Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

katışıksız

  • 1 unadulterated

    katisiksiz, saf; tam, katisiksiz

    English to Turkish dictionary > unadulterated

  • 2 άκρατος

    katışıksız, halis

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > άκρατος

  • 3 رائق

    رائِق
    1. arı
    Anlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız
    2. safi
    Anlamı: katıksız, duru, temiz
    3. salt
    Anlamı: yalnız, tek, sırf
    4. saf
    Anlamı: katıksız, halis
    5. has
    Anlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf
    6. duru
    Anlamı: bulanıklığı olmayan, temiz
    7. berrak
    Anlamı: duru, temiz, aydınlık, açık

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > رائق

  • 4 صاف

    صافٍ
    1. arı
    Anlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız
    2. safi
    Anlamı: katıksız, duru, temiz
    3. teklifsiz
    Anlamı: samimi, içli dişli, sıkı fıkı
    4. katıksız
    5. halis
    Anlamı: katışık olmayan, katkısız
    6. salt
    Anlamı: yalnız, tek, sırf
    7. saf
    Anlamı: katıksız, halis
    8. net
    Anlamı: kesintilerden sonra geri kalan, safî
    9. has
    Anlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf
    10. berrak
    Anlamı: duru, temiz, aydınlık, açık
    11. duru
    Anlamı: bulanıklığı olmayan, temiz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > صاف

  • 5 صرف

    I
    صَرَّفَ
    dökmek
    II
    صَرَفَ
    1. defolmak
    Anlamı: (hareket sözü olarak) savuşmak, çekilip gitmek
    2. gıcırdamak
    صَرْف
    1. etimoloji
    Anlamı: köken bilimi
    2. morfoloji
    3. yapı bilimi
    Anlamı: dil bigisinin, kelimelerin yapısını inceleyen kolu, morfoloji
    IV
    صِرْف
    1. arı
    Anlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız
    2. safi
    Anlamı: katıksız, duru, temiz
    3. halis
    Anlamı: katışık olmayan, katkısız
    4. sırf
    Anlamı: salt, ancak, yalnız
    5. salt
    Anlamı: yalnız, tek, sırf
    6. has
    Anlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf
    7. saf
    Anlamı: katıksız, halis
    8. berrak
    Anlamı: duru, temiz, aydınlık, açık
    9. duru
    Anlamı: bulanıklığı olmayan, temiz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > صرف

  • 6 صفو

    صَفْو
    1. saydamlık
    Anlamı: saydam olma durumu, şeffaflık
    2. arı
    Anlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız
    3. safiyet
    Anlamı: saflık, temizlik
    4. apaçık
    Anlamı: çok açık
    5. safi
    Anlamı: katıksız, duru, temiz
    6. saflık
    Anlamı: temizlik, arılık
    7. saf
    Anlamı: katıksız, halis
    8. has
    Anlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf
    9. berrak
    Anlamı: duru, temiz, aydınlık, açık
    10. duru
    Anlamı: bulanıklığı olmayan, temiz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > صفو

  • 7 صفي

    صَفِيّ
    1. arı
    Anlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız
    2. safi
    Anlamı: katıksız, duru, temiz
    3. apaçık
    Anlamı: çok açık
    4. has
    Anlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf
    5. saf
    Anlamı: katıksız, halis
    6. berrak
    Anlamı: duru, temiz, aydınlık, açık
    7. duru
    Anlamı: bulanıklığı olmayan, temiz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > صفي

  • 8 неразбавленный

    hilesiz; su katılmamış, katışıksız; sek (тк. о спиртных напитках)

    Русско-турецкий словарь > неразбавленный

  • 9 без примеси

    halis, katışıksiz, temiz

    Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > без примеси

  • 10 неразбавленный

    saf, katışıksız

    Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > неразбавленный

  • 11 чистый

    temiz, net, saf, halis, katkısız, has, katışıksiz

    Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > чистый

  • 12 absolute

    adj. mutlâk, kesin, tam, salt; kayıtsız şartsız, sınırsız; saf; katışıksız
    * * *
    1. saf 2. salt 3. tam
    * * *
    ['æbsəlu:t]
    (complete: absolute honesty.) tam

    English-Turkish dictionary > absolute

  • 13 all

    adj. bütün, tüm, hep, her, saf, katışıksız, özbeöz
    ————————
    adv. alayı, hepsi, tamamen, bütünüyle, hep, büsbütün
    ————————
    n. herkes, her şey, hepsi
    * * *
    bütün
    * * *
    [o:l] 1. adjective, pronoun
    1) (the whole (of): He ate all the cake; He has spent all of his money.) bütün, tüm, hepsi
    2) (every one (of a group) when taken together: They were all present; All men are equal.) herkes
    2. adverb
    1) (entirely: all alone; dressed all in white.) tamamen
    2) ((with the) much; even: Your low pay is all the more reason to find a new job; I feel all the better for a shower.) daha da, çok daha
    - all-out
    - all-round
    - all-rounder
    - all-terrain vehicle
    - all along
    - all at once
    - all in
    - all in all
    - all over
    - all right
    - in all

    English-Turkish dictionary > all

  • 14 clean

    adj. temiz, ak, pak, saf, katışıksız, yazısız, lekesiz, kusursuz, budaksız; arı; ruhsatlı, yasal
    ————————
    adv. tamamen, tümüyle; iyice, temiz olarak
    ————————
    v. temizlemek, parlatmak, boşaltmak; arındırmak, arıtmak,
    * * *
    1. temizle (v.) 2. temiz (adj.)
    * * *
    [kli:n] 1. adjective
    1) (free from dirt, smoke etc: a clean window; a clean dress.) temiz
    2) (neat and tidy in one's habits: Cats are very clean animals.) temiz, tertipli
    3) (unused: a clean sheet of paper.) kullanılmamış, temiz
    4) (free from evil or indecency: a clean life; keep your language clean!) temiz, edepli
    5) (neat and even: a clean cut.) düzgün, pürüzsüz
    2. adverb
    (completely: He got clean away.) tamamen, tam
    3. verb
    (to (cause to) become free from dirt etc: Will you clean the windows?) temizle(t)mek

    ['klenli]

    (clean in personal habits.) (yaradılıştan) temiz, temizliğe meraklı

    - clean up
    - a clean bill of health
    - a clean slate
    - come clean
    - make a clean sweep

    English-Turkish dictionary > clean

  • 15 clear

    adj. açık, belirli, berrak, şeffaf, saydam, bulutsuz, parlak, aydınlık, belirgin, belli, ortada, aşikâr; temiz, net, anlaşılır; zeki; kuşkusu olmayan, emin; saf, katışıksız, tiz, masum; tüm, tam, bütün; engelsiz, takıntısız
    ————————
    adv. açıkça; uzağa, uzakta; tamamen, bütünüyle
    ————————
    n. boşluk, boş alan
    ————————
    v. açıklamak, aydınlatmak, bilgi vermek, açmak, temizlemek, berraklaşmak, boşaltmak, tahliye etmek, gidermek, kaldırmak; kurtarmak, aklamak; sıyırıp geçmek, aşmak, geçmek; elde etmek, kazanmak; ödemek; kapatmak; gümrükten çekmek; temize çıkarmak; dağılmak; limana giriş veya çıkış izni almak; seyretmek (gemi); ormanda alan açmak
    * * *
    1. açık hale getir (v.) 2. temizle (v.) 3. açık (adj.)
    * * *
    [kliə] 1. adjective
    1) (easy to see through; transparent: clear glass.) saydam, şeffaf
    2) (free from mist or cloud: Isn't the sky clear!) açık, bulutsuz
    3) (easy to see, hear or understand: a clear explanation; The details on that photograph are very clear.) kolayca anlaşılan, belirgin
    4) (free from difficulty or obstacles: a clear road ahead.) açık, serbest, boş
    5) (free from guilt etc: a clear conscience.) huzurlu, rahat
    6) (free from doubt etc: Are you quite clear about what I mean?) iyice anlamış
    7) ((often with of) without (risk of) being touched, caught etc: Is the ship clear of the rocks? clear of danger.) engelsiz, tehlikesiz, serbest
    8) ((often with of) free: clear of debt; clear of all infection.) serbest, kurtulmuş
    2. verb
    1) (to make or become free from obstacles etc: He cleared the table; I cleared my throat; He cleared the path of debris.) temizlemek
    2) ((often with of) to prove the innocence of; to declare to be innocent: He was cleared of all charges.) suçsuz bulmak, aklamak
    3) ((of the sky etc) to become bright, free from cloud etc.) açmak
    4) (to get over or past something without touching it: He cleared the jump easily.) üzerinden aşmak
    - clearing
    - clearly
    - clearness
    - clear-cut
    - clearway
    - clear off
    - clear out
    - clear up
    - in the clear

    English-Turkish dictionary > clear

  • 16 entire

    adj. bütün, tam, tüm, saf, katışıksız, iğdiş edilmemiş
    ————————
    n. tüm, bütün, hepsi, iğdiş edilmemiş at
    * * *
    bütün
    * * *
    (whole: I spent the entire day on the beach.) tüm, bütün
    - entirety

    English-Turkish dictionary > entire

  • 17 honest

    adj. açık yürekli, dürüst, doğru, hilesiz, açık sözlü, namuslu, içten, saf, katışıksız
    ————————
    interj. doğru mu, sahi mi, gerçekten mi
    * * *
    dürüst
    * * *
    ['onist] 1. adjective
    1) ((of people or their behaviour, statements etc) truthful; not cheating, stealing etc: My secretary is absolutely honest; Give me an honest opinion.) namuslu, dürüst, doğru
    2) ((of a person's appearance) suggesting that he is honest: an honest face.) dürüst, namuslu
    3) ((of wealth etc) not gained by cheating, stealing etc: to earn an honest living.) namuslu, yasal yollardan kazanılmış
    2. interjection
    (used to express mild anger etc: Honestly! That was a stupid thing to do!) Vallahi!, cidden!

    English-Turkish dictionary > honest

  • 18 pure

    adj. saf, arı, katıksız, pak, katışıksız, katkısız, salt, temiz, lekesiz, namuslu, sade, sırf, teorik, kuramsal, safkan
    * * *
    1. katıksız 2. saf
    * * *
    ['pjuə]
    1) (not mixed with anything especially dirty or less valuable: pure gold.) saf
    2) (clean, especially morally: pure thoughts.) temiz
    3) (complete; absolute: a pure accident.) sırf, tamamen
    4) ((of sounds) clear; keeping in tune: She sang in a high pure tone.) kusursuz
    - pureness
    - purity
    - purify
    - purification
    - pure-blooded
    - pure-bred
    - pure and simple

    English-Turkish dictionary > pure

  • 19 pure-blooded

    adjective (of unmixed race: a pure-blooded Englishman.) katışıksız, saf kan

    English-Turkish dictionary > pure-blooded

  • 20 sheer

    adj. tam, bütün, düpedüz, sırf, katışıksız, dik, dikey, şeffaf, transparan
    ————————
    adv. düpedüz, büsbütün, tamamen, dimdik, doğrudan
    ————————
    v. rotadan sapmak, yolundan sapmak, sapmak
    * * *
    1. sap (v.) 2. dik (adj.)
    * * *
    I 1. [ʃiə] adjective
    1) (absolute: Her singing was a sheer delight; It all happened by sheer chance.) sırf, tam
    2) (very steep: a sheer drop to the sea.) dimdik
    3) ((of cloth) very thin: sheer silk.) çok ince
    2. adverb
    (verticaly: The land rises sheer out of the sea.) dimdik olarak
    II [ʃiə]

    English-Turkish dictionary > sheer

См. также в других словарях:

  • katışıksız — sf. İçine başka şeyler karışmamış olan, arı, saf …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • SAFİ — Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz. * Bozuk olmayan. Hâlis …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • arı — 1. sf. 1) Temiz, münezzeh 2) Yabancı şeylerden arınmış, katışıksız, saf, halis 3) Günahsız Birleşik Sözler arı kil arı sili eteği arı 2. is., hay. b. Zar kanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek (Apis mellifica) Birleşik Sözler …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arınmak — nsz 1) Temizlenmek 2) Katışıksız, arı (I) duruma gelmek 3) mec. Rahatlamak Derdini size aktarıp arınmış, sizi zehirleyip bırakmıştır. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • arıtmak — i 1) Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak 2) Katışıksız duruma getirmek, tasfiye etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • halis — sf., Ar. ḫāliṣ Katışık olmayan, katışıksız, saf İşte halis çay buna derler. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler halis muhlis halisüddem …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • halis muhlis — sf. Katışıksız, eksiksiz, öz Çizgili basmadan şalvarı ve çiçekli gömleği, güneş, gök ve ter kokan halis muhlis bir köy çocuğu. B. R. Eyuboğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • halisüddem — sf., esk., Ar. ḫāliṣ + dem Katışıksız, saf kan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • has — sf., Ar. ḫāṣṣ 1) Özgü, öze, mahsus Anadolu nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi. R. N. Güntekin 2) Katışıksız, en iyi cinsten, saf Has gümüş. 3) Hükümdara özgü olan Has ahır. Has bahçe. 4) mec. İyi nitelikleri …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • katkısız — sf. 1) Üzerine veya içine hiçbir şey katılmamış, katışıksız, saf 2) mec. Niteliği hiçbir etki ile değişmeyen, tam, bozulmamış …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • özleştirmecilik — is., ği, db. Bir dili yabancı ögelerden arıtarak arı, katışıksız bir duruma getirmeyi ve kendi imkânlarıyla geliştirmeyi amaçlayan çalışma, tasfiyecilik, pürizm O gün bugün Türkiye de ilericilik, dil devrimini özleştirmecilik diye alıp Türkçenin… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»