-
1 go to pot
suya düşmek -
2 go to pot
suya düşmek -
3 fizzle out
suya düşmek, boşa çıkmak* * *sön* * *(to fail, to come to nothing: The fire fizzled out.) sonu fos çıkmak -
4 go phut
suya düşmek, tamamen bozulmak, mahvolmak -
5 go phut
suya düşmek, tamamen bozulmak, mahvolmak -
6 fall short
suya düsmek, beklenen sonucu vermemek -
7 fall through
suya düsmek, basarisiz olmak, yarim kalmak -
8 go up in smoke
suya düsmek, duman olmak, uçup gitmek -
9 проваливаться
несов.; сов. - провали́ться1) ( падать) düşmek; batmakпровали́ться в я́му — çukura düşmek
провали́ться по по́яс в во́ду — yarı beline kadar suya batmak
мы шли, прова́ливаясь в снег — karlara bata çıka ilerliyorduk
2) çökmek, göçmekкры́ша провали́лась — dam göçtü / çöktü
у него́ щеки провали́лись — avurdu avurduna çöktü
3) (о плане и т. п.) suya düşmek4) ( на экзамене) çakmak, takmakпровали́ться по исто́рии — tarihten çakmak
5) ( исчезать) kaybolmak, sır olmak, sır olup gitmekне сквозь зе́млю же он провали́лся! — yer yarılıp da içine girmedi ya!
••от стыда́ я гото́в был сквозь зе́млю провали́ться — utancımdan yerin dibine / yere geçiyordum
-
10 flop
adv. cup diye, şlap diye————————interj. cup, şlap————————n. cup sesi, düşme, suya düşme, yatak, uyuyacak yer————————v. düşüvermek, yığılmak, suya düşmek, çırpınmak, cup diye düşmek, başarısızlığa uğramak, fiyasko ile sonuçlanmak, düşürmek* * *1. çırpın (v.) 2. çarpma sesi (n.)* * *[flop] 1. past tense, past participle - flopped; verb1) (to fall or sit down suddenly and heavily: She flopped into an armchair.) çöküvermek, yığılmak2) (to hang or swing about loosely: Her hair flopped over her face.) dökülmek, düşmek3) ((of a theatrical production) to fail; to be unsuccessful: the play flopped.) tutulmamak, tutmamak2. noun1) ((a) flopping movement.) sallanma, sarkma2) (a failure: The show was a complete flop.) başarısızlık, fiyasko•- floppy- floppy disk -
11 лопаться
kopmak,çatlamak,patlamak; suya düşmek* * *1) kopmak; çatlamak ( трескаться); patlamak ( разрываться)струна́ ло́пнула — tel koptu / kopuktur
стака́н ло́пнул — bardak çatladı
нары́в ло́пнул — çıban patladı
2) перен. suya düşmek; topu atmak ( о банке)э́то де́ло ло́пнуло — bu iş suya düştü
э́та у́тка бы́стро ло́пнула — bu balon çabuk söndü
••он ло́пнет от за́висти — hasedinden çatlayacak
у неё ло́пнуло терпе́ние — sabrı tükendi / taştı
-
12 collapse
n. çökme, yıkılma, çöküntü, yığılma; suya düşme; başarısızlık; çöküş, düşüş, kolaps————————v. çökmek, düşmek, yıkılmak, portatif olmak; suya düşmek, başarısız olmak; bozulmak; cesaretini yitirmek; ciğerlerine hava gitmemek* * *1. göç 2. kollaps 3. çök (v.) 4. çökme (n.)* * *[kə'læps]1) (to fall down and break into pieces: The bridge collapsed under the weight of the traffic.) çökmek2) ((of a person) to fall down especially unconscious, because of illness, shock etc: She collapsed with a heart attack.) yığılıp kalmak, düşüp bayılmak3) (to break down, fail: The talks between the two countries have collapsed.) kesilmek, durmak4) (to fold up or to (cause to) come to pieces (intentionally): Do these chairs collapse?) katla(n)mak• -
13 collapse
çökmek; çöktürmek; katlamak; katlanmak; basarisizliga ugramak, suya düsmek; düsmek, yigilmak, bayilmak; güçten düsmek, çökmek; yikilmak, çöküs, yikilis, çökme, yikilma; ani düsüs, yikim; basarisizlik; güçten düsme -
14 Wasser
Wasser <-s, -> ['vasɐ] ntsu;kölnisch \Wasser kolonya;stehendes/fließendes \Wasser durgun/akar su;heißes/warmes/kaltes/kochendes \Wasser sıcak/ılık/soğuk/kaynar su;zu Lande und zu \Wasser karada ve suda;\Wasser lassen ( urinieren) su dökmek, işemek;\Wasser auf jds Mühle gießen ( fam) birinin ekmeğine yağ sürmek;sich über \Wasser halten ( fam) geçinip gitmek, idare etmek;ein Boot zu \Wasser lassen bir sandalı suya indirmek;etw unter \Wasser setzen bir şeyi su basmak;ins \Wasser fallen (a. fig) suya düşmek;jdm nicht das \Wasser reichen können ( fig) birinin eline su dökemez olmak, birinin kâbına varamamak, biriyle aşık atamamak;mit allen \Wassern gewaschen sein ( fam) suya götürüp susuz getirir olmak, çok kurnaz olmak;jdm das \Wasser abgraben birinin kuyusunu kazmak;da fließt noch viel \Wasser den Rhein hinunter ( fam) köprülerin altından daha çok sular geçer;das \Wasser läuft mir im Mund zusammen ( fam) ağzımın suyu akıyor, ağzım sulandı -
15 шлёпаться
несов.; сов. - шлёпнуться, однокр., разг.шлёпнуться в во́ду — cup diye suya düşmek
поду́шка шлёпнулась на́ пол — yastık pof diye yere düştü
он поскользну́лся и шлёпнулся на́земь — ayağı kaydı, yeri öptü
-
16 go by the board
denize düşmek, suya düşmek, boşa çıkmak* * *(to be abandoned: All my plans went by the board when I lost my job.) terkedilmek, bir kenara bırakılmak -
17 peter out
tükenmek, güçten düşmek, suya düşmek, benzini bitip durmak* * *tüken* * *(to come gradually to an end: As the river dried up our water-supply petered out; Their enthusiasm gradually petered out.) yavaş yavaş sona ermek -
18 рушиться
1) yıkılmak, çökmekдом ру́шится — ev çökmektedir
2) перен. kırılmak, yıkılmak; suya düşmekру́шились ста́рые тради́ции — eski gelenekler kırılıp dökülüyordu
ру́шился их духо́вный мир — onların manevi dünyası yıkılıp gitmekteydi
его́ наде́жды стали ру́шиться — onun umutları kırılmaya başladı
пла́ны ру́шились оди́н за други́м — planlar birbiri ardından suya düşüyordu
-
19 fall through
başarısız olmak, başarı kazanamamak, suya düşmek, fos çıkmak* * *suya düş* * *((of plans etc) to fail or come to nothing: Our plans fell through.) başarısızlığa uğramak -
20 бухаться
несов.; сов. - бу́хнуться, однокр., в соч.бу́хаться в во́ду — cumburlop / cumbadak suya düşmek
бу́хаться в кре́сло — koltuğa çöküvermek
См. также в других словарях:
suya düşmek — genellikle bir iş veya tasarı gerçekleşememek Dostlardan üç tanesi; otur oturduğun yerde, demiş olsalardı bizim gezi suya düşebilirdi. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
ümidi suya düşmek — umudu kalmamak Artık karşı koyma ümidi suya düşmüştü, harp her cephede kaybedilmişti. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
cemre düşmek — sıcaklık yükselmek Bugün cemre suya düştü … Çağatay Osmanlı Sözlük
su — 1. is., yu Sutaşı 2. is., yu 1) Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab Dere suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde... R. N. Güntekin 2) Bu sıvıdan oluşan kitle, deniz, akarsu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ümit — is., di, Far. umīd, ummīd Umma, beklenti, umut Büyük bir ümit, sevinç ve heyecan içinde şu mektubu yazdım. A. Gündüz Birleşik Sözler ümit dünyası ümit kapısı Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ümit bağlamak ümit bırakmak ümit etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dökülmek — nsz 1) Dökme işi yapılmak veya dökme işine konu olmak Tepesinden saçları bir hayli dökülmüştü. S. F. Abasıyanık 2) Kumaş dökümlü olmak 3) Bir işi, bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik olmak 4) e Düşmek Bizim motor ikiye bölünüp suya… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük