-
61 civciv
1. فرخ [فَرْخ]2. كتكوت [كَتْكُوت] -
62 битый
kırık; çatlak* * *kırık ( разбитый); çatlak ( треснувший)••би́тая пти́ца — собир. kesilmiş kümes hayvanları
би́тый час — tam bir saat
-
63 домашний
ev(sıfat); evcil* * *1) врз ev °; evselдома́шний а́дрес — ikametgah adresi
дома́шний телефо́н — ev telefonu
дома́шняя хозя́йка — ev kadını
дома́шнее хозя́йство — ev idaresi / işleri
дома́шняя пи́ща / еда́ — ev yemeği
дома́шнее пла́тье, дома́шний костю́м — ev kıyafeti
дома́шние ту́фли — terlik
по дома́шним обстоя́тельствам — ailevi durum nedeniyle
в дома́шнем кругу́ — aile içinde
2) ( не дикий) evcilдома́шние живо́тные — evcil hayvanlar
дома́шняя пти́ца — собир. kümes hayvanları
••дома́шний аре́ст — göz / oda hapsi
-
64 живность
-
65 конура
-
66 птицевод
мkümes hayvanı yetiştiricisi, tavukçu -
67 птицеферма
жkümes hayvanı üretme çiftliği, tavuk çiftliği -
68 птичник
м( помещение) kümes -
69 разведение
сyetiştirme, yetiştiricilik; besleme; üretmeразведе́ние дома́шних живо́тных — evcil hayvan yetiştirme
разведе́ние дома́шней пти́цы — kümes hayvanları besleme / yetiştirme
для разведе́ния ча́я — çay yetiştirmek için
-
70 садок
м1) ( живорыбный) livar, balık havuzu; balık torbası2) kümesкро́личий садо́к — ada tavşanı kümesi
-
71 boiler
n. kazan, su ısıtıcısı, kaynatan kimse; haşlanan kümes hayvanı* * *1. kaynatma kazanı 2. kazan* * *noun (a vessel in which water is heated or steam is produced.) kazan, buhar kazanı -
72 cot
n. bebek karyolası; portatif karyola; kümes, ağıl; küçük kulübe* * *portatif karyola* * *[kot]1) ((American crib) a small bed with high sides for a child etc: One of the wooden rails of the cot is broken.) bebek karyolası2) ((American) a camp bed.) portatif yatak•- cottage -
73 hut
n. kulübe, kümes, baraka————————v. barakaya yerleştirmek, barındırmak* * *kulübe* * *(a small house or shelter, usually made of wood.) kulübe -
74 hutch
n. kafes (tavşan vb.), kümes, dolap, ambar, kulübe, baraka, kömür vagonu* * *buğday sandığı* * *1) (a box with a wire front in which rabbits are kept.) tavşan kafesi2) ((American) a cupboard with open shelves above for dishes.) dolap -
75 pen
n. kuğu (dişi), kafes, kodes, ağıl, kümes, tükenmez kalem, dolmakalem, hapishane, kalem, mürekkepli kalem, yazı üslubu————————v. kaleme almak, yazmak, kâğıda dökmek, ağıla kapamak, hapsetmek* * *1. yaz (v.) 2. kalem (n.)* * *I [pen] noun(a small enclosure, usually for animals: a sheep-pen.) ağılII [pen](an instrument for writing in ink: My pen needs a new nib.) (mürekkepli) kalem- pen-knife
- pen-name
- pen-pal -
76 run
adj. kaçak————————n. koşu, koşma, yarış, sefer, seyir, gezinti, kaçamak, talep, kaçık, çorap kaçığı, rağbet, otlak, kümes bahçesi, verim, gösterim, süre, devam süresi, sürü, balık sürüsü, çoğunluk, maden damarı, dere, çay, akış————————v. koşmak, kaçmak, tabanları yağlamak, geçip gitmek, yarışmak, yarışa katılmak, aday olmak, adaylığını koymak, gitmek (gemi), sürü halinde gitmek, işlemek, gidip gelmek (arasında), akmak, geçmek, uzanmak, sızmak, erimek, geçerli olmak, yürürlükte olmak, koşarak geçmek, aday göstermek, çarpmak, koşturmak, otlatmak, işletmek, çalıştırmak, yönetmek, kullanmak, sürmek, yayınlamak, taşımak, kaçakçılığını yapmak, göstermek (film), oynatmak* * *1. çalıştır 2. çalış (v.) 3. koşu (n.)* * *1. present participle - running; verb1) ((of a person or animal) to move quickly, faster than walking: He ran down the road.) koşmak2) (to move smoothly: Trains run on rails.) gitmek, çalışmak3) ((of water etc) to flow: Rivers run to the sea; The tap is running.) akmak, dökülmek4) ((of a machine etc) to work or operate: The engine is running; He ran the motor to see if it was working.) çalışmak, işlemek5) (to organize or manage: He runs the business very efficiently.) yönetmek, idare etmek6) (to race: Is your horse running this afternoon?) yarışmak, koşmak7) ((of buses, trains etc) to travel regularly: The buses run every half hour; The train is running late.) çalışmak, işlemek8) (to last or continue; to go on: The play ran for six weeks.) sürmek, oynamak9) (to own and use, especially of cars: He runs a Rolls Royce.) kullanmak, sürmek10) ((of colour) to spread: When I washed my new dress the colour ran.) çıkmak, boya vermek11) (to drive (someone); to give (someone) a lift: He ran me to the station.) (arabasıyla) götürmek12) (to move (something): She ran her fingers through his hair; He ran his eyes over the letter.) dolaştırmak, gezdirmek13) ((in certain phrases) to be or become: The river ran dry; My blood ran cold (= I was afraid).) olmak2. noun1) (the act of running: He went for a run before breakfast.) koşma, koşu2) (a trip or drive: We went for a run in the country.) gezi, dolaşma3) (a length of time (for which something continues): He's had a run of bad luck.) süre, dönem4) (a ladder (in a stocking etc): I've got a run in my tights.) kaçık5) (the free use (of a place): He gave me the run of his house.) kullanma6) (in cricket, a batsman's act of running from one end of the wicket to the other, representing a single score: He scored/made 50 runs for his team.) sayı7) (an enclosure or pen: a chicken-run.) çevrili açık alan•- runner- running 3. adverb(one after another; continuously: We travelled for four days running.) üst üste- runny- runaway
- rundown
- runner-up
- runway
- in, out of the running
- on the run
- run across
- run after
- run aground
- run along
- run away
- run down
- run for
- run for it
- run in
- run into
- run its course
- run off
- run out
- run over
- run a temperature
- run through
- run to
- run up
- run wild -
77 barn door fowl
evcil kümes hayvanı -
78 cote
n. kümes, ağıl, kulübe* * *sığınacak yer -
79 barndoor fowl
n. kümes hayvanı -
80 chicken run
n. kümes bahçesi
См. также в других словарях:
kümes — is., Rum. 1) Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer Ne kümeste tavuk bırakırmış ne ahırda hayvan ne de ağılda koyun... H. R. Gürpınar 2) mec. Ufak ev Biriktirdiğimiz para ile bir kümes edindik. Birleşik Sözler kümes… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kümes hayvanları — is., ç. Etinden, tüyünden, yumurtasından yararlanmak üzere yetiştirilip beslenen tavuk, kaz, ördek, hindi vb. evcil hayvanlar … Çağatay Osmanlı Sözlük
ibik — kümes hayvanlarının başında bulunan çıkıntı … Beypazari ağzindan sözcükler
Okan Yalabık — Born December 13, 1978 (1978 12 13) (age 32) Bigadiç Balıkesir, Turkey Residence Istanbul, Turkey Nationality … Wikipedia
Nicolae Neguț — (* 17. Oktober 1945 in Bukarest) ist ein ehemaliger rumänischer Ringer. Er war Olympiateilnehmer 1968 und 1972 und Dritter der Weltmeisterschaft 1969 im griechisch römischen Stil im Mittel bzw. Halbschwergewicht. Inhaltsverzeichnis 1 Werdegang 2… … Deutsch Wikipedia
Stojan Nikolow — Iwanow (* 2. April 1949) ist ein ehemaliger bulgarischer Ringer. Er war 1978 Weltmeister und 1976 Gewinner einer olympischen Silbermedaille im griechisch römischen Stil im Halbschwergewicht. Inhaltsverzeichnis 1 Werdegang 2 Internationale Erfolge … Deutsch Wikipedia
Окан Ялабык — Окан Имя при рождении: Okan Yalabık Дата рождения: 13 декабря 1978(1978 12 13) (34 года) Место р … Википедия
κουμάς — και κοῡμος, ὁ (Μ) ορνιθώνας, κοτέτσι, κουμάσι. [ΕΤΥΜΟΛ. Ο τ. κουμάς και πιθ. και ο τ. κούμος < κουμάσιον* ή τουρκ. kumes «κοτέτσι»] … Dictionary of Greek
κουμάσι — (Κumasi). Πόλη (929.100 κάτ. το 2002) της Γκάνα, πρωτεύουσα της επαρχίας Ασάντι. Εκτείνεται σε λοφώδεις πεδιάδες ανάμεσα στους δύο βραχίονες του ποταμού Σουμπίν, σε απόσταση 220 χλμ. από τη θάλασσα. Αποτελεί εμπορικό και συγκοινωνιακό κόμβο μιας… … Dictionary of Greek
ќумез — (тур. kumes) 1. кокошарник, гулабарник 2. мала куќичка од слаб материјал 3. неуреден стан 4. неугледна кафеана … Macedonian dictionary
babaç — is., cı, hlk. Erkek kümes hayvanlarının en iri ve yaşlı olanı Bir yıllanmış ağaca anaç derler, babaç demezler. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük