Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

hak+etmek

  • 1 hâk

    farsça خاك toprak. hak etmek kazanmak. hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > hâk

  • 2 заслуживать

    hak etmek,
    kazanmak; değmek,
    layık olmak
    * * *
    1) haketmek; kazanmak

    заслужи́ть всео́бщее дове́рие — herkesin itimadını kazanmak

    он не заслу́живал э́того оскорбле́ния — bu hakarete müstahak değildi; bu hakareti haketmedi

    2) тк. несов. değmek; layık olmak

    сочли́, что про́сьба заслу́живает рассмотре́ния — başvuru incelenmeye değer bulundu

    он заслу́живает похвалы́ — övgüye layıktır

    его́ рабо́та заслу́живает похвалы́ — çalışması övgüye değer

    не заслу́живать внима́ния — dikkate değmemek

    Русско-турецкий словарь > заслуживать

  • 3 verdienen

    hak etmek
    kazanmak
    lâyık olmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > verdienen

  • 4 ask for it

    hak etmek, bela aramak

    English to Turkish dictionary > ask for it

  • 5 deserve

    hak etmek, layik olmak

    English to Turkish dictionary > deserve

  • 6 deserve

    v. hak etmek, layık olmak
    * * *
    1. hak et 2. haket
    * * *
    [di'zə:v]
    (to have earned as a right by one's actions; to be worthy of: He deserves recognition of his achievements.) hak etmek

    English-Turkish dictionary > deserve

  • 7 earn

    v. kazanmak, hak etmek, para kazanmak
    * * *
    kazan
    * * *
    [ə:n]
    1) (to gain (money, wages, one's living) by working: He earns $200 a week; He earns his living by cleaning shoes; You can afford a car now that you're earning.) kazanmak
    2) (to deserve: I've earned a rest.) hak etmek

    English-Turkish dictionary > earn

  • 8 entitle

    v. isimlendirmek, hak etmek, adlandırmak, ünvan vermek, yetki vermek, hak tanımak
    * * *
    1. başlık koy 2. hak kazandır
    * * *
    1) (to give (a person) a right (to, or to do, something): You are not entitled to free school lunches; He was not entitled to borrow money from the cash box.)...-e hak vermek
    2) (to give to (a book etc) as a title or name: a story entitled `The White Horse'.) ad vermek

    English-Turkish dictionary > entitle

  • 9 mériter

    v t
    1 être digne de hak etmek

    mériter une récompense / sanction — bir cezayı hak etmek

    2 valoir gerektirmek

    Dictionnaire Français-Turc > mériter

  • 10 ask

    v. sormak, istemek, rica etmek, soru sormak, davet etmek, hak etmek; aranmak; kaşınmak
    * * *
    sor
    * * *
    1) (to put a question: He asked me what the time was; Ask the price of that scarf; Ask her where to go; Ask him about it; If you don't know, ask.) sormak
    2) (to express a wish to someone for something: I asked her to help me; I asked (him) for a day off; He rang and asked for you; Can I ask a favour of you?) rica etmek, istemek
    3) (to invite: He asked her to his house for lunch.) davet etmek, çağırmak
    - ask for
    - for the asking

    English-Turkish dictionary > ask

  • 11 command

    n. emir; buyruk, komuta, yetki, kumanda, genel kurmay; hakimiyet; kuvvet, güç
    ————————
    v. emir vermek, emretmek; hükmetmek, hakim olmak, komuta etmek, yönetmek, kontrol etmek, hüküm sürmek; buyurmak; tepeden görmek; telkin etmek
    * * *
    1. komuta et (v.) 2. kumanda et (v.) 3. komut (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to order: I command you to leave the room immediately!) emretmek
    2) (to have authority over: He commanded a regiment of soldiers.) komuta/kumanda etmek
    3) (to have by right: He commands great respect.) hak etmek
    2. noun
    1) (an order: We obeyed his commands.) emir
    2) (control: He was in command of the operation.) komuta, kumanda
    - commander
    - commanding
    - commandment
    - commander-in-chief

    English-Turkish dictionary > command

  • 12 verdienen

    verdienen*
    vt
    1) ( Lohn) kazanmak;
    seine Brötchen \verdienen ( fam) ekmeğini kazanmak, ekmek parası kazanmak;
    leicht verdientes Geld kolay kazanılan para
    2) ( Lob, Vertrauen, Strafe) hak etmek;
    diese Behandlung/Strafe hat er ( nicht) verdient bu muameleyi/cezayı hak (etmedi) etti;
    sie hat nichts Besseres verdient daha iyisini hak etmedi

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verdienen

  • 13 command

    buyurmak, emretmek; komuta etmek, kumanda etmek, yönetmek; hâkim olmak; hak etmek, layik olmak,buyruk, emir, komut; kontrol, komuta, kumanda, yönetim; yetki; hâkimiyet

    English to Turkish dictionary > command

  • 14 merit

    n. değer, erdem, meziyet, fazilet, yararlık
    ————————
    v. değmek, layık olmak, hak etmek
    * * *
    1. hak et (v.) 2. ödül (n.) 3. yaraşırlık
    * * *
    ['merit] 1. noun
    1) (the quality of worth, excellence or praiseworthiness: He reached his present position through merit.) erdem, meziyet
    2) (a good point or quality: His speech had at least the merit of being short.) değer
    2. verb
    (to deserve as reward or punishment: Your case merits careful consideration.) haketmek, lâyık olmak

    English-Turkish dictionary > merit

  • 15 verdient

    1) ( Person) liyakatli, değimli
    2) ( Sieg, Lohn, Strafe) hak ettiği;
    sich um etw \verdient machen bir şeyi hak etmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > verdient

  • 16 заработать

    kazanmak, hak etmek

    Турецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > заработать

  • 17 rate

    n. oran, kur, rayiç, değer, ücret, bedel, posta ücreti, derece, sınıf, emlâk vergisi (İng.), belediye vergisi (İng.)
    ————————
    v. değer biçmek, sınıflandırmak, fiyat belirlemek, saymak, addetmek, olarak görmek, layık olmak, hak etmek, sayılmak, azarlamak, fırça atmak
    * * *
    1. hız (n.) 2. değer biç (v.) 3. oran (n.)
    * * *
    [reit] 1. noun
    1) (the number of occasions within a given period of time when something happens or is done: a high (monthly) accident rate in a factory.) oran, nisbet
    2) (the number or amount of something (in relation to something else); a ratio: There was a failure rate of one pupil in ten in the exam.) oran, nisbet
    3) (the speed with which something happens or is done: He works at a tremendous rate; the rate of increase/expansion.) hız, sürat
    4) (the level (of pay), cost etc (of or for something): What is the rate of pay for this job?) oran, nisbet; saptanmış ücret
    5) ((usually in plural) a tax, especially, in United Kingdom, paid by house-owners etc to help with the running of their town etc.) bina vergisi
    2. verb
    (to estimate or be estimated, with regard to worth, merit, value etc: I don't rate this book very highly; He doesn't rate very highly as a dramatist in my estimation.) değerlendirmek, saymak
    - at this, at that rate
    - rate of exchange

    English-Turkish dictionary > rate

  • 18 be deserving of

    v. layık olmak, hak etmek

    English-Turkish dictionary > be deserving of

  • 19 be deserving of

    v. layık olmak, hak etmek

    English-Turkish dictionary > be deserving of

  • 20 გამსახურება

    f.
    hak etmek, layık olmak
    i.
    haketme, layık olma

    Georgian-Turkish dictionary > გამსახურება

См. также в других словарях:

  • hak etmek — 1) bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak Mutlu, başarılı, kendine güvenmeyi hak etmiş birisi. T. Buğra 2) layık olduğu kötü karşılığı almak 3) bir başarı dolayısıyla ödüllendirilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hak — 1. is., kki, esk., Ar. ḥakk 1) Maden, ağaç, taş üzerine elle yazı veya şekil oyma Mühür hakki. 2) Kâğıttaki yazıyı kazıma Resmî kâğıtlarda hak ve silinti yasaktır. Birleşik Sözler hakketmek 2. is., kkı, Ar. ḥaḳḳ 1) Adalet Haktan ayrılmamalı. 2)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hâk — (F.) [ کﺎﺧ ] toprak. ♦ hak etmek kazanmak. ♦ hâk ile yeksân edilmek yerle bir edilmek. ♦ hâk ile yeksân etmek yerle bir etmek. ♦ hâk ile yeksân olmak yerle bir olmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • hâk ile yeksan etmek (veya olmak) — 1) yapı, şehir vb. için temelinden yıkıp harap etmek, bütünüyle ortadan kaldırmak veya kalkmak 2) yapı, şehir vb. için temelinden yıkıp harap olmak, bütünüyle ortadan kaldırmak veya kalkmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • jurnal etmek — biriyle ilgili olarak yetkililere kötülemek, ihbar yazısı vermek veya böyle bir bilgiyi iletmek Meğer bizimki ayda otuz lirayı hak etmek için her gün beni jurnal edermiş. Y. Z. Ortaç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • isnat etmek — 1) dayandırmak 2) kara çalmak 3) iftira etmek Güzel sever diye isnat ederler / Benim Hak tan gayri sevdiğim mi var? Karacaoğlan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • telakki etmek — saymak, öyle kabul etmek, öyle anlamak Bu beğenilmeyi bir hak, güzelliğine karşı herkesin vermeye mecbur olduğu bir vergi telakki etmeye alışmıştı. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ihtiva etmek — içine almak, içinde bulundurmak, içermek, kapsamak Temel hak ve hürriyetler kişinin ... ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder. Anayasa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • temsil etmek — 1) hak ve görev bakımından bir kimse veya topluluğun adına davranmak 2) bir eseri sahnede oynamak Ayağa kalktı, ezberlediği bir sahneyi temsil etti. P. Safa 3) belirgin özellikleriyle yansıtmak, sembolü olmak Sizin temsil ettiğiniz zümre bu… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İZHAR-I HAK — Hakkı izhar etmek. Hakkı açıklama …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • cer etmek — harmandan köy hocasına hak ayırmak …   Beypazari ağzindan sözcükler

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»