-
1 not all there
kaçık, deli -
2 not all there
kaçık, deli -
3 dining nook
kącik obiadowy w kuchnii -
4 bonkers
kaçik, kontak, üsütük -
5 crackpot
kaçik, çatlak, çilgin, uçuk -
6 fey
kaçik, üsütük -
7 screwy
kaçik, çatlak, üsütük; tuhaf, cins -
8 cracked
adj. çatlak, çatlamış, kaçık, kırık* * *1. çatla (v.) 2. çatlak (adj.)* * *1) (damaged by cracks: a cracked cup.) çatlak, yarık2) (crazy: She must be cracked!) deli, kaçık -
9 cuckoo
adj. çatlak, kaçık————————interj. guguk————————n. guguk kuşu, kuku; aptal, kaçık————————v. guguklamak* * *guguk kuşu* * *['kuku:]plural - cuckoos; noun(a bird, named after its call, which lays eggs in the nests of other birds.) guguk kuşu -
10 ladder
n. merdiven, portatif merdiven, basamak, çorap kaçığı, kaçık————————v. kaçmak (çorap), kaçırmak, eskitmek* * *merdiven* * *['lædə] 1. noun1) (a set of rungs or steps between two long supports, for climbing up or down: She was standing on a ladder painting the ceiling; the ladder of success.) el merdiveni, seyyar merdiven2) ((American run) a long, narrow flaw caused by the breaking of a stitch in a stocking or other knitted fabric.) çorap kaçığı, kaçık2. verb(to (cause to) develop such a flaw: I laddered my best pair of tights today; Fine stockings ladder very easily.) çorabı kaçmak -
11 nutty
adj. kaçık, deli, kafadan çatlak, çatlak, ceviz gibi, fındık dolu* * *lezzetli* * *1) (containing, or tasting of, nuts: a nutty flavour.) fındık ya da ceviz tadı olan, fındıklı, cevizli2) (a slang word for mad: He's quite nutty.) deli, kaçık -
12 run
adj. kaçak————————n. koşu, koşma, yarış, sefer, seyir, gezinti, kaçamak, talep, kaçık, çorap kaçığı, rağbet, otlak, kümes bahçesi, verim, gösterim, süre, devam süresi, sürü, balık sürüsü, çoğunluk, maden damarı, dere, çay, akış————————v. koşmak, kaçmak, tabanları yağlamak, geçip gitmek, yarışmak, yarışa katılmak, aday olmak, adaylığını koymak, gitmek (gemi), sürü halinde gitmek, işlemek, gidip gelmek (arasında), akmak, geçmek, uzanmak, sızmak, erimek, geçerli olmak, yürürlükte olmak, koşarak geçmek, aday göstermek, çarpmak, koşturmak, otlatmak, işletmek, çalıştırmak, yönetmek, kullanmak, sürmek, yayınlamak, taşımak, kaçakçılığını yapmak, göstermek (film), oynatmak* * *1. çalıştır 2. çalış (v.) 3. koşu (n.)* * *1. present participle - running; verb1) ((of a person or animal) to move quickly, faster than walking: He ran down the road.) koşmak2) (to move smoothly: Trains run on rails.) gitmek, çalışmak3) ((of water etc) to flow: Rivers run to the sea; The tap is running.) akmak, dökülmek4) ((of a machine etc) to work or operate: The engine is running; He ran the motor to see if it was working.) çalışmak, işlemek5) (to organize or manage: He runs the business very efficiently.) yönetmek, idare etmek6) (to race: Is your horse running this afternoon?) yarışmak, koşmak7) ((of buses, trains etc) to travel regularly: The buses run every half hour; The train is running late.) çalışmak, işlemek8) (to last or continue; to go on: The play ran for six weeks.) sürmek, oynamak9) (to own and use, especially of cars: He runs a Rolls Royce.) kullanmak, sürmek10) ((of colour) to spread: When I washed my new dress the colour ran.) çıkmak, boya vermek11) (to drive (someone); to give (someone) a lift: He ran me to the station.) (arabasıyla) götürmek12) (to move (something): She ran her fingers through his hair; He ran his eyes over the letter.) dolaştırmak, gezdirmek13) ((in certain phrases) to be or become: The river ran dry; My blood ran cold (= I was afraid).) olmak2. noun1) (the act of running: He went for a run before breakfast.) koşma, koşu2) (a trip or drive: We went for a run in the country.) gezi, dolaşma3) (a length of time (for which something continues): He's had a run of bad luck.) süre, dönem4) (a ladder (in a stocking etc): I've got a run in my tights.) kaçık5) (the free use (of a place): He gave me the run of his house.) kullanma6) (in cricket, a batsman's act of running from one end of the wicket to the other, representing a single score: He scored/made 50 runs for his team.) sayı7) (an enclosure or pen: a chicken-run.) çevrili açık alan•- runner- running 3. adverb(one after another; continuously: We travelled for four days running.) üst üste- runny- runaway
- rundown
- runner-up
- runway
- in, out of the running
- on the run
- run across
- run after
- run aground
- run along
- run away
- run down
- run for
- run for it
- run in
- run into
- run its course
- run off
- run out
- run over
- run a temperature
- run through
- run to
- run up
- run wild -
13 whacky
adj. güvenilmez, kaçık, kaçık [arg.], saçma -
14 whacky
adj. güvenilmez, kaçık, kaçık [arg.], saçma -
15 balmy
adj. sıcacık ve hoş (rüzgâr vb.); hoş kokulu; huzur veren, dinlendirici; çatlak (Argo), kaçık* * *1. sıcacık 2. yumuşak* * *adjective ferahlatıcı, dinlendirici -
16 batty
adj. deli, kaçık, çatlak, üşütük (Argo)* * *deli* * *adjective (crazy: a batty old man.) çılgın, çatlak -
17 crackers
-
18 fantastic
adj. harika, şahane, olağanüstü, hayali, fantastik, gülünç, kaçık, saçma, garip, inanılmaz, acayip, çok büyük* * *olağanüstü* * *[fæn'tæstik]1) (unbelievable and like a fantasy: She told me some fantastic story about her father being a Grand Duke!) inanılmaz, hayret verici2) (wonderful; very good: You look fantastic!) çok güzel, şahane -
19 leak
n. sızıntı, sızma, kaçak————————v. sızmak, kaçak yapmak, akmak, sızıntı yapmak, sızdırmak* * *1. sız (v.) 2. sızıntı (n.) 3. sızdır (v.) 4. kaçak (n.)* * *[li:k] 1. noun1) (a crack or hole through which liquid or gas escapes: Water was escaping through a leak in the pipe.) çatlak, yarık2) (the passing of gas, water etc through a crack or hole: a gas-leak.) sızıntı, akıntı, kaçık3) (a giving away of secret information: a leak of Government plans.) sızdırma, sızıntı2. verb1) (to have a leak: This bucket leaks; The boiler leaked hot water all over the floor.) akıtmak, sızdırmak2) (to (cause something) to pass through a leak: Gas was leaking from the cracked pipe; He was accused of leaking secrets to the enemy.) sız(dır)mak, kaç(ır)mak•- leakage- leaky -
20 loony
См. также в других словарях:
kącik — {{/stl 13}}{{stl 8}}rz. mnż IIa, D. a {{/stl 8}}{{stl 20}} {{/stl 20}}{{stl 12}}1. {{/stl 12}}{{stl 7}}zdr. od rz. kąt w zn. 1.: Przysiadła przestraszona w kąciku sali; w zn. 3.: Znaleźli w końcu miły kącik dla siebie; w zn. 4.: Ustronny,… … Langenscheidt Polski wyjaśnień
kačik — kàčik m <N mn ici> DEFINICIJA bot., v. geranij … Hrvatski jezični portal
kącik — m III, D. a, N. kącikkiem; lm M. i zdr. od kąt a) w zn. 2: Kącik pokoju. Kąciki oczu, ust. Siedzieć, stać w kąciku. ◊ Zajrzeć w każdy kącik «w gospodarstwie dopilnować wszystkiego, utrzymywać w porządku» b) w zn. 3: Mieć własny kącik … Słownik języka polskiego
kaçık — sf., ğı 1) Bir yana kaçmış, kaymış 2) İlmeği kaçmış (çorap vb.) 3) is. Çorabın ilmeği kaçmış yeri 4) mec. Bazı davranışları dengesiz olan, zıvanasız Bu köşkün perileri de kaçık galiba. H. R. Gürpınar Birleşik Sözler kaçık öz tatlı kaçık … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaçık öz — is., bit. b. Uygun olmayan ortamda büyüme sonucu ağaç özünün ortadan kaçık biçimde oluşması … Çağatay Osmanlı Sözlük
kacík — a m (ȋ) v latinskoameriškem okolju 1. nav. slabš. vaški bogataš: biti odvisen od kacika 2. v indijanskem okolju, nekdaj (plemenski) poglavar: njegov prednik je bil kacik … Slovar slovenskega knjižnega jezika
Kącik, Łódź Voivodeship — Infobox Settlement name = Kącik settlement type = Village total type = image shield = subdivision type = Country subdivision name = POL subdivision type1 = Voivodeship subdivision name1 = Łódź subdivision type2 = County subdivision name2 =… … Wikipedia
Kaçik Düsmani — Voir La Chambre de mariage … Dictionnaire mondial des Films
tatlı kaçık — is., ğı Tatlı bela … Çağatay Osmanlı Sözlük
uçuk kaçık — sf., ğı Deli dolu … Çağatay Osmanlı Sözlük
La Chambre de mariage — Kaçik Düsmani Drame de Bilgé Olgaç, avec Perihan Savaç, Halil Ergün, Mesut Engin, Ismet Ay. Pays: Turquie Date de sortie: 1984 Technique: couleurs Durée: 1 h 31 Résumé Lors d un mariage traditionnel dans une bourgade turque, une… … Dictionnaire mondial des Films
