-
1 застуживаться
üşütmek,soğuk almak* * *несов.; сов. - застуди́тьсяüşütmek; soğuk almak -
2 holen
holen ['ho:lən]vt1) ( herbringen) getirmek; ( herbeischaffen) sağlamak, tedarik etmek; ( wegschaffen) alıp götürmek; ( einkaufen) almak; ( herausholen) çıkarmak; ( Arzt, Polizei) çağırmak;jdn aus dem Bett \holen birini yataktan kaldırmak;Luft \holen hava almak;sich eine Erkältung \holen soğuk almak;sich die Grippe/einen Schnupfen \holen grip/nezle olmak -
3 برد
Iبَرَدَ1. eğelemekAnlamı: eğe ile sürtmek2. serinlemekAnlamı: hafifçe soğumak3. soğumak4. törpülemekAnlamı: törpü ile düzeltmek5. postalamakAnlamı: postaya vermek6. üşümekAnlamı: ısı azlığı veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak7. ayazlamakAnlamı: ayazda kalıp üşümek8. titremekAnlamı: üşümekIIبَرُدَ1. serinlemekAnlamı: hafifçe soğumak2. soğumak3. ayazlamakAnlamı: ayazda kalıp üşümekبُرْد1. etol2. urbaAnlamı: giysi3. esvapAnlamı: elbise, giysi4. elbiseAnlamı: giyim5. giyecekAnlamı: giymek için kullanılan her şey, giyimIVبَرَّدَ1. üşütmekAnlamı: soğuk almak, üşüyüp hasta olmak2. soğutmakAnlamı: soğumasını sağlamak -
4 catch cold
nezle olmak, soğuk almak* * *soğuk al -
5 გაციება
f.soğuk almaki.soğuk algınlığı -
6 Erkältung
-
7 raffreddore
m soğuk algınlığı (prendere un raffreddore: soğuk almak) -
8 простужаться
несов.; сов. - простуди́ться -
9 простывать
несов.; сов. - просты́ть, разг.1) ( остывать) soğumak2) ( простуживаться) üşütmek, soğuk almak••его́ и след просты́л — sırra kadem bastı
-
10 catch one's death (of cold)
(to get a very bad cold: If you go out in that rain without a coat you'll catch your death (of cold).) kötü şekilde soğuk almak -
11 catch one's death (of cold)
(to get a very bad cold: If you go out in that rain without a coat you'll catch your death (of cold).) kötü şekilde soğuk almak -
12 be ill with a cold
v. üşütmek, soğuk almak -
13 catch a chill
üşütmek, soğuk almak -
14 catch a cold
nezle olmak, soğuk almak -
15 be ill with a cold
v. üşütmek, soğuk almak -
16 catch a chill
üşütmek, soğuk almak -
17 catch a cold
nezle olmak, soğuk almak -
18 erkälten
erkälten* [ɛr'kɛltən]vrsich \erkälten üşütmek, soğuk almak -
19 zuziehen
zu|ziehenI vt2) ( um Rat fragen) danışmak (-e)3) ( bekommen)sich dat etw \zuziehen ( Krankheit) bir şey kapmak, bir şeye tutulmak; ( Verletzung) bir yerini incitmek;sich eine Erkältung \zuziehen soğuk almak, üşütmek;4) jur celp etmek, getirtmeksie sind vor einer Woche \zuziehen bir hafta önce buraya taşındılar [o gelip yerleştiler]III vrsich \zuziehen ( Himmel) kapanmak -
20 erkälten
de soğuk almaksoğutmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
soğuk almak — üşüyerek hastalanmak, üşütmek Soğuk almak yahut hırsızlara soyulmak tehlikesi de yok. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
soğuk — sf., ğu 1) Isısı düşük olan, sıcak karşıtı Bu el soğuktu ve titriyordu. P. Safa 2) Üşütecek derecede ısısı olan Güneşli, soğuk bir gündü. S. F. Abasıyanık 3) is. Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu Karın soğuğu başka bir tür… … Çağatay Osmanlı Sözlük
almak — i, ır 1) Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) i, den Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak Çocuğu okuldan aldı. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
soğuklamak — nsz, hlk. Üşüterek hastalanmak, soğuk almak Yetmişi geçmiş, o hâline bakmadan geçende kahveye gitmiş, soğuklamış mı sana. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
üşütmek — i 1) Üşümesine sebep olmak Havanın üşütecek kadar serin olmasına göre sabah yakın. R. N. Güntekin 2) nsz Üşüyüp hasta olmak, soğuk almak 3) nsz, argo Delirmek, aklını yitirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalga — is. 1) Deniz veya göl gibi geniş su yüzeylerinde genellikle rüzgâr, deprem vb.nin etkisiyle oluşan kıvrımlı hareket Rıhtıma vuran dalgaların temposu da içimdeki ölçüye uyuyor. H. Taner 2) Sıcak, soğuk, moda için belli bir süre etkili olan dönem… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vurmak — e, ur 1) Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2) i Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük