-
1 kenar
п1.1) в разн. знач. край (чего)damın kenarı — край кры́ши
köy kenarı — окра́ина села́; око́лица
2) прям., перен. сторона́kenarda durmak — стоя́ть в стороне́ от чего
kenarda kalmak — оста́ться в стороне́ от чего
(bir) kenara çekilmek — отойти́ в сто́рону, не вме́шиваться; уйти́ в кусты́
bir kenara çekmek — отвести́ в сто́рону
bir üçgenin kenarları — сто́роны треуго́льника
3) бе́регderenin kenarları — берега́ реки́
4) кайма́, кро́мка- a kenar çekmek или -a kenar kıvırmak или -a kenar yapmak — де́лать кайму́; обшива́ть, подруба́ть
5) поля́ (тетради, книги)2.кра́йний, окра́инныйkenar bir yer — окра́ина
kenar devletler — госуда́рства-сосе́ди, грани́чащие госуда́рства
kenar mahalle — окра́инный райо́н, окра́ина (обычно населённые беднотой)
◊
kenarda köşede — в закоу́лках◊
kenarına bak bezini al, annesine bak kızını al — посл. выбира́й материа́л по кро́мке, дочь — по ма́тери -
2 kenar
край (м) окра́ина (ж)* * *1.1) врз. крайdamın kenarı — край кры́ши
köy kenarı — окра́ина села́, око́лица
orman kenarı — опу́шка ле́са
yolun kenarı — обо́чина доро́ги
2) сторона́ (положение вне чего-л.) тж. перен.kenarda durmak — стоя́ть в стороне́
kenarda kalmak — оста́ться в стороне́
bir kenara çekilmek — отойти́ [в сто́рону]
bir kenara çekmek — отвести́ [в сто́рону]
kenarda köşede — в сторо́нке
3) кайма́, кро́мкаkenar çekmek / kıvırmak / yapmak — де́лать кро́мку
4) бе́регderenin kenarları — берега́ реки́
gölün kenarı — бе́рег о́зера
5) поля́ (тетради, книги)2.кра́йний, окра́инныйkenar bir yer — окра́ина
kenar mahalle — окра́инный райо́н, окра́ина го́рода / посёлка
••- kenarin dilberi
См. также в других словарях:
kenar — is., Far. kenār 1) Bir şeyin, bir yerin bitiş kısmı veya yakını, kıyı, yaka O sırada karşı taraçadaki kadın elinde pirinç tası olduğu hâlde taraçanın kenarına kadar geldi. O. V. Kanık 2) Bir şeyi çevreleyen çizgi 3) Pervaz, çizgi, antika, baskı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
koltuk — is., ğu 1) Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer Gazetelerini bir koltuğunun altına koydu, zayıf kollarıyla kutulara sarıldı. H. E. Adıvar 2) Kol dayayacak yerleri olan geniş ve rahat sandalye Ta yan beline kadar gömüldüğü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
literature — /lit euhr euh cheuhr, choor , li treuh /, n. 1. writings in which expression and form, in connection with ideas of permanent and universal interest, are characteristic or essential features, as poetry, novels, history, biography, and essays. 2.… … Universalium
MINTAKA — (Mıntıka) Muayyen bir yer. Havali. Taraf. Kısım. Kuşak. Kenar. Yeryüzünde bir kısım. Bölge … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bucak — is., ğı 1) Kenar, köşe, yer Bunlardan sonra köşede, bucakta, kendi âleminde yaşayan Türkler vardı. Y. K. Beyatlı 2) esk. İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri, nahiye Birleşik Sözler bucak bucak dip bucak dört bucak kıyı bucak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
mezarlık — is., ğı Mezarların bulunduğu yer, kabristan, gömütlük, sinlik, tahtalıköy, mezaristan Kasabanın kenar mahallelerinden sonra bir mezarlık başlardı. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler araba mezarlığı … Çağatay Osmanlı Sözlük
su — 1. is., yu Sutaşı 2. is., yu 1) Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab Dere suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde... R. N. Güntekin 2) Bu sıvıdan oluşan kitle, deniz, akarsu… … Çağatay Osmanlı Sözlük