. Obs. secure or safe 2. that will not fail; always effective [a sure method] 3. that can be relied upon; trustworthy [a sure friend] … English World dictionary
sure — ► ADJECTIVE 1) completely confident that one is right. 2) (sure of/to do) certain to receive, get, or do. 3) undoubtedly true; completely reliable. 4) steady and confident. ► ADVERB informal ▪ certainly … English terms dictionary
Sure — or SURE may refer to: * sure as probability, see certainty * Sure (brand), the brand by Unilever * Sure, a telephone company operating in the British Crown dependencies * Sure, a Chilean based film company * Stein s unbiased risk estimate (SURE) … Wikipedia
sure — sure, surely 1. In all parts of the English speaking world, surely is the dominant form in the meaning ‘in a sure or certain manner’ (slowly but surely) and in the use inviting or presupposing agreement (Surely that can t be right). In BrE, sure… … Modern English usage
sure-footed — [shoor′foot′id] adj. 1. not likely to stumble, slip, or fall 2. not likely to err; skillful, competent, etc.: Also written surefooted sure footedly adv. sure footedness n. * * * sure foot·ed or sure·foot·ed ( … Universalium
Sure — Sûre Cette page d’homonymie répertorie les différents sujets et articles partageant un même nom. Sûre est le féminin de l adjectif sûr qui peut être employé pour qualifier ce qui a rapport à la sûreté. Depuis les rectifications orthographiques de … Wikipédia en Français
Sure canción — Saltar a navegación, búsqueda «sure» Sencillo de Every Little Thing del álbum eternity Publicación 16 de febrero, 2000 Formato Maxi single … Wikipedia Español
sure — c.1300, safe, secure, later mentally certain (mid 15c.), from O.Fr. sur, seur safe, secure, from L. securus free from care, untroubled, heedless, safe (see SECURE (Cf. secure)). Pronunciation development followed that of SUGAR (Cf. sugar). As an… … Etymology dictionary