-
1 para
де́ньги (мн)* * *1) де́ньги; моне́таpara basmak — печа́тать де́ньги, чека́нить моне́ту
para biriktirmek — копи́ть де́ньги
para bozmak — разменя́ть де́ньги
para çekmek — а) забра́ть де́ньги (из банка и т. п.); б) вымога́ть у кого-л. де́ньги
paraya çevirmek — ком. превраща́ть в де́ньги, реализова́ть акти́вы продава́ть
para çıkarmak — а) печа́тать / выпуска́ть де́ньги; б) отпра́вить де́ньги (кому-л. почтой или через банк)
para sını çıkarmak — оправда́ть расхо́ды
para çıkışmamak — не сходи́ться - с предыду́щей су́ммой ( при подсчёте)
paradan çıkmak — издержа́ться, поистра́титься
parayı denize atmak — расточа́ть, тра́тить зря, мота́ть, транжи́рить
para dökmek — потра́тить де́ньги на что
para dönmek — вести́ дела́ за взя́тку, получа́ть взя́тку
para getirmek — приноси́ть дохо́д / при́быль
para kesmek — а) печа́тать де́ньги; б) загреба́ть больши́е де́ньги, мно́го зарабо́тать
para kırmak разг. — зашиба́ть деньгу́
parasıyla rezil olmak — пропа́сть да́ром - о вло́женных / потра́ченных де́ньгах
para sızdırmak / koparmak — вымога́ть де́ньги
parasını sokağa atmak — выбра́сывать де́ньги на ве́тер
para tutmak — эконо́мить; копи́ть де́ньги
paranın üstü — сда́ча
para üstü kalsın! — сда́чи не на́до!
para yapmak — де́лать де́ньги, нажива́ть состоя́ние
para yatırmak — ком. вкла́дывать де́ньги, инвести́ровать капита́л
para yedirmek — а) зря потра́тить де́ньги; б) потра́тить де́ньги на взя́тки, дава́ть взя́тки
para yemek — а) расточа́ть / прома́тывать де́ньги; б) тра́тить казённые де́ньги, де́лать растра́ту
parasını yemek — жить за чужо́й счёт
bozuk para — ме́лочь
bu işin parasında değilim — меня́ не интересу́ет де́нежная сторона́ э́того де́ла
ufak para — ме́лкие де́ньги
2) уст. пара́ (сороковая часть куруша)••para parayı çeker — посл. де́ньги к деньга́м
- kaç para eder?parayı veren düdüğü çalar — посл. кто пла́тит [де́ньги], тот и зака́зывает му́зыку
- vaatleri kaç para eder ki!
- para etmemek
- beş para etmez
- ilâç para etmedi -
2 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
3 kalp
се́рдце (с)* * *I озвонч. -bi1) се́рдцеkalbi atmak — би́ться ( о сердце)
kalp uzmanı — кардио́лог
kalp sesleri — мед. шумы́ в се́рдце
2) разг. больно́е се́рдцеkalpten öldü — он у́мер от [боле́зни] се́рдца
kalbi var, o dağa çıkamıyor — у него́ больно́е се́рдце, он не мо́жет идти́ в го́ры
3) перен. се́рдце, душа́kalpten — от всего́ се́рдца, серде́чно
kalbini açmak — раскрыва́ть та́йну се́рдца
onda kalp denen şey yok — у него́ нет се́рдца
4) перен. се́рдце, центрTürkiye'nin kalbi Ankara — се́рдце Ту́рции - Анкара́
••- kalbini çalmakkalbi yıkmak kolay, yapmak zor — погов. разби́ть се́рдце легко́, напо́лнить се́рдце сча́стьем - непро́сто
- kalbi çarpmak
- kalbi dayanmadı
- kalbine doğmak
- kalbe dokunmak
- kalbi doldurmak
- kalbini eritmek
- kalbi ferahlanmak
- kalbi ferahlandı
- kalbine girmek
- kalbine göre
- Allah kalbine göre verdi
- kalbe işlemek
- kalp kalbe karşı
- kalbi kararmak
- kalbini kazanmak
- kalbini kırmak
- kalbiyle konuşmak
- kalbini okumak
- kalbi parçalanmak
- kalbi sızlamak
- kalbi yerinden oynamak
- kalbi yırtılmak II1) подде́льный, фальши́выйkalp altın — подде́льное зо́лото
kalp para — фальши́вые де́ньги
2) перен. лжи́выйkalp herifin biri bu — э́то настоя́щий лжец
3) никчёмныйkalp adam — никчёмный челове́к
См. также в других словарях:
para yapmak — para kazanıp biriktirmek Açıkhava da, Maksim de verdiği temsillerle kısa zamanda ün ve para yaptı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iktisat etmek (veya yapmak) — para artırmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek Biraz iktisat yapmaya mecburum. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
kara para aklamak — yasa dışı yollarla elde edilen parayı yasallaştırmak için yatırım yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
yatırım yapmak — 1) gelir amacıyla bir işe para yatırmak 2) mec. ileride bir çıkar veya kazanç sağlamak için önceden ortam hazırlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkarmak — den 1) Birinin veya bir şeyin çıkmasını sağlamak, çıkmasına sebep olmak Cebinden maroken kaplı bir defter çıkardı. Ö. Seyfettin 2) i Sonunu getirmek Bu para ile ayı çıkarırız. 3) i Anlamak, ne olduğunu bilmek, sezmek 4) i Bulmak, ortaya koymak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dökmek — i, er 1) Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek. S. F. Abasıyanık 2) Belli bir yere boşaltmak Sigara tablasını dökmek. 3) Akıtmak, düşürmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K … Çağatay Osmanlı Sözlük