-
81 okay
adj. iyi, makbul————————interj. okey, idare eder, tamam, peki, olur, oldu————————n. akey, okey, onay, tasdik, olur————————v. okeylemek, onaylamak, tasdiklemek* * *tamam* * *[ou'kei] 1. interjection, adjective, adverb(all right: Will you do it? O.K., I will; Is my dress O.K.?; That's O.K. with/by me (= I agree).) iyi, güzel, pekiyi, olur, tamam2. noun(approval: He gave the plan his O.K.) onay -
82 pass
n. giriş, geçiş, geçit, dar yol, kanal, geçiş izni, pasaport, giriş kartı, paso, izin, ruhsat, hokkabazlık, el çabukluğu, pas, geçme, kur, çalım, durum, vaziyet————————v. geçmek, geçirmek, aşmak, devretmek, vermek, uzatmak, piyasaya sürmek, pas vermek, açmak (kilit), söylemek, bildirmek, dönüşmek, dinmek, onaylanmak* * *1. geçit (n.) 2. geç (v.) 3. geçiş (n.)* * *1. verb1) (to move towards and then beyond (something, by going past, through, by, over etc): I pass the shops on my way to work; The procession passed along the corridor.) geçmek2) (to move, give etc from one person, state etc to another: They passed the photographs around; The tradition is passed (on/down) from father to son.) geçmek3) (to go or be beyond: This passes my understanding.) aşmak4) ((of vehicles etc on a road) to overtake: The sports car passed me at a dangerous bend in the road.) yetişip/sollayıp geçmek5) (to spend (time): They passed several weeks in the country.) geçirmek6) ((of an official group, government etc) to accept or approve: The government has passed a resolution.) onaylamak, kabul etmek7) (to give or announce (a judgement or sentence): The magistrate passed judgement on the prisoner.) bildirmek, açıklamak8) (to end or go away: His sickness soon passed.) geçmek9) (to (judge to) be successful in (an examination etc): I passed my driving test.) geçmek2. noun1) (a narrow path between mountains: a mountain pass.) geçit2) (a ticket or card allowing a person to do something, eg to travel free or to get in to a building: You must show your pass before entering.) izin belgesi, paso, permi3) (a successful result in an examination, especially when below a distinction, honours etc: There were ten passes and no fails.) geçme4) ((in ball games) a throw, kick, hit etc of the ball from one player to another: The centre-forward made a pass towards the goal.) pas•- passable- passing
- passer-by
- password
- in passing
- let something pass
- let pass
- pass as/for
- pass away
- pass the buck
- pass by
- pass off
- pass something or someone off as
- pass off as
- pass on
- pass out
- pass over
- pass up -
83 recognize
v. farketmek, farkına varmak, tanımak, onaylamak, ayırt etmek, kabul etmek, itiraf etmek, takdir etmek, söz hakkı tanımak* * *farkına var* * *1) (to see, hear etc (a person, thing etc) and know who or what that person, thing etc is, because one has seen or heard him, it etc before: I recognized his voice/handwriting; I recognized him by his voice.) tanımak2) (to admit, acknowledge: Everyone recognized his skill.) kabul etmek3) (to be willing to have political relations with: Many countries were unwilling to recognize the new republic.) (resmen) tanımak4) (to accept as valid, well-qualified etc: I don't recognize the authority of this court.) tanımak•- recognizably, recognisably
- recognition -
84 sanction
n. onay, izin, müsaade, yaptırım, müeyyide, yasaları çiğnemenin cezası————————v. uygun görmek, onaylamak, izin vermek* * *1. tasdik et (v.) 2. tasdik (n.)* * *['sæŋkʃən] 1. noun(permission or approval: The soldier's action did not have the sanction of his commanding officer.) resmî izin2. verb(to permit or agree to: We cannot sanction the use of force.) izin vermek -
85 set one's seal to
mühürlemek* * *(to give one's authority or agreement to: He set his seal to the proposals for reforms.) onaylamak, mühürünü basmak -
86 stamp
n. pul, posta pulu, damga, kaşe, ıstampa, marka, iz, belirti, özellik, nitelik, zımba, etki, izlenim, ayağını yere vurma, tepinme, kalıp————————v. pul yapıştırmak, pullamak, damgalamak, kaşe basmak, tepinmek, mühürlemek, basmak, bastırmak, çiğnemek, ayağını sertçe vurmak, ezmek, yok etmek, onaylamak, tasdik etmek, etiketlemek, göstermek, kanıtlamak, kazımak, işlemek* * *1. damgala (v.) 2. pul (n.)* * *[stæmp] 1. verb1) (to bring (the foot) down with force (on the ground): He stamped his foot with rage; She stamped on the insect.) ayağını yere vurmak2) (to print or mark on to: He stamped the date at the top of his letter; The oranges were all stamped with the exporter's name.) damgalamak3) (to stick a postage stamp on (a letter etc): I've addressed the envelope but haven't stamped it.) pul yapıştırmak2. noun1) (an act of stamping the foot: `Give it to me!' she shouted with a stamp of her foot.) ayağını yere vurma2) (the instrument used to stamp a design etc on a surface: He marked the date on the bill with a rubber date-stamp.) kaşe, ıstampa3) (a postage stamp: He stuck the stamps on the parcel; He collects foreign stamps.) posta pulu4) (a design etc made by stamping: All the goods bore the manufacturer's stamp.) damga, mühür• -
87 subscribe
v. imzalamak, onaylamak, altına yazmak, bağış olarak vermek, katkıda bulunmak, yatırmak, katılmak* * *abone ol* * *1) (to give money, with other people, to a charity or other cause: He subscribes to a lot of charities; We each subscribed $1 towards the present.) bağış yapmak2) ((with to) to promise to receive and pay for a series of issues of (a magazine etc): I've been subscribing to that magazine for four years.) abone olmak•- subscription -
88 sustain
v. desteklemek, taşımak, çekmek, katlanmak, uğramak, maruz kalmak, para sağlamak, geçindirmek, finanse etmek, devam ettirmek, sürdürmek, kabul etmek, onaylamak, doğrulamak, cesaret vermek, güç vermek, hakkını vererek yapmak, notayı uzatmak, iyi oynamak (rol)* * *güçlü tut* * *[sə'stein]1) (to bear (the weight of): The branches could hardly sustain the weight of the fruit.) taşımak2) (to give help or strength to: The thought of seeing her again sustained him throughout his ordeal.) güç vermek, sabır gücü vermek -
89 swear to
üzerine yemin etmek, yeminle onaylamak* * *(to make a solemn statement, with an oath, in support of: I'll swear to the truth of what he said; I think he was here this morning, but I wouldn't like to swear to it.) yemin etmek -
90 verify
v. doğrulamak, kanıtlamak, soruşturmak, onaylamak, gerçekleştirmek* * *doğrula* * *(to confirm the truth or correctness of (something): Can you verify her statement?) tasdik etmek, doğrulamak- verification -
91 vise
-
92 vouch
v. kefil olmak, garanti etmek, tanıklık etmek, doğrulamak, onaylamak* * *1) (to say that one is sure that something is fact or truth: Will you vouch for the truth of the statement?) doğrulamak2) (to guarantee the honesty etc of (a person): My friends will vouch for me.) kefil olmak•- voucher -
93 witness
n. şahit, tanık, tanıklık————————v. şahit olmak, tanık olmak, şahitlik etmek, sahne olmak, onaylamak, kabul etmek* * *tanık* * *['witnəs] 1. noun1) (a person who has seen or was present at an event etc and so has direct knowledge of it: Someone must have seen the accident but the police can find no witnesses.) şahit, tanık2) (a person who gives evidence, especially in a law court.) şahit, tanık3) (a person who adds his signature to a document to show that he considers another signature on the document to be genuine: You cannot sign your will without witnesses.) şahit, tanık2. verb1) (to see and be present at: This lady witnessed an accident at three o'clock this afternoon.) tanık/şahit olmak2) (to sign one's name to show that one knows that (something) is genuine: He witnessed my signature on the new agreement.) tanıklık yapmak•- bear witness -
94 attest
v. ispat etmek, kanıtlamak, onaylamak, doğrulamak, beyan etmek, iddia etmek, yemin ettirmek* * *1. kanıtla 2. tasdik et (v.) 3. tasdik (n.) -
95 countersign
n. onay imzası, ikinci imza, parola————————v. onaylamak* * *tasdik için imza ettir -
96 ok
interj. iyi, makbul————————n. tasdik, olur, okey, onay————————v. onaylamak, tasdiklemek, okeylemek* * *1. iyi 2. tamam -
97 reaffirm
v. tekrar doğrulamak, yeniden onaylamak, tekrar iddia etmek* * *yeniden tasdik et -
98 validate
v. geçerli yapmak, yasallaştırmak, onaylamak* * *onayla -
99 be recognizant of
v. tanımak, onaylamak -
100 give countenance to
n. desteklemek, teşvik etmek, onaylamak
См. также в других словарях:
onaylamak — i 1) Yapılan bir işi doğru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek Bu kitabın ahlak bozucu olduğunu elbet siz de onaylarsınız. S. Birsel 2) Denetlemek, doğrulamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Ahfeş — is., öz. Söylenen sözü anlamadan kafa sallayarak onaylamak anlamında Ahfeşin keçisi gibi başını sallamak deyiminde geçen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
beğenmek — i 1) İyi veya güzel bulmak Kuvvetini beğenen Murat farkına varmadan gülümsediğini neden sonra fark etti. R. H. Karay 2) nsz Benzerleri arasından birini seçip ayırmak Otellerden bir otel beğeneceğiz. R. H. Karay 3) Onaylamak, kabul etmek, tasvip… … Çağatay Osmanlı Sözlük
evetlemek — i Evet demek, onaylamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçerlemek — i Geçerliğini sağlamak, onaylamak, konfirme etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
okeylemek — i Bakınız onaylamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
onaylama — is. Onaylamak işi, tasdik, konfirmasyon … Çağatay Osmanlı Sözlük
kabul etmek (veya eylemek) — 1) bir şeye isteyerek veya istemeyerek razı olmak Kabul ettiler, meclis dağıldı. M. Ş. Esendal 2) yanına, katına almak ... beni bahçesinde çınar ve dut ağaçlarının gölgesinde kabul etti. A. Haşim 3) bir armağanı almak 4) onaylamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kavuk sallamak — (birine) bir kimseye yaranmak için onun söz veya davranışlarını uygun bulmak, onaylamak Boş bulundun, oğlum, hiç olmazsa bir iki saat kavuk sallayacaksın. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
konfirme etmek — doğrulamak, geçerlemek, onaylamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
muvafakat etmek — uygun görmek, onaylamak, kabul etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
