-
1 ara söz
استطراد [اِسْتِطْراد] -
2 ağızdan lâf almak için söylenen söz
n. drawTurkish-English dictionary > ağızdan lâf almak için söylenen söz
-
3 başkası için söylenen söz
n. apostrophe -
4 başkası için söz söylemek
v. apostrophize -
5 dikkati başka yöne çekmek için söylenen söz
red herringTurkish-English dictionary > dikkati başka yöne çekmek için söylenen söz
-
6 hava
hava [xava] s\hava almak (açık \havada gezmek) frische Luft schnappen; ( umduğunu bulamamak) leer ausgehen; (içine \hava almak) Luft durchlassenlastiğe \hava basmak einen Reifen aufblasen\havadan sudan konuşmak ( fam) ins Blaue hineinreden\havaya uçurmak in die Luft sprengen\havanın gözü yaşlı es sieht nach Regen ausbugün \hava güzel es ist heute schönes Wetter3) Klima nt\hava değiştirmek das Klima ändernburanın \havası sert das Klima hier ist rauaçık \havada unter freiem Himmel6) (dans \havası) Melodie f\havası olmak Flair habenkadın güzel değil, ama \havası var die Frau ist nicht schön, aber sie hat Flairodanın öyle lüks bir \havası var( dır) ki, ... das Zimmer hat ein solches Flair von Luxus, dass...\havayı bozmak die Stimmung verderben\havasını bulmak in Stimmung kommenbu sözlerin sonu \hava! ( fam) das ist nur leeres Gerede! -
7 nişanlı
1. خاطب [خَاطِب]2. خاطبة [خاطِبَة]3. مخطوبة [مَخْطُوبَة] -
8 vaat
1. عدة [عِدَة]2. موعد [مَوْعِد]3. وعد [وَعْد] -
9 ahdetmek
1. تعاقد [تَعَاقَدَ]2. تعاهد [تَعَاهَدَ] -
10 soru
1. استفهام [اِسْتِفْهام]2. سؤال [سُؤَال] -
11 nişan
1. إشارة [إِشَارَة]Anlamı: işaret, iz, alâmet2. خطبة [خِطْبَة]3. خطوبة [خُطُوبَة]4. نيشان [نِيشان]Anlamı: kurşun, taş vb. ile vurmak için istenen hedef5. علامة [عَلَامَة]Anlamı: işaret, iz, alâmet -
12 Allah
"1. Allah, God. 2. How wonderful! Really! -ım! My God! -tan 1. luckily, fortunately. 2. from birth. - acısın. May God have pity on him./Only God can help him. - (acısını) unutturmasın. May God spare you from a greater sorrow (said when one is subjected to a great loss or grief). - adamı man of God. - akıllar/akıl fikir versin. colloq. Where is your good sense? l am surprised at you/him. -ü âlem 1. probably. 2. maybe. 3. God knows. - Allah! 1. colloq. Goodness gracious!/How strange! 2. a Turkish battle cry. - aratmasın. May God spare you from having to get along without what you now have (said when one is discontented). - artırsın. May God grant you prosperity. - aşkına! colloq. 1. For heaven´s sake. l beg you. 2. How wonderful! - bağışlasın. God bless him/her (a child, a loved one, etc.). - bana, ben de sana. colloq. I´ll pay you my debt when l can get some money. -ın belası 1. nuisance, pest. 2. pestiferous, pesky. - belanı versin/vermesin. colloq. God damn you! - belasını versin. colloq. Damn him! - beterinden esirgesin/saklasın. May God protect you/him from worse trouble. - bilir. colloq. Only God knows./It´s hard to say. - bilir.... It seems to me.... -ın bildiğini kuldan ne saklayayım? colloq. What´s the use of making a secret of it? -a bin şükür. Thank God. -ın binasını yıkmak to commit murder or suicide. - bir! By the one God! -a bir can borcu var. colloq. He has nothing so he has no scruples. - bir dediğinden başka/gayri sözüne inanılmaz. colloq. He is a habitual liar. - bir, söz bir. colloq. I give my word on it. - bir yastıkta kocatsın. May you have a happy life together (said to a newly married couple). -tan bulmak to get one´s just deserts from God. -ından bulsun. colloq. Let God punish him. - büyüktür. 1. Some day God will right the wrong that has been done to us. 2. God is sure to punish him some day for what he has done. - canını alsın/almasın. colloq. God damn you. - cezanı versin/vermesin. colloq. God damn you. -ın cezası damn, damned. -ı çok, insanı az bir yer a deserted place. - derim. colloq. All l can say is O God. - dört gözden ayırmasın. /ı/ May God save (this child) from being an orphan. - düşmanıma vermesin. colloq. I wouldn´t wish it on my worst enemy. - ecir sabır versin. May God give you/him patience (said in condolence). - eksik etmesin. May we not suffer his loss. I am very grateful for what he has done. - eksikliğini göstermesin. I am grateful for it anyway. -a emanet. May God protect him. -a emanet etmek /ı/ to leave the rest to God (said after sending off someone one has nurtured or a work one has prepared). -a emanet olun. Good-bye (said by one who is leaving). - emeklerini eline vermesin. May you enjoy the fruit of your labor. -ın emri, Peygamberin kavliyle according to the command of God and the word of the Prophet (said in asking a family for their daughter as a bride). - esirgesin/saklasın. God forbid. - etmesin. God forbid. - evi place of worship. -ın evi the heart of man. - gani gani rahmet eylesin. May God have abundant mercy upon him (said for a dead person). -ın gazabı a scourge of God. - gecinden versin. May God ordain it to be late (used when mentioning death). - göstermesin! colloq. God forbid! -ın günü every single day, every darn day (said in exasperation or impatience). - hakkı için in God´s name. -a havale etmek /ı/ to leave (punishment, revenge) to God. - hayırlı etsin. May God turn it to good. - herkesin gönlüne göre versin. May God grant the wishes of everyone. -ın hikmeti something incredible, something extraordinary, something miraculous. -ın hikmeti! colloq. Incredible!/Extraordinary!/God be praised!/It´s a miracle! - hoşnut olsun. God bless you (for your kindness to me). - ıslah etsin. May God mend his ways. -a ısmarladık. Good-bye (said by the person leaving). - için truly, to be fair. - imdat eylesin. colloq. May God help you. - (seni) inandırsın.... Believe me.... - isterse if possible, if -
13 iyi
хоро́ший хорошо́* * *1.1) врз. хоро́шийiyi adam — хоро́ший челове́к
iyi haber — до́брая весть
iyi ilâç — хоро́шее лека́рство
iyi para kazandı — он зарабо́тал прили́чные де́ньги
iyi bir konuşma — хоро́ший разгово́р
iyi yağmur yağdı — прошёл отли́чный дождь
2) здоро́выйiyimisiniz? — вы здоро́вы?
iyiyim — я здоро́в, я чу́вствую себя́ хорошо́
3) доста́точный, удовлетворя́ющий потре́бностям2. врз.süt çocuklar için iyi — молоко́ хорошо́ для дете́й
хорошо́çok iyi — о́чень хорошо́, прекра́сно
iyi konuştu — он хорошо́ говори́л
iyi ki — хорошо́, что...; повезло́, что...
iyi etmek — а) вы́лечить, исцели́ть; б) хорошо́ / пра́вильно поступа́ть; в) арго огра́бить
iyi olmak — а) выздора́вливать, поправля́ться; зажива́ть; б) подходи́ть, соотве́тствовать; в) быть уме́стным, быть к ме́сту
••iyi dost kara günde belli olur — посл. друг познаётся в беде́
iyi iş altı ayda çıkar — посл. для [осуществле́ния] хоро́шего де́ла ну́жно вре́мя
iyi söz baldan tatlıdır — посл. до́брое сло́во сла́ще мёда
- iyisi- senden iyisini bulamaz
- iyisi mi
- iyisi mi vazgeç
- iyiye çekmek
- iyi gelmek
- ilâç iyi geldi
- palto üstünüze iyi geldi
- iyi gitmek
- bu elbise size iyi gidiyor
- iyi gözle bakmamak
- iyi hoş ama...
- iyi iş doğrusu
- iyiye iyi
- kötüye kötü demek
- iyi söylemek -
14 koymak
вставля́ть класть* * *1) -i, -e ста́вить врз. помеща́ть, класть (что-л. куда-л.)kâğıdı cebine koydu — он положи́л бума́гу к себе́ в карма́н
salataya tuz koymak — посоли́ть сала́т
koltuğu köşeye koymak — поста́вить кре́сло в у́гол
mektuba tarih koydun mu? — ты поста́вил в письме́ да́ту?
2) ста́вить, назнача́ть, определя́ть [на рабо́ту]bu işe kimi koyacağız? — кого́ мы поста́вим на э́ту рабо́ту?
kızını bir bankaya koydu — он пристро́ил свою́ дочь на рабо́ту в банк
3) устана́вливать, определя́тьbütçede bu giderler için ödenek koymamışlar — в бюдже́те для э́тих расхо́дов ассигнова́ния не предусмо́трены
vergi koymak — устана́вливать нало́г
4) -i, -e допуска́ть, впуска́тьhastanın yanına kimseyi koymuyorlar — к больно́му никого́ не пуска́ют
içeri kimseyi koymayın! — никого́ не впуска́йте!
5) -i оставля́тьçocuğu aç koyma — не оставля́й ребёнка голо́дным
6) налива́тьçay koy — нале́й ча́ю
kadehlere rakı koydu — он на́ли́л в рю́мки во́дки
7) -e перен. задева́ть, огорча́ть кого; доставля́ть огорче́ние комуbu söz ona çok koymuş — э́то сло́во си́льно заде́ло его́
oğlunun ölümü ona çok koydu — смерть его́ сы́на си́льно огорчи́ла его́
••koyduğun yerde otluyor — погов. воз и [по]ны́не там
-
15 ağız
\ağız ağıza konuşmak unter vier Augen sprechenağzı kulaklarına varmak ( fam) von einem Ohr zum anderen strahlenağzından çıkmak ( söz) entfahrenağzından kaçırmak ausplaudern, sich verplappernağzını tutmak den Mund halten; ( sır vermemek) dichthaltenbirinin ağzını aramak [o yoklamak] jdn aushorchenbirinin ağzını burnunu dağıtmak jdm die Fresse polierenbirinin ağzını sulandırmak ( fam) jdm den Mund wässrig machenbirinin ağzını tıkamak ( fam) jdm das Maul stopfen\ağızlara sakız oldu sein Name war in aller Mundeelden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund lebenilk \ağızda paranın yarısını ödedi beim ersten Mal zahlte er die Hälfte des Geldesuçurumun ağzında am Rande des Abgrundes -
16 aydınlık
-
17 gem
-
18 blöf
إيهام [إِيهام] -
19 tekbir
تكبير [تَكْبِير]
См. также в других словарях:
için — e. 1) Amacıyla, maksadıyla Ukalalık yapmamak için bütün gayretine rağmen yine de o düşündüğünü yapmıştı. S. F. Abasıyanık 2) Neden ve sonuç belirten bir söz Hastanın uykuda olduğunu söylemesi sırf vakit kazanmak içindi. R. N. Güntekin 3) dan /… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz gelişi — e. Bir düşünceyi açıklamak için örnek gösterileceğinde o örneğe giriş olarak söylenen bir söz, söz gelimi, söz misali, temsil, söz temsili, örneğin, mesela, bilfarz Söz gelişi dün sırtında torbasıyla eskicilik yapan biri, bugün özel arabasıyla… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz almak — 1) konuşmak için toplantı başkanından izin almak, konuşmaya başlamak Toplantıda ilk olarak başkan söz aldı. 2) birinin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak İşimin yapılacağı konusunda bakandan söz aldım. 3) erkek tarafı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz rüşveti — is. Bir çıkar sağlamak için bir kimseyi övme Hacı Ömer, beni bir kere de bir söz rüşveti ile yemlemeye çalıştı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz kesmek — genellikle evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek O evlenmek üzere söz kesmiş, işi pişirmiş. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz kesimi — is. Gençlerin evlenmeleri için ön anlaşma yapılması, sözlenme … Çağatay Osmanlı Sözlük
hakkı için — kutsal şeyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant içmek için söylenen bir söz Tanrı hakkı için. Dinim hakkı için … Çağatay Osmanlı Sözlük
hasta ol benim için, öleyim senin için — kişi kendisi için bir fedakârlıkta bulunan kimseye karşı sırası geldiğinde daha büyük fedakârlıkta bulunur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
Allah rızası için — 1) dilencilerin para isterken söyledikleri yalvarma sözü 2) ne olursun anlamında kullanılan bir söz Allah rızası için sus! 3) karşılık beklemeksizin Ben ona Allah rızası için on gün baktım … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağlama ölü için, ağla deli için — yakınlarından biri ölenin acısı zamanla küllenir ancak bir yakını deli olanın acısı hiçbir zaman dinmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
dağ başına harman yapma, savurursun yel için, sel önüne değirmen yapma, öğütürsün el için — yapacağın iyi bir işi, sonunu hesaplamadan yapma anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük