-
1 stand out
göze çarpmak; kendini göstermek, göze çarpmak -
2 leap out
göze çarpmak* * *dışarı fırla -
3 stand out
fırlamak, atılmak, çıkıntı yapmak, direnmek, karşı koymak, göze çarpmak* * *göze çarp* * *1) (to be noticeable: She stood out as one of the prettiest girls in the school.) göze çarpmak, sivrilmek2) (to go on resisting or to refuse to yield: The garrison stood out (against the besieging army) as long as possible.) direnmek -
4 glimpse
-
5 glitter
n. parlaklık, parıltı, gösteriş, göz alıcılık————————v. parıldamak, parlamak, göze çarpmak, pırıldamak, göz almak* * *1. parılda (v.) 2. parıltı (n.)* * *['ɡlitə] 1. verb(to sparkle: Her diamonds glittered in the light.) pırıldamak2. noun(the quality of glittering: the glitter of her diamonds.) pırıltı -
6 meet
adj. uygun, münasip————————n. karşılaşma, yarışma————————v. görüşme yapmak, karşılaşmak, rastlamak, toplanmak, bulmak, tanışmak, görüşmek, buluşmak, karşılamak, kavuşmak, başına gelmek, uğramak, yerine getirmek* * *1. karşıla 2. buluş 3. karşılaş* * *[mi:t] 1. past tense, past participle - met; verb1) (to come face to face with (eg a person whom one knows), by chance: She met a man on the train.) karşılaşmak, rastlamak2) ((sometimes, especially American, with with) to come together with (a person etc), by arrangement: The committee meets every Monday.) toplanmak3) (to be introduced to (someone) for the first time: Come and meet my wife.) tanıştırılmak4) (to join: Where do the two roads meet?) birleşmek5) (to be equal to or satisfy (eg a person's needs, requirements etc): Will there be sufficient stocks to meet the public demand?) karşılamak6) (to come into the view, experience or presence of: A terrible sight met him / his eyes when he opened the door.) görünmek, göze çarpmak7) (to come to or be faced with: He met his death in a car accident.) başına gelmek, uğramak8) ((with with) to experience or suffer; to receive a particular response: She met with an accident; The scheme met with their approval.) başa gelmek, uğramak, karşılaşmak9) (to answer or oppose: We will meet force with greater force.) cevap vermek2. noun(a gathering, especially of sportsmen: The local huntsmen are holding a meet this week.) toplanma- meeting- meet someone halfway
- meet halfway -
7 stick out
çıkıntı yapmak, çıkmak, besbelli olmak, bariz olmak, dayatmak, diretmek, uzatmak, çıkarmak, dayanmak, katlanmak* * *çıkar* * *1) (to (cause to) project; His front teeth stick out; He stuck out his tongue.) uzanmak, çıkmak, uzatmak, çıkarmak2) (to be noticeable: She has red hair that sticks out in a crowd.) göze çarpmak -
8 attract the attention
v. göze çarpmak -
9 be in relief against
v. kontrast oluşturmak, yanında göze çarpmak, dikkati çekmek -
10 draw the attention
v. göze çarpmak -
11 greet the eye
v. göze çarpmak -
12 leap to the eye
v. göze çarpmak -
13 stand out in relief
v. göze çarpmak, dikkati çekmek, kontrast oluşturmak -
14 attract the attention
v. göze çarpmak -
15 be in relief against
v. kontrast oluşturmak, yanında göze çarpmak, dikkati çekmek -
16 draw the attention
v. göze çarpmak -
17 greet the eye
v. göze çarpmak -
18 leap to the eye
v. göze çarpmak -
19 stand out in relief
v. göze çarpmak, dikkati çekmek, kontrast oluşturmak -
20 show
göstermek; (film) oynamak, gösterilmek; sergilenmek, gösterilmek; görülmek, göze çarpmak, görünüs; gösteris; sergi, teshir; gösteri, oyun, temsil, sov; firsat, olanak; is, girisim
- 1
- 2
См. также в других словарях:
göze çarpmak — dikkati üzerine çekmek Evin nizamında Türk kadınlarının vakur zarafeti göze çarpar. O. S. Orhon … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
manzur — (A.) [ رﻮﻈﻨﻡ ] 1. bakılan. 2. dikkat çeken. ♦ manzur olmak görülmek, göze çarpmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
cin — 1. is., İng. gin Buğday, arpa, yulaf vb.nden elde edilen ve ardıçla kokulandırılan bir tür alkollü içki, ardıç rakısı Birleşik Sözler cin darısı cin mısırı 2. is., din b., Ar. cinn 1) Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade… … Çağatay Osmanlı Sözlük