-
1 ters
"1. reverse or back (of something); opposite or other side, edge, or end: kumaşın tersi the other side of the fabric. 2. converse, inverse, or opposite (of something). 3. blunt edge (of a cutting implement). 4. prov. feces, excrement; dung; turd. 5. inverted; turned inside out. 6. math. opposite (angle). 7. wrong or opposite (direction, road). 8. bad-tempered, peevish, cantankerous, ornery; cross-grained. 9. perverse, wrong-headed, contrary. 10. sharp, short, brusque, curt, or cross (answer, word). 11. wrong, completely inappropriate (job, plan, idea). 12. backwards, in the opposite direction; in the wrong direction. 13. inside out; back to front; upside down. 14. sharply, brusquely, curtly, or crossly. - anlamak /ı/ to misunderstand, misinterpret. - bakmak /a/ to look sourly or hostilely at (someone). -ine çevirmek /ı/ 1. to turn (something) inside out. 2. to invert. 3. to spoil (something that´s been going well). -i dönmek 1. to lose one´s bearings. 2. to get angry, get riled. -ine dönmek (for something that´s been going well) to take a bad turn, start going wrong. - düşmek /a/ to run counter to, go against. - gelmek /a/ (for something) to seem wrong or completely inappropriate to (someone). - gitmek to go wrong, turn out badly. -inden okumak /ı/ to misread, misinterpret, misunderstand. - orantı math. inverse proportion. - pers olmak 1. to fall flat on one´s face. 2. to become very downcast, get very down in the mouth. - tarafından kalkmak to get up on the wrong side of the bed, be in a bad mood. - ters bakmak /a/ to look daggers at (someone). - yüzüne dönmek to go back, return. - yüzü geri dönmek to come/go back empty-handed."
См. также в других словарях:
pot gelmek — (iş) sonu iyi olmamak, ters gelmek İşlerin doğru gitmeyen, pot gelen yerleri çok ise de sorulunca söylenecek karşılıklar bulunmuştu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
aykırı düşmek — uygun gelmemek, ters gelmek, ters düşmek Yüzük ona biraz aykırı düşen bir parlaklıkla parmağında parlıyordu. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
arka — is. 1) Bir şeyin temel tutulan yüzünün tam ters yanı, ön karşıtı Evin arkasında bahçe var. 2) Bir şeyin sırt durumunda olan yüzeyi Çocuğun arkası ağrıyormuş. 3) Geri kalan bölüm, kısım Masalın arkası. Yazının arkası. 4) Art, peş 5) Otururken… … Çağatay Osmanlı Sözlük
diklenmek — nsz Birine karşı ters bir davranışta bulunmak, karşı gelmek, kafa tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikleşmek — nsz 1) Dik duruma gelmek 2) mec. Birine karşı ters tutum içine girmek, karşı durmak Fen şubesi şefi birden dikleşti. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulak — 1. is., ğı, anat. 1) Başın her iki yanında bulunan işitme organı Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. H. C. Yalçın 2) anat. Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü Elleriyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük