-
21 tour
tur, gezi; turne; gezmek, dolasmak -
22 род
м1) soy; kuşak (-ğı) ( поколение)вести́ свой род от кого-л. — birinin soyundan olmak
из ро́да в род — kuşaktan kuşağa
у них в роду́ все бы́ли моряка́ми — onların bütün soyu sopu denizciydi
2) биол. cins3) sınıfвойска́ всех родо́в ору́жия — bütün sınıflar
вспомога́тельные рода́ войск — yardımcı sınıflar
4) bir türэ́та шко́ла - род интерна́та — bu okul bir tür yatılı okuldur
5) tür, çeşit (-di), cinsобвине́ния тако́го ро́да — bu tür / bu çeşit suçlamalar
тру́дности ино́го ро́да — başka türden / çeşitten güçlükler
6) грам. cinslikприлага́тельные сре́днего ро́да — cinsliksiz sıfatlar
••род людско́й — insan soyu cinsi
без роду, без пле́мени — ne idüğü belirsiz
так уж, ви́дно, ему́ на роду́ напи́сано — alnına böyle yazılmış
ему́ год о́т роду — bir yaşındadır
э́то бы́ло своего́ рода предисло́вие — bu bir tür / çeşit girişti
что́-нибудь в э́том роде — buna / ona yakın bir şey
-
23 sorte
n f1 tür [tyɾ]◊Il existe plusieurs sortes de fromages. — Birçok peynir türü vardır.
2 une sorte de bir tür3 en quelque sorte bir anlamda◊Il m'a en quelque sorte sauvé la vie. — Bir anlamda yaşamımı kurtardı.
4 faire en sorte que (suivi du subj.) -meyi sağlamak◊Faites en sorte que tout soit prêt. — Herşeyin hazır olmasını sağlamak.
-
24 вид
görünüş,biçim; tavır,kılık kıyafet; hal; görünüm,manzara; tip,tür,çeşit* * *I мвне́шний вид — (dış) görünüş; kılık (kıyafet) ( одежда)
с видом победи́теля — galip tavrı ile
у неё жа́лкий вид — acıklı / acınacak bir hali var
у него́ был расте́рянный вид — şaşırmış görünüyordu
2) ( состояние) halв пья́ном виде — sarhoşken, sarhoş olduğu halde
в тако́м виде тебе́ идти́ нельзя́ — bu halinle gidemezsin
их едя́т и в све́жем виде — bunlar taze iken de yenir
3) (пейзаж, перспектива) görünüş, manzaraо́бщий вид — genel görünüş
вид сбо́ку — yandan görünüş
кварти́ра с видом на́ мо́ре — deniz manzaralı daire
4) ( поле зрения) в соч.на вид у́ у кого-л. — birinin gözü önünde
скры́ться и́з виду — gözden kaybolmak
при виде опа́сности — bir tehlike görünce / görününce, tehlike karşısında
5) (ви́ды) мн. ( предположения) tahminlerвиды на урожа́и — ürün / rekolte tahminleri
••на вид ей со́рок (лет) — kırk yaşında görünüyor / gösteriyor
на вид ей лет со́рок — görünüşe göre kırklık var
на вид он моего́ во́зраста — benim yaşımda gösteriyor
э́то был симпати́чный на вид мужчи́на — sempatik görünüşlü bir erkekti o
с виду я́блоко хоро́шее — görünüşe göre / görünürde elma iyidir
в виде ша́ра — yuvarlak biçiminde
изда́ть в виде отдельной кни́ги — ayrı bir kitap halinde yayımlamak
у нас все на виду́ — gizlimiz saklımız yok
не пода́ть / не показа́ть виду — renk vermemek, belli etmemek
он вида́л виды — görmüş geçirmiş bir adamdır
име́ть в виду́ — ( подразумевать) kastetmek; ( учитывать) hesaba katmak, aklından çıkarmamak
под видом корреспонде́нта — kendisine muhabir süsü vererek, muhabir kılığına girerek
под видом кри́тики оши́бок — hataların eleştirisi kisvesi altında
под видом обеспе́чения / наведе́ния поря́дка — asayişi sağlama paravanası altında
под видом экономи́ческой по́мощи — ekonomik yardam görünüşü altında
под видом торго́вого су́дна — ticaret gemisi kisvesi altında
он сде́лал вид, что пове́рил — inanmış göründü
мы сде́лали вид, что не слы́шим — duymaz göründük
я сде́лал вид, что не по́нял — anlamazlığa vurdum
(в таки́х слу́чаях) он де́лал вид, что за́нят де́лом — iş yapıyor görünürdü
он сде́лал вид, что не узнал меня́ — beni tanımamazlıktan geldi
я то́лько де́лал вид, что пишу́ — yazmıyordum, yazarmış gibi yapıyordum
он смути́лся, но не по́дал виду — bozulduysa da belli etmedi
ни под каки́м видом — asla
II мупустить и́з виду — gözden kaçırmak
1) tip, tür, çeşit (-di)но́вые виды тка́ней — yeni kumaş tipleri
не́которые виды проду́кции — bazı ürün türleri
зи́мние виды спо́рта — kış sporları
виды люби́тельского спо́рта — amatör spor dalları
разли́чные виды спо́рта — çeşitli sporlar
оди́н из видов спо́рта — spor dallarından biri
стать национа́льным видом спо́рта — ülkenin ulusal sporu olmak
состяза́ния проводи́лись по десяти́ видам спо́рта — yarışmalar on dalda yapıldı
таки́е виды изобрази́тельного иску́сства, как жи́вопись и скульпту́ра — resim ve heykelcilik gibi sanatlar
2) биол. tür -
25 сорт
м1) çeşit, türбума́га пе́рвого со́рта — birinci hamur kağıt
мука вы́сшего со́рта — ekstra / has un
полотно́ пе́рвого со́рта — birinci kalite bez
2) çeşit (-di), cinsпшени́ца но́вого со́рта — yeni bir cins buğday
столо́вые сорта́ виногра́да — sofralık üzümler
3) разг. tür, çeşitкни́ги всех сорто́в — her tür / çeşit kitaplar
тка́ни всех сорто́в — her çeşit kumaş
лю́ди "второ́го со́рта" — ikinci sınıf insanlar
••пе́рвый сорт — разг. sıfır numara
-
26 lap
n. kucak, dizüstü etek, etek, halat, ip, tur, etap, kat, köpek maması (sulu), şapırtı, dalga sesi————————v. sarmak, dolamak, örtmek, üstüne koymak, üst üste gelmek, tur yapmak, yalayarak içmek, şapır şupur içmek, şapırdatmak, oburca yemek, yalayıp yutmak* * *1. yarışı tamamla (v.) 2. kucak (n.)* * *I [læp] past tense, past participle - lapped; verb1) (to drink by licking with the tongue: The cat lapped milk from a saucer.) (diliyle) (yalayıp) içmek2) ((of a liquid) to wash or flow (against): Water lapped the side of the boat.) şıp şıp etmek, yalamak•- lap upII [læp] noun1) (the part from waist to knees of a person who is sitting: The baby was lying in its mother's lap.) kucak2) (one round of a racecourse or other competition track: The runners have completed five laps, with three still to run.) etap, tur•- lap dog- the lap of luxury -
27 round
adj. yuvarlak, daire şeklinde, küresel, top şeklinde, tam, kesirsiz, bütün, okkalı, açık, kesin, çekinmeden, şiddetli, sert (şarap)————————adv. daire şeklinde, çepeçevre, boyunca, etrafına, öbür tarafa, bu tarafa————————n. daire, halka, çember, tur, yuvarlak şey, dizi, birbiri ardına yapılan şeyler, dilim, yaylım ateşi, tufan, raund, kanon [müz.]————————prep. çevresinde, etrafında, yakında, yakınında, hakkında, konusunda————————v. yuvarlaklaştırmak, etrafını sarmak, etrafında dönmek, etrafını dolaşmak, etrafını dolaşarak geçmek, yuvarlaklaşmak, tamamlanmak, dönmek* * *1. yuvarla (v.) 2. raund (n.) 3. yuvarlaklaş (v.) 4. yuvarlak (adj.)* * *1. adjective1) (shaped like a circle or globe: a round hole; a round stone; This plate isn't quite round.) yuvarlak2) (rather fat; plump: a round face.) şişman, dolgun, topalak2. adverb1) (in the opposite direction: He turned round.) ters yöne, geriye, arkaya2) (in a circle: They all stood round and listened; A wheel goes round; All (the) year round.) dairesel, daire şeklinde3) (from one person to another: They passed the letter round; The news went round.) elden ele4) (from place to place: We drove round for a while.) ötede beride, öteye beriye5) (in circumference: The tree measured two metres round.) çevresinde, çepeçevre6) (to a particular place, usually a person's home: Are you coming round (to our house) tonight?) (birinin) evine3. preposition1) (on all sides of: There was a wall round the garden; He looked round the room.) çevresinde, etrafında2) (passing all sides of (and returning to the starting-place): They ran round the tree.) etrafında, çevresinde3) (changing direction at: He came round the corner.) dönerek4) (in or to all parts of: The news spread all round the town.) her tarafına/yerine4. noun1) (a complete circuit: a round of drinks (= one for everyone present); a round of golf.) tam bir tur2) (a regular journey one takes to do one's work: a postman's round.) dolaşım, uğrama, tur3) (a burst of cheering, shooting etc: They gave him a round of applause; The soldier fired several rounds.) atım, el4) (a single bullet, shell etc: five hundred rounds of ammunition.) mermi, bir atımlık cephane5) (a stage in a competition etc: The winners of the first round will go through to the next.) devre, raunt, set6) (a type of song sung by several singers singing the same tune starting in succession.) kanon5. verb(to go round: The car rounded the corner.) etrafını dolaşmak, dönmek- rounded- roundly
- roundness
- rounds
- all-round
- all-rounder
- roundabout 6. adjective(not direct: a roundabout route.) dolambaçlı, kestirme olmayan- round-shouldered
- round trip
- all round
- round about
- round off
- round on
- round up -
28 Runde
Runde <-n> ['rʊndə] f1) ( Gesellschaft) topluluk, grup;sie nahmen ihn in ihre \Runde auf onu gruplarına [o aralarına] aldılarseine \Runde machen turunu atmak;eine \Runde mit dem neuen Wagen drehen yeni arabayla bir tur atmaküber die \Runden kommen ( fam) geçinip gitmek4) (Getränke\Runde)eine \Runde schmeißen herkese içki ısmarlamak -
29 ضرب
Iضَرَبَ1. hareketlenmekAnlamı: hareket kazanmak, harekete geçmek2. pataklamakAnlamı: dövmek3. vurmakAnlamı: bir şeyi bir yere hızla indirmek4. dövmekAnlamı: vurarak canını acıtmakIIضَرْب1. tip2. türAnlamı: çeşit3. neviAnlamı: çeşit, tür, cins4. çeşitAnlamı: aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerinden ayrılan yer biri, nevi5. zümreAnlamı: tür, cins6. sınıfAnlamı: kategori7. dövüşAnlamı: dövmek işi veya biçimi -
30 نوع
Iنَوْع1. tip2. neviAnlamı: çeşit, tür, cins3. türAnlamı: çeşit4. çeşitAnlamı: aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerinden ayrılan yer biri, nevi5. sınıfAnlamı: kategori6. zümreAnlamı: tür, cinsIIنَوَّعَçeşitlemekAnlamı: bir şeyin çeşidini artırmak -
31 circuit
dolasma, devir, tur; çevre; halka, daire; elektrik devresi; gezi, tur, ziyaret; ring seferi, tur; devre, çevrim -
32 виток
sarım; tur,kangal* * *м1) (один оборот чего-л.) sarım2) ( вокруг Земли) tur3) (моток проволоки и т. п.) kangal -
33 всевозможный
her tür,her çeşit* * *her tür(den), her çeşit(ten)всевозмо́жных цвето́в — her renkten
-
34 кружить
-
35 оборот
мчисло́ оборо́тов — тех. devir sayısı
соверши́ть оборо́т вокру́г Земли́ — Yer çevresinde bir tur / devir yapmak
уско́рить оборо́т капита́ла — sermayenin rotasyonunu hızlandırmak; sermayenin devir hızını artırmak
3) фин. ( торговая операция) muameleнало́г с оборо́та — muamele vergisi
внешнеторго́вый оборо́т — dış ticaret hacmi
у него́ де́ньги в оборо́те — parasını işletiyor
4) (использование, употребление) kullanmaэ́то сло́во вы́шло из оборо́та — bu kelime kullanılmaz oldu
5) в соч.серьёзный / опа́сный оборо́т собы́тий — olayların vahim bir hal alması
де́ло при́няло плохо́й оборо́т — iş fenaya sardı
6) ( обратная сторона) arka; ters yüz / tarafсмотри́ на оборо́те — lütfen çeviriniz
••оборо́т ре́чи — deyim
-
36 подобный
1) ( сходный) benzeri, gibiэ́то и ему́ подо́бные приложе́ния — bu ve benzeri öneriler
Петро́в и ему́ подо́бные — Petrov ve onun gibileri
2) ( такой) böyle(si), bunun gibi(si), bu tür(den), bu çeşit(ten)подо́бного ро́да фа́кты — böyle alaylar, bu tür olaylar
я подо́бного никогда́ не ви́дел — böylesini hiç görmedim
3) мат. benzerподо́бные треуго́льники — benzer üçgenler
••и тому подо́бное (сокр. - и т. п.) — ve benzerleri (сокр. - v.b.)
-
37 breed
n. cins, soy, nesil, tür————————v. doğurmak, çoğalmak, yavrulamak; yetiştirmek, beslemek; çiftleşmek, üretmek* * *1. besle (v.) 2. yavrula 3. cins (n.)* * *[bri:d] 1. past tense, past participle - bred; verb1) (to produce young: Rabbits breed often.) yavrulamak, üremek2) (to keep animals for the purpose of breeding young: I breed dogs and sell them as pets.) yetiştirmek, beslemek2. noun(a type, variety or species (of animal): a breed of dog.) cins, tür, soy- bred- breeding -
38 circuit
n. çember, daire çevresi; devre, dolaşıp aynı noktaya gelen yol, dolambaçlı yol, dolaşma, tur; gezici hakim; gezici dava vekili, devre [elek.], çevrim; lig; bir yönetim altındaki işletme sayısı————————v. etrafında dönmek, dolaşmak; devretmek, turneye çıkmak* * *devre* * *['sə:kit]1) (a journey or course round something: the earth's circuit round the sun; three circuits of the race-track.) devir2) (a race-track, running-track etc.) pist3) (the path of an electric current and the parts through which it passes.) devre4) (a journey or tour made regularly and repeatedly eg by salesmen, sportsmen etc.) tur• -
39 class
n. class, sınıf, derslik, grup; mevki, zümre, cins, bölüm, tür, çeşit, kalite; dershane, ders, kur, kurs, öğrenciler (aynı yıl mezun olan); mükemmellik, üstünlük, klas olma————————v. sınıflandırmak, saymak, kategorize etmek* * *1. sınıf 2. sınıflandır (v.) 3. sınıf (n.)* * *1. plural - classes; noun1) (a group of people or things that are alike in some way: The dog won first prize in its class in the dog show.) sınıf, tür, cins2) ((the system according to which people belong to) one of a number of economic/social groups: the upper class; the middle class; the working class; ( also adjective) the class system.) sınıf, tabaka3) (a grade or rank (of merit): musicians of a high class.) sınıf, derece4) (a number of students or scholars taught together: John and I are in the same class.) sınıf, dershane5) (a school lesson or college lecture etc: a French class.) ders6) ((American) a course or series of lectures, often leading to an examination.) ders, kurs2. verb(to regard as being of a certain type: He classes all women as stupid.) sınıflandırmak- class-room -
40 conducted tour
См. также в других словарях:
Tur — or TUR can stand for:* Arba ah Turim, a work of Jewish law * Tur (bean) * Turkish language (ISO 639 2 language code) * West Caucasian Tur, a species of goat * Trans urethral resection, a surgical procedure * Tur, Egypt * Tur, Iran * Tur, Kuyavian … Wikipedia
Tür — Tür: Das altgerm. Substantiv mhd. tür, ahd. turi, niederl. deur, aengl. (u Stamm) duru, schwed. dörr beruht mit verwandten Wörtern in anderen idg. Sprachen auf idg. *dhu̯ē̆r , *dhur »Tür«, vgl. z. B. griech. thýrā »Tür, Torflügel« und lit.… … Das Herkunftswörterbuch
Tür — Sf std. (8. Jh.), mhd. tür(e), ahd. turi, tür, as. duri Stammwort. Aus g. * dur Tür , das meist im Dual, später im Plural erscheint, der dann im Deutschen in einen neuen Singular umgedeutet wird. Auch in gt. daurons Pl., anord. dyrr n. Pl., ae.… … Etymologisches Wörterbuch der deutschen sprache
Tür — die; , en; von Tür zu Tür; du kriegst die Tür nicht zu! (umgangssprachlich für das ist nicht zu fassen!) … Die deutsche Rechtschreibung
Tür — [Basiswortschatz (Rating 1 1500)] Bsp.: • Es ist jemand an der Tür. • Es gibt einen Kratzer an der Tür meines Wagens. • Öffne bitte die Tür … Deutsch Wörterbuch
tur´id|ly — tur|bid «TUR bihd», adjective. 1. not clear; cloudy; muddy: »a turbid river. 2. thick; dense; dark: »turbid air or smoke. 3. Figurative … Useful english dictionary
tur — sb., en, e, ene; tur og retur (jf. tur retur) … Dansk ordbog
Tur — Tur, n. [Pol.] (Zo[ o]l.) The {urus}. [1913 Webster] … The Collaborative International Dictionary of English
Tür — Tür, Verschlußvorrichtung einer Durchgangsöffnung in einer Wand; auch diese Öffnung selbst. Die ältesten Türen geschichtlicher Zeit bestanden aus Holz und waren zum Schutz gegen Zerstörung oft mit Metallblechen verziert oder ganz bekleidet.… … Meyers Großes Konversations-Lexikon
ţur — interj. (var.) Zur. Trimis de tavi, 03.03.2009. Sursa: DER ţur interj. Trimis de siveco, 10.08.2004. Sursa: Dicţionar ortografic … Dicționar Român
Tur — Tur, Ture Peut être un nom correspondant au toponyme préroman tur (= colline). Peut être aussi un nom de personne d origine germanique, Thuro, de sens obscur … Noms de famille