-
21 харпăр хăй
kendisi -
22 özü
kendisi -
23 itself
kendisi, kendi -
24 oneself
kendisi, kendi kendine -
25 herself
kendisi -
26 himself
kendisi -
27 itself
kendisi -
28 thing in itself
kendisi -
29 asıl
1. أرومة [أَرُومَة]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı2. أصل [أَصْل]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı3. أم [أُمّ]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı4. دابر [دابِر]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı5. سبر [سِبْر]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı6. شأفة [شَأْفَة]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı7. عرق [عِرْق]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı8. مأتى [مَأْتًى]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı9. مأخذ [مَأْخَذ]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı10. مصدر [مَصْدَر]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı11. معين [مَعِين]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı12. منبت [مَنْبِت]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı13. منبع [مَنْبَع]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı14. منشأ [مَنْشَأ]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı15. عنصر [عُنْصُر]Anlamı: bir şeyin kendisi, kök, kaynak, örnek ve kopya karşıtı -
30 herself
pron. kendisi, kendi, kendine, kendini, bizzat, kendinde* * *kendisi* * *1) (used as the object of a verb or preposition when a female person or animal is the object of an action she performs: The cat licked herself; She looked at herself in the mirror.) kendisi, kendi2) (used to emphasize she, her, or the name of a female person or animal: She herself played no part in this; Mary answered the letter herself.) kendi başına3) (without help etc: She did it all by herself.) kendi, kendisi -
31 himself
pron. kendi, kendine, kendisi, kendini, kendisini, bizzat, kendinde* * *kendisi* * *1) (used as the object of a verb or preposition when a male person or animal is the object of an action he performs: He kicked himself; He looked at himself in the mirror.) kendisi, kendi2) (used to emphasize he, him or the name of a male person or animal: John himself played no part in this.) kendi başına3) (without help etc: He did it himself.) kendi, kendisi -
32 itself
pron. kendi, kendini, kendisi, bizzat, sadece* * *kendisi* * *1) (used as the object of a verb or preposition when an object, animal etc is the object of an action it performs: The cat looked at itself in the mirror; The cat stretched itself by the fire.) kendi, kendisi, kendisini2) (used to emphasize it or the name of an object, animal etc: The house itself is quite small, but the garden is big.) kendi, bizzat, bizzat kendi3) (without help etc: `How did the dog get in?' `Oh, it can open the gate itself.') kendi başına, kendisi, kendi kendine -
33 çekici
1. أخاذ [أَخَّاذ]Anlamı: kendisi için eğilim uyandıran, cazibeli, alımlı2. جاذب [جَاذِب]Anlamı: kendisi için eğilim uyandıran, cazibeli, alımlı3. جذاب [جَذَّاب]Anlamı: kendisi için eğilim uyandıran, cazibeli, alımlı4. خلاب [خَلَّاب]Anlamı: kendisi için eğilim uyandıran, cazibeli, alımlı -
34 сам
само́, са́ми1) kendi; kendi kendine, kendi başına, kendiliğindenон сам упа́л — kendi düştü
я сам пое́ду — kendim gideceğim
хо́чешь, сам попро́буй / испро́буй — istersen sen dene
ты сам во всём винова́т — kabahat hep sende
больно́й сам попроси́л есть — hasta kendiliğinden yemek istedi
ребёнок до́лжен одева́ться сам — çocuğun kendi kendine giyinmesi gerek
он сам научи́лся игра́ть на скри́пке — kemanı kendi kendine öğrendi
он сам не зна́ет, что де́лает / твори́т — yaptığını bilmiyor
сам того́ не замеча́я — kendi dahi farkında olmadan
дверь сама́ откры́лась — kapı kendiliğinden açıldı
населе́ние самой Москвы́ — asıl Moskova'nın nüfusu
вы из самого́ Ки́ева? — Kiev'in içinden misiniz?
э́то опрове́ргнуто само́й жи́знью — bu bizzat hayat tarafından yalanlandı
угрожа́ть самому́ существова́нию челове́чества — insanlığın bizzat varlığını tehdit etmek
переда́шь письмо́ самому́ дире́ктору — mektubu müdürün kendisine vereceksin
2) ta kendisi; timsaliэ́то - сама́ и́стина — bu, gerçeğin ta kendisi
он - сама́ ве́жливость — nezaketin timsalidir
••сам по себе — ( самостоятельно) kendi başına / kendine; ( как таковой) başlı başına
быть сами́м собо́й — kendi kendisi olmak
э́то уж само́ собо́й — orası şüphesiz
-
35 selbst
selbst [zɛlpst]ich/sie/wir \selbst kendim/kendisi/kendimiz;Fritz hat es \selbst gesagt bunu Fritz kendisi söyledi;das versteht sich von \selbst bu kendiliğinden anlaşılıyor;sie denkt nur an sich \selbst o yalnız nefsini [o kendisini] düşünür;er kam ganz von \selbst kendiliğinden geldi;eine Sache um ihrer \selbst willen tun bir işi amaç olmadan, sırf kendisi için yapmak;er ist die Güte \selbst o, iyiliğin ta kendisidir\selbst wenn er geht gitse bile -
36 kendi
1.kendin daha iyi bilirsin! — тебе́ видне́е!
bu işi kendin yapabilirsin — э́то ты мо́жешь сде́лать сам
kendi[si] — он сам
kendisine her şey anlatmalı — ну́жно всё объясни́ть ему́ самому́
kendine güveniyor — он наде́ется на [самого́] себя́
kendimiz — мы са́ми
kendimiz görmeliyiz — мы са́ми должны́ уви́деть
kendiniz — вы са́ми
kendiniz sebep oldunuz — вы са́ми ста́ли причи́ной
kendileri — они́ са́ми
2.kendiler evde yoklar mı? — что их сами́х нет до́ма?
свой, со́бственныйkendi evim — мой со́бственный дом
kendi işini kendisi yapsın — свою́ рабо́ту пусть он сам де́лает
••- kendini alamakkendi düşen ağlamaz — погов. упа́вший сам - не пла́чет
- kendini ateşe atmak
- kendini atmak
- kendini beğenmek
- kendini bırakmak
- kendini bilmek
- kendini bildim bileli
- kendini bir şey sanmak
- kendini bir yerde bulmak
- kendini bulmak
- kendini dar atmak
- kendi derdine düşmek
- kendini dinlemek
- kendini derhem derhem satmak
- kendinden geçmek
- kendine gelmek
- kendi göbeğini kendi kesmek
- kendi havasında gitmek
- kendi havasında olmak
- kendini kapıp koyvermek
- kendini kaptırmak
- kendini kaybetmek
- kendi kendine
- kendi kendine konuşmak
- kendi kendine yanma
- niçin böyle kendi kendine yürüyorsun?
- kendi kendini yemek
- kendi kuyusunu kendi kazamak
- kendini naza çekmek
- kendinde olmamak
- kendi payıma
- kendi payıma ben bu işi doğru bulmuyorum
- kendini sıkmak
- kendini tartmak
- kendini toparlamak
- kendini toplamak
- kendini tutmak
- kendini vermek
- kendi yağıyla kavrulmak
- kendine yedirememek
- kendine yontmak -
37 oneself
pron. kendine, kendisi, kendi, kendi kendini, kendini* * *kendi kendine* * *1) (used as the object of a verb, the subject of which is one: One should wash oneself every morning.) kendine, kendisine2) (used in emphasis: One always has to do these things oneself.) kendi, kendisi -
38 kendi
I adj eigen\kendi ekseni etrafında dönmek sich um die eigene Achse drehen\kendi evim mein eigenes Haus\kendi kabuğuna çekilmek ( fig) sich abkapseln\kendi kanatlarıyla uçmak ( fig) sein eigener Herr sein\kendi yağıyla kavrulmak ( fig) o ( fam) im eigenen Saft schmoren; ( kimseye ihtiyacı olmamak) auf eigenen Füßen stehenonu \kendi gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehenII pron sich\kendinden geçmek ( fam) ( bayılmak); in Ohnmacht fallen; ( fam) ( coşkuya kapılmak) außer sich geraten (ganz) aus dem Häuschen geraten; ( fam) ( uyuya kalmak) einnicken\kendine mal etmek sich aneignen(\kendi) \kendini aldatmak sich (selbst) betrügen\kendini asmak sich erhängen\kendini birisinin yerine koymak sich in jdn hineinversetzen\kendim ich selbst\kendin du selbst\kendine iyi bak! pass gut auf dich auf!\kendini benim yerime bir koysana! versetz dich doch mal in meine Lage hinein!bunu \kendin mi yaptın? hast du das selbst gemacht?bunu \kendisi yapsın er soll das selbst machenel için çukur [o kuyu] kazan, \kendisi içine düşer ( prov) wer andern eine Grube gräbt, fällt selbst hinein -
39 soi-même
-
40 düzmek
- er -i1) располага́ть в определённом поря́дке; систематизи́роватьçeyiz düzmek — собира́ть прида́ное
takım düzmek — набира́ть компле́кт
2) составля́ть, сочиня́ть (музыку, стихотворение и т. п.)şarkı düzmek — сочиня́ть пе́сню
3) перен. приду́мать, сочини́тьbu haberi kendisi düzmüştür — э́ту но́вость он сам приду́мал
hile düzmek — стро́ить ко́зни, плутова́ть
yalan düzmek — сочиня́ть небыли́цы
См. также в других словарях:
ta kendisi — (ta kısa söylenir) o kimse, tastamam kendisi … Çağatay Osmanlı Sözlük
el için kuyu kazan, evvela kendisi düşer — başkasına tuzak hazırlayan kimse, bu tuzağa ondan önce kendisi düşer anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazdığı çukura (veya kuyuya) kendisi düşmek — başkası için hazırladığı kötülüğe kendi uğramak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gelin altın taht getirmiş, çıkmış kendisi oturmuş — toplum içine giren bir kimsenin kendi kullanacağı eşyasının değerli olup olmaması başkalarını ilgilendirmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ekmek elden su gölden — kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu anlamında kullanılan bir söz Ekmek elden su gölden hazır parayla yaşayan tuzu kurular sözümüzün dışında. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arkadan söylemek — kendisi bulunmadığı bir yerde bir kimseyi çekiştirmek, dedikodusunu yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çeklnmek — kendisi için kitaba nokta koymak II, 149 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
elgenmek — kendisi içln elemek I, 255 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
AN-İL-GIYAB — Kendisi yokken, gıyabında, arkadan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Bİ-Z-ZAT — Kendisi, aslında. Kendi zatı ile. Binefsihi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HÜSN-Ü BİZZAT — Kendisi bizzat güzel olan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük