-
1 abnehmen
abnehmen <unreg, -ge-, h>1. v/t kaldırmak; TECH Maschine usw -in ruhsat muayenesini yapmak; Ware (D -den) satın almak;eine Prüfung abnehmen sınav yapmak;jemandem Blut abnehmen b-nden kan almak;jemandem etwas abnehmen b-nin işini hafifletmek;jemandem Fingerabdrücke abnehmen b-nin parmak izini almak;jemandem zu viel abnehmen b-nin çok parasını almak;fam fig das nimmt ihm keiner ab! o bunu kimseye yutturamaz! -
2 Blut
kein pl kan;ich kann kein \Blut sehen beni kan tutuyor, kan görünce bayılıyorum;blaues \Blut haben asil kanlı olmak;jdm \Blut abnehmen birinden kan almak;ruhig \Blut bewahren kanını içine akıtmak;nur ruhig \Blut! ( fam) sinirlenme!, patlama!;\Blut vergießen kan dökmek;jdn bis aufs \Blut reizen ( fam) birinin kanına dokunmak;\Blut und Wasser schwitzen ( fam) anasından emdiği süt burnundan gelmek, kan ter içinde kalmak;jdm gefriert das \Blut in den Adern ( fig) birinin kanı donmak;er hat \Blut geleckt ( fam) tadını aldı -
3 bleed
v. kanamak; kan ağlamak; kan kaybetmek, kan almak, kanını emmek, para sızdırmak, boşaltmak (sıvı, gaz), akmak (boyası)* * *kana* * *[bli:d]past tense, past participle - bled; verb(to lose blood: Her nose was bleeding badly.) kanamak- bleeding -
4 abzapfen
-
5 hacamat
arapça حجامت kan alma. hacamat yapmak kan almak. -
6 спускать
несов.; сов. - спусти́ть1) врз indirmek; salmak; sarkıtmakспуска́ть флаг — bayrağı indirmek
спуска́ть за́навес — perdeyi indirmek
спуска́ть су́дно на́ воду — gemiyi denize indirmek
спуска́ть трап — iskele atmak
спусти́ть ведро́ в коло́дец — kovayı kuyuya salmak
2) перен. göndermekспусти́ть директи́ву — bir yönerge / direktif göndermek
3) salıvermek; koyuvermekспуска́ть соба́ку с цепи́ — zincirini açıp köpeği koyuvermek
4) boşaltmak, akıtmakспуска́ть пруд — göletin suyunu akıtmak
спуска́ть кровь кому-л. мед. — birinden kan almak
5) sönmekши́на спусти́ла — lastik söndü
спуска́ть газ из аэроста́та — balonu söndürmek
6) разг. kilo vermek / eritmek / kaybetmekона́ за ме́сяц спусти́ла пять килогра́ммов — bir ay içinde beş kilo verdi / eritti
7) разг. affetmek; yanına bırakmakя ему́ э́того не спущу́! — bunu yanına bırakmam!
8) разг. altından girip üstünden çıkmakон все де́ньги спусти́л в ка́рты — olanca parasını kumarda bitirdi
он спусти́л всё по дешёвке — hepsini ucuz ucuz satıp savdı
••спусти́ть куро́к — tetiği çekmek
-
7 идти
несов.; сов. - пойти́1) тк. несов. gitmek; yürümek; gelmekидти́ домо́й — eve gitmek
идти́ пешко́м — yayan gitmek; yürümek
идти́ ры́сью — tırıs gitmek
иди́ к доске́! (ученику) — tahtaya kalk!
иди́ впереди́! — öne düş!
2) тк. несов. (двигаться, перемещаться) gitmek; yürümek; yol almakпо́езд шёл бы́стро — tren hızlı gidiyordu
су́дно шло на Оде́ссу — gemi Odesa'ya doğru yol alıyordu
навстре́чу шёл грузови́к — karşıdan bir kamyon geliyordu
иди́ по сле́ду — izi takip et
3) (отправляться, направляться) gitmek; yürümekидти́ на охо́ту — ava gitmek
пошёл бы погуля́л — gidip gezsen
идти́ в го́сти — misafirliğe gitmek
она́ пошла́ за водо́й — suya gitti
пошли́ / пойдём в кино́ — sinemaya gidelim
враг шёл на Москву́ — düşman Moskova'ya yürüyordu
4) тк. несов., перен. (двигаться, развиваться в каком-л. направлении) gitmekидти́ вперёд — ilerlemek; gelişmeler kaydetmek
идти́ к це́ли — hedefe doğru gitmek / ilerlemek
идти́ от побе́ды к побе́де — zaferden zafere koşmak
5) ( соглашаться) yanaşmak; kabul etmekпойти́ на предло́женные усло́вия — önerilen koşulları kabul etmek
пойти́ на усту́пку — ödüne gitmek
на тако́е де́ло он не пойдёт — böyle bir işe yanaşmaz
идти́ на расхо́ды — masraflar ihtiyar etmek
6) (выступать противником кого-чего-л.) karşı olmak; karşı çıkmak; karşı tutum / cephe almakпро́тив тебя́ он не пойдёт — sana karşı çıkmaz
идти́ про́тив зако́на — kanuna karşı gelmek
7) (вступать, поступать куда-л.) girmekо́сенью он пойдёт (посту́пит) в шко́лу — sonbaharda okula gidecek
идти́ в а́рмию — askere gitmek; orduya girmek
8) ( доставляться) gelmek; gitmekсюда́ идёт сырьё, отсю́да - гото́вые изде́лия — buraya hammadde(ler) gelir, buradan da mamul maddeler / eşya gider
пи́сьма всё иду́т и иду́т — mektupların ardı arkası kesilmiyor
9) тк. несов. (приближаться, появляться) gelmekпо́езд идёт! — tren geliyor!
весна́ идёт — перен. bahar giriyor / geliyor
10) ( отправляться - о транспорте) kalkmak; hareket etmekпо́езд идёт в час — tren birde kalkıyor
11) тк. несов. ( действовать - о механизмах) işlemekчасы́ не иду́т — saat işlemiyor
12) ( об осадках) yağmakпохо́же, пойдёт снег — hava karlayacağa benziyor
13) тк. несов. (иметь место, происходить, производиться) yapılmak; yer almak; yürümek, gitmek ( развиваться)шла война́ — savaş yapılıyordu
иду́т перегово́ры — görüşmeler yapılıyor
в до́ме шла побе́лка — evde badana yapılıyordu
как иду́т дела́? — işler nasıl gidiyor / yürüyor?
торго́вля шла пло́хо — ticaret kötü gidiyordu
14) тк. несов. (проходить, протекать, длиться) geçmekвре́мя идёт — vakit geçiyor / ilerliyor
шли го́ды — yıllar yılları / birbirini kovalıyordu
шёл пя́тый час — saat dördü geçmişti
де́вушке шёл шестна́дцатый год — kız on altısını sürüyordu
идёт уже́ тре́тья неде́ля, как... — üçüncü haftadır...
15) тк. несов. ( пролегать) gitmek; uzanmakкуда́ идёт э́та доро́га? — bu yol nereye gider / çıkar?
хребе́т идёт с за́пада на восто́к — sıradağ batıdan doğuya doğru uzanır
э́тот проспе́кт идёт че́рез весь го́род — bu anacadde kenti boydan boya kateder
да́льше идёт лес — ötesi orman
16) (выходить, выделяться) çıkmak gelmek; yayılmak ( распространяться); akmak ( течь), sızmak; kaçmak ( просачиваться)вода́ идёт? (из крана) — su geliyor mu?
от земли́ шёл пар — topraktan bir buğudur tütüyordu
газ шёл из кла́пана — gazı kaçıran supaptı
у него́ но́сом пошла́ кровь — burnundan kan geldi
из трубы́ пошёл дым — baca tütmeye başladı
17) ( в играх) sürmek; oynamakидти́ с да́мы — kızı oynamak
он пошёл конём — atı sürdü / oynattı
18) ( предназначаться) kullanılmakна что идёт э́тот мех? — bu kürkler ne için kullanılır?
ма́сло, иду́щее в пи́щу — yemeklik yağ
19) ( расходоваться) gitmekде́нег идёт нема́ло — az para gitmiyor
цеме́нта пойдёт не бо́льше то́нны — bir tondan fazla çimento gitmez
на костю́м пошло́ три ме́тра — kostüm için üç metre gitti
20) разг. (находить сбыт, спрос) geçmek; aranmak; rağbet görmekра́ньше э́тот това́р шёл о́чень хорошо́ — önceleri bu mal çok geçiyordu / aranıyordu
почём иду́т сли́вы? — erik kaçtan satılıyor?
ему́ уже́ идёт зарпла́та — maaşı işliyor artık
проце́нты иду́т (с вклада) — faizi işliyor
за сверхуро́чную рабо́ту идёт надба́вка — fazla mesai için zam ödenir
22) (украшать, быть к лицу) gitmek; yakışmakэ́та шля́па тебе́ идёт — bu şapka sana gidiyor
коке́тство ей не идёт — ona cilve yakışmaz
23) тк. несов., разг. (входить, вдвигаться) girmekсапо́г не идёт на́ ногу — ayağım bu çizmeye girmiyor
24) oynamakгде идёт э́та карти́на? — bu filim nerede / hangi sinemada oynuyor
пье́са пойдёт в двух теа́трах — oyun / piyes iki tiyatroda oynanacak
25) ( выходить замуж) varmakза тако́го, как ты, она́ не пойдёт — senin gibisine varmaz
26) тк. несов., перен., разг. (иметь каким-л. результатом, показателем) olmakна́ша кома́нда идёт на второ́м ме́сте — bizim takım ikinci durumdadır
он идёт на одни́ тро́йки — aldığı notlar hep orta
••речь пойдёт не об э́том — söz edilecek olan bu değil
вода́ пошла́ на у́быль — sular inmeye başladı
идти́ на по́мощь кому-л. — birinin yardımına koşmak
мы гото́вы идти́ за тобо́й — arkandan gelmeye hazırız
иду́т слу́хи, что... —...dığı söyleniyor / rivayet ediliyor
пошли́ слу́хи, что... —...dığı yolunda söylentiler çıktı
пошли́ спле́тни — dedikodu alıp yürümüştü
докуме́нт пойдёт на по́дпись — belge imzaya sunulacak
-
8 Blutprobe
jemandem eine Blutprobe entnehmen b-nden kan (örneği) almak -
9 сдавать
несов.; сов. - сдать1) devretmek; teslim etmekсдать де́ло но́вому рабо́тнику — işi yeni görevliye devretmek
сдать ва́хту — мор. vardiyayı teslim etmek / devretmek
сдать това́р зака́зчику — malı siparişçiye teslim etmek
сдава́ть ору́жие — silahını teslim etmek
э́ти парово́зы давно́ сданы́ в музе́й — bu lokomotifler çoktan müzelere kaldırılmıştı
сдать заво́д в эксплуата́цию — fabrikayı işletmeye açmak
2) (geri) vermek, iade etmek; bırakmakсдать ве́щи в бага́ж — eşyayı bagaja vermek
сдать пальто́ на ве́шалку — paltosunu vestiyere bırakmak
сдава́ть кровь (о доноре) — kan vermek / bağışlamak
сдать что-л. в ремо́нт — tamire vermek, tamir ettirmek
3) (внаем, в аренду) kiralamak, kiraya / icara vermek4) разг. üstünü vermekсдать сда́чу — paranın üstünü vermek
5) ( карты) vermek, dağıtmak6) vermekсдать экза́мен — sınavı vermek
за́втра он сдаёт экза́мен — yarın sınava giriyor
сдать экза́мен по фи́зике на "хорошо́" — sınavda fizikten iyi almak
7) teslim etmekсдать го́род неприя́телю — şehri düşmana teslim etmek
8) düşmek; bozulmakон си́льно сдал по́сле боле́зни — разг. hastalıktan sonra çok düştü
••моро́з сдаёт — soğuk düşüyor
-
10 taste blood
kokusunu almak, sezmek, kan kokmak -
11 taste blood
kokusunu almak, sezmek, kan kokmak -
12 სისხლი
i.kan სისხლის ალება intikam almak, hıncını çıkarmak
См. также в других словарях:
kan almak — damardan bir miktar kan çekmek veya akıtmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan gütmek — kan dökerek öç almak istemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanamak — kanamak, kan gelmek, kan almak II, 323; III, 263, 273bkz: kan ımak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
hacamat — (A.) [ ﺖﻡﺎﺠﺣ ] kan alma. ♦ hacamat yapmak kan almak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
neşter — is., tıp, Far. nīşter Kan almak, aşı yapmak veya küçük apseleri açmak için kullanılan ufak bıçak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller neşter vurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hacamat etmek (veya yapmak) — 1) hacamat yoluyla kan almak 2) argo hafifçe yaralamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çekmek — kitap noktalamak; attan kan almak;s ıkılan oku çekmek II, 21 çekerek bağlamak II, 21bkz: çıkmak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
TER'İF — Burnundan kan almak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük