-
21 разбираться
несов.; сов. - разобра́ться1) разг. yerleşmekмы перее́хали, но ещё не разобрали́сь — taşındık, ama daha yerleşmedik
2) ( понимать) anlamakразбира́ться в приёмниках — radyodan anlamak
он в э́тих дела́х совсе́м не разбира́ется — bu işlerden hiç anlamaz, bu işlerin cahilidir
са́ми разберётесь, кто из вас прав — hanginizin haklı olduğunu siz aranızda halledersiniz
попро́буй тут разбери́сь! — gel de çık işin içinden! anlayana aşkolsun!
-
22 соглашаться
несов.; сов. - согласи́ться1) razı olmak / gelmek, peki / evet / olur demekон не соглаша́ется е́хать — gitmeye razı olmuyor
на другу́ю рабо́ту не соглаша́йся — başka bir iş kabul etme
2) kabul etmek; teslim etmekсоглаша́ться с чьим-л. мне́нием — birinin görüşünü kabul etmek
он согласи́лся (с тем), что я прав — haklı olduğumu teslim etti
3) mutabık kalmak; uyuşmakсто́роны согласи́лись о нижесле́дующем — taraflar aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır
-
23 так
1) нареч. ( таким образом) böyle; öyle; şöyle; böylece; öylece; şöyleceон (и́менно) так сказа́л — böyle söyledi
отве́чу так:... — şöyle cevap vereceğim...
так мы и сде́лал и / поступи́ли — öyle de yaptık
так (оно́) и произошло́ / случи́лось — nitekim öyle oldu
вот так он и око́нчил шко́лу — işte böylece okulu bitirdi
пиши́ так, что́бы бы́ло поня́тно — anlaşılacak tarzda yaz
он сел так, что́бы ви́деть нас — bizi görecek şekilde oturdu
хлеб так и оста́лся на поля́х — ekinler tarlada olduğu gibi kaldı
он э́то де́лал не так — bunu başka türlü yapardı
э́та кампа́ния зако́нчилась так же неожи́данно, как и начала́сь — bu kampanya başladığı gibi ani biçimde sona erdi
2) нареч. (до такой степени, настолько) o kadar, öylesine; böylesine; şöylesineго́род так измени́лся, что... — şehir öylesine değişmiş ki,...
раз уж ты так наста́иваешь,... — madem ki bu kadar ısrar ediyorsun...
он так похуде́л, что... — öyle zayıfladı ki,...
я так обра́довался! — bir sevindim ki!
я так соску́чился по тебе́! — seni bir göresim geldi ki sorma!
он так чита́ет Пу́шкина - заслу́шаешься! — bir Puşkin okuyuşu var ki, tadına doyulmaz!
она́ так испуга́лась, что... — öylesine / o kadar korktu ki,...
3) нареч., в соч.э́то тебе́ так не пройдёт! (будешь наказан) — senin yanına kalmaz bu!
4) нареч. ( без особого намерения) işteя про́сто так спроси́л — sordum işte...
5) союз (в таком случае, тогда) öyleyse, o haldeре́шил, так поезжа́й — karar verdinse git (öyleyse)
6) частица, разг. ( ничего особенного) hiç; şöyle böyleчто с тобо́й? - Так... — neyin var?- Hiç...
как карти́на? - Так, сре́дняя — filim nasıl? - Şöyle böyle olanlardan
7) частица demekтак ты его зна́ешь? — onu tanıyorsun ha?
так о чём я говори́л? — ne diyordum?
так вы придёте? — peki, gelir misiniz?
8) союз (но, да) amaя пое́хал бы, так де́нег нет — giderdim ama param yok
9) частица усил., в соч.а я так ду́маю, что он непра́в — bana sorsan haklı değil(dir) derim
вот э́то тра́ктор так тра́ктор! — traktör dediğin / dediğimiz böyle olur işle!
10) частица ( указывает на приблизительное количество) şöyle böyle, kadarлет так пять (уже́) бу́дет — şöyle böyle beş yıl var / oldu
11) частица (например, к примеру) söz gelişiтак, наприме́р — örneğin
••я и так уста́л — zaten yorgunum
раз / когда́ так — öyleyse
так бы и полете́л! — öyle geldi ki havalanıp uçayım!
вот так(-то), сыно́к! — işle böyle, evlat!
говорю́ ему́, что так и так (мол), что... — ona durum böyle böyle,... diyorum
он так себе́ челове́к — o şöyle böyle bir adam
так-то оно так, но... — см. оно
ра́зве не так? — öyle değil mi? yanlış mı?
мы так и́ли и́наче́ не оста́лись бы здесь — nasıl olsa burada kalmayacaktık
так как — çünkü,...dığından,...dığı için
-
24 убеждаться
ikna olmak,inanmak* * *несов.; сов. - убеди́тьсяkanaat getirmek, ikna olmak; inanmakубеди́вшись, что за ним никто́ не следи́т,... — arkadan kimsenin takip etmediğine emniyet getirince...
я убеди́лся в том, что он прав — haklı olduğuna kanaat getirdim
-
25 справедливый
adolatli, hakli, odil, odilona -
26 Мне кажется, что вы неправы
Məncə, siz haklı deyilsinizРусско-азербайджанский разговорник > Мне кажется, что вы неправы
- 1
- 2
См. также в других словарях:
haklı — sf. 1) Hakka uygun, doğru, yerinde Fakat aşkta ne hak ne haklı ne haksız ne de bir hakikat vardır. M. Ş. Esendal 2) Davası, iddiası, düşüncesi veya davranışı doğru ve adalete uygun olan (kimse) İkisinden hangisinin haklı olduğu anlaşılamadı.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
haklı bulmak — davasını, iddiasını, düşüncesini, davranışını doğru bulmak, yerinde görmek Müdür onu haklı buldu … Çağatay Osmanlı Sözlük
haklı çıkmak — davasının, iddiasının, düşüncesinin veya davranışının doğru olduğu anlaşılmak Bu tartışmada o haklı çıktı … Çağatay Osmanlı Sözlük
haklı olmak — davası, iddiası, davranışı, düşüncesi adalete uygun olmak Birden döndüm ve tahminimde haklı olduğumu anladım. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
haklı söz, haksızı Bağdattan çevirir — doğru söz, yanlış yolda çok ilerlemiş kişiyi bile yola getirir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
insanın adı çıkacağına canı çıksın — haklı veya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktı mı ondan sonra yaptıkları hep o gözle değerlendirilir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
yerinde su çıkmak — haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAKÎK — Haklı, hak sahibi olan. * Müstehak, lâyık, münasib … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
muhik — haklı; geçerli; uygun; gerekli … Hukuk Sözlüğü
Qara — The Qara are a grouping of tribes currently resident in Oman. Members of this tribe Amr Hakli the grand grand father Hakli tribe of Oman who was the first immigrant from Yemen to Dhofar one thousand years ago and this tribe known in Dhofar as… … Wikipedia
Juho Lallukka — (February 3, 1852 in Räisälä, Finland – December 1, 1913 in Vyborg) was a Finnish businessman, commercial counsellor, and a patron of the arts.BiographyJuho Lallukka was born in 1852 in the settlement of Räisälä on the Karelian isthmus, in a… … Wikipedia