-
1 unadulterated
katisiksiz, saf; tam, katisiksiz -
2 άκρατος
katışıksız, halis -
3 رائق
رائِق1. arıAnlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız2. safiAnlamı: katıksız, duru, temiz3. saltAnlamı: yalnız, tek, sırf4. safAnlamı: katıksız, halis5. hasAnlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf6. duruAnlamı: bulanıklığı olmayan, temiz7. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık -
4 صاف
صافٍ1. arıAnlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız2. safiAnlamı: katıksız, duru, temiz3. teklifsizAnlamı: samimi, içli dişli, sıkı fıkı4. katıksızAnlamı: yabancı bir şeyle karışmamış5. halisAnlamı: katışık olmayan, katkısız6. saltAnlamı: yalnız, tek, sırf7. safAnlamı: katıksız, halis8. netAnlamı: kesintilerden sonra geri kalan, safî9. hasAnlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf10. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık11. duruAnlamı: bulanıklığı olmayan, temiz -
5 صرف
IصَرَّفَdökmekIIصَرَفَ1. defolmakAnlamı: (hareket sözü olarak) savuşmak, çekilip gitmek2. gıcırdamakAnlamı: gıcırtı çıkarmakصَرْف1. etimolojiAnlamı: köken bilimi2. morfolojiAnlamı: biçim bilgisi3. yapı bilimiAnlamı: dil bigisinin, kelimelerin yapısını inceleyen kolu, morfolojiIVصِرْف1. arıAnlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız2. safiAnlamı: katıksız, duru, temiz3. halisAnlamı: katışık olmayan, katkısız4. sırfAnlamı: salt, ancak, yalnız5. saltAnlamı: yalnız, tek, sırf6. hasAnlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf7. safAnlamı: katıksız, halis8. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık9. duruAnlamı: bulanıklığı olmayan, temiz -
6 صفو
صَفْو1. saydamlıkAnlamı: saydam olma durumu, şeffaflık2. arıAnlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız3. safiyetAnlamı: saflık, temizlik4. apaçıkAnlamı: çok açık5. safiAnlamı: katıksız, duru, temiz6. saflıkAnlamı: temizlik, arılık7. safAnlamı: katıksız, halis8. hasAnlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf9. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık10. duruAnlamı: bulanıklığı olmayan, temiz -
7 صفي
صَفِيّ1. arıAnlamı: temiz, münezzeh, saf, katışıksız2. safiAnlamı: katıksız, duru, temiz3. apaçıkAnlamı: çok açık4. hasAnlamı: katışıksız, en iyi cinsten, saf5. safAnlamı: katıksız, halis6. berrakAnlamı: duru, temiz, aydınlık, açık7. duruAnlamı: bulanıklığı olmayan, temiz -
8 неразбавленный
hilesiz; su katılmamış, katışıksız; sek (тк. о спиртных напитках) -
9 без примеси
halis, katışıksiz, temizТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > без примеси
-
10 неразбавленный
saf, katışıksızТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > неразбавленный
-
11 чистый
temiz, net, saf, halis, katkısız, has, katışıksizТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > чистый
-
12 absolute
adj. mutlâk, kesin, tam, salt; kayıtsız şartsız, sınırsız; saf; katışıksız* * *1. saf 2. salt 3. tam* * *['æbsəlu:t](complete: absolute honesty.) tam -
13 all
adj. bütün, tüm, hep, her, saf, katışıksız, özbeöz————————adv. alayı, hepsi, tamamen, bütünüyle, hep, büsbütün————————n. herkes, her şey, hepsi* * *bütün* * *[o:l] 1. adjective, pronoun1) (the whole (of): He ate all the cake; He has spent all of his money.) bütün, tüm, hepsi2) (every one (of a group) when taken together: They were all present; All men are equal.) herkes2. adverb1) (entirely: all alone; dressed all in white.) tamamen2) ((with the) much; even: Your low pay is all the more reason to find a new job; I feel all the better for a shower.) daha da, çok daha•- all-out
- all-round
- all-rounder
- all-terrain vehicle
- all along
- all at once
- all in
- all in all
- all over
- all right
- in all -
14 clean
adj. temiz, ak, pak, saf, katışıksız, yazısız, lekesiz, kusursuz, budaksız; arı; ruhsatlı, yasal————————adv. tamamen, tümüyle; iyice, temiz olarak————————v. temizlemek, parlatmak, boşaltmak; arındırmak, arıtmak,* * *1. temizle (v.) 2. temiz (adj.)* * *[kli:n] 1. adjective1) (free from dirt, smoke etc: a clean window; a clean dress.) temiz2) (neat and tidy in one's habits: Cats are very clean animals.) temiz, tertipli3) (unused: a clean sheet of paper.) kullanılmamış, temiz4) (free from evil or indecency: a clean life; keep your language clean!) temiz, edepli5) (neat and even: a clean cut.) düzgün, pürüzsüz2. adverb(completely: He got clean away.) tamamen, tam3. verb(to (cause to) become free from dirt etc: Will you clean the windows?) temizle(t)mek['klenli]
(clean in personal habits.)
(yaradılıştan) temiz, temizliğe meraklı- cleaner- cleanly- clean up
- a clean bill of health
- a clean slate
- come clean
- make a clean sweep -
15 clear
adj. açık, belirli, berrak, şeffaf, saydam, bulutsuz, parlak, aydınlık, belirgin, belli, ortada, aşikâr; temiz, net, anlaşılır; zeki; kuşkusu olmayan, emin; saf, katışıksız, tiz, masum; tüm, tam, bütün; engelsiz, takıntısız————————adv. açıkça; uzağa, uzakta; tamamen, bütünüyle————————n. boşluk, boş alan————————v. açıklamak, aydınlatmak, bilgi vermek, açmak, temizlemek, berraklaşmak, boşaltmak, tahliye etmek, gidermek, kaldırmak; kurtarmak, aklamak; sıyırıp geçmek, aşmak, geçmek; elde etmek, kazanmak; ödemek; kapatmak; gümrükten çekmek; temize çıkarmak; dağılmak; limana giriş veya çıkış izni almak; seyretmek (gemi); ormanda alan açmak* * *1. açık hale getir (v.) 2. temizle (v.) 3. açık (adj.)* * *[kliə] 1. adjective1) (easy to see through; transparent: clear glass.) saydam, şeffaf2) (free from mist or cloud: Isn't the sky clear!) açık, bulutsuz3) (easy to see, hear or understand: a clear explanation; The details on that photograph are very clear.) kolayca anlaşılan, belirgin4) (free from difficulty or obstacles: a clear road ahead.) açık, serbest, boş5) (free from guilt etc: a clear conscience.) huzurlu, rahat6) (free from doubt etc: Are you quite clear about what I mean?) iyice anlamış7) ((often with of) without (risk of) being touched, caught etc: Is the ship clear of the rocks? clear of danger.) engelsiz, tehlikesiz, serbest8) ((often with of) free: clear of debt; clear of all infection.) serbest, kurtulmuş2. verb1) (to make or become free from obstacles etc: He cleared the table; I cleared my throat; He cleared the path of debris.) temizlemek2) ((often with of) to prove the innocence of; to declare to be innocent: He was cleared of all charges.) suçsuz bulmak, aklamak3) ((of the sky etc) to become bright, free from cloud etc.) açmak4) (to get over or past something without touching it: He cleared the jump easily.) üzerinden aşmak•- clearing
- clearly
- clearness
- clear-cut
- clearway
- clear off
- clear out
- clear up
- in the clear -
16 entire
-
17 honest
adj. açık yürekli, dürüst, doğru, hilesiz, açık sözlü, namuslu, içten, saf, katışıksız————————interj. doğru mu, sahi mi, gerçekten mi* * *dürüst* * *['onist] 1. adjective1) ((of people or their behaviour, statements etc) truthful; not cheating, stealing etc: My secretary is absolutely honest; Give me an honest opinion.) namuslu, dürüst, doğru2) ((of a person's appearance) suggesting that he is honest: an honest face.) dürüst, namuslu3) ((of wealth etc) not gained by cheating, stealing etc: to earn an honest living.) namuslu, yasal yollardan kazanılmış•- honestly2. interjection(used to express mild anger etc: Honestly! That was a stupid thing to do!) Vallahi!, cidden!- honesty -
18 pure
adj. saf, arı, katıksız, pak, katışıksız, katkısız, salt, temiz, lekesiz, namuslu, sade, sırf, teorik, kuramsal, safkan* * *1. katıksız 2. saf* * *['pjuə]1) (not mixed with anything especially dirty or less valuable: pure gold.) saf2) (clean, especially morally: pure thoughts.) temiz3) (complete; absolute: a pure accident.) sırf, tamamen4) ((of sounds) clear; keeping in tune: She sang in a high pure tone.) kusursuz•- purely- pureness
- purity
- purify
- purification
- pure-blooded
- pure-bred
- pure and simple -
19 pure-blooded
adjective (of unmixed race: a pure-blooded Englishman.) katışıksız, saf kan -
20 sheer
adj. tam, bütün, düpedüz, sırf, katışıksız, dik, dikey, şeffaf, transparan————————adv. düpedüz, büsbütün, tamamen, dimdik, doğrudan————————v. rotadan sapmak, yolundan sapmak, sapmak* * *1. sap (v.) 2. dik (adj.)* * *I 1. [ʃiə] adjective1) (absolute: Her singing was a sheer delight; It all happened by sheer chance.) sırf, tam2) (very steep: a sheer drop to the sea.) dimdik3) ((of cloth) very thin: sheer silk.) çok ince2. adverb(verticaly: The land rises sheer out of the sea.) dimdik olarakII [ʃiə]
См. также в других словарях:
katışıksız — sf. İçine başka şeyler karışmamış olan, arı, saf … Çağatay Osmanlı Sözlük
SAFİ — Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz. * Bozuk olmayan. Hâlis … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
arı — 1. sf. 1) Temiz, münezzeh 2) Yabancı şeylerden arınmış, katışıksız, saf, halis 3) Günahsız Birleşik Sözler arı kil arı sili eteği arı 2. is., hay. b. Zar kanatlılardan, bal ve bal mumu yapan, iğnesiyle sokan böcek (Apis mellifica) Birleşik Sözler … Çağatay Osmanlı Sözlük
arınmak — nsz 1) Temizlenmek 2) Katışıksız, arı (I) duruma gelmek 3) mec. Rahatlamak Derdini size aktarıp arınmış, sizi zehirleyip bırakmıştır. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
arıtmak — i 1) Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak 2) Katışıksız duruma getirmek, tasfiye etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
halis — sf., Ar. ḫāliṣ Katışık olmayan, katışıksız, saf İşte halis çay buna derler. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler halis muhlis halisüddem … Çağatay Osmanlı Sözlük
halis muhlis — sf. Katışıksız, eksiksiz, öz Çizgili basmadan şalvarı ve çiçekli gömleği, güneş, gök ve ter kokan halis muhlis bir köy çocuğu. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
halisüddem — sf., esk., Ar. ḫāliṣ + dem Katışıksız, saf kan … Çağatay Osmanlı Sözlük
has — sf., Ar. ḫāṣṣ 1) Özgü, öze, mahsus Anadolu nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi. R. N. Güntekin 2) Katışıksız, en iyi cinsten, saf Has gümüş. 3) Hükümdara özgü olan Has ahır. Has bahçe. 4) mec. İyi nitelikleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
katkısız — sf. 1) Üzerine veya içine hiçbir şey katılmamış, katışıksız, saf 2) mec. Niteliği hiçbir etki ile değişmeyen, tam, bozulmamış … Çağatay Osmanlı Sözlük
özleştirmecilik — is., ği, db. Bir dili yabancı ögelerden arıtarak arı, katışıksız bir duruma getirmeyi ve kendi imkânlarıyla geliştirmeyi amaçlayan çalışma, tasfiyecilik, pürizm O gün bugün Türkiye de ilericilik, dil devrimini özleştirmecilik diye alıp Türkçenin… … Çağatay Osmanlı Sözlük