-
1 gerçek
أساسحقيقيصحيحفعليقاعدةقواعدقواممبادئمبدأواقعي -
2 gerçek
1. أساس [أَسَاس]Anlamı: temel, başlıca, asıl2. حقيقي [حَقِيقِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat3. صحيح [صَحِيح]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat4. فعلي [فِعْلِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat5. قاعدة [قاعِدَة]Anlamı: temel, başlıca, asıl6. قواعد [قَوَاعِد]Anlamı: temel, başlıca, asıl7. قوام [قِوَام]Anlamı: temel, başlıca, asıl8. مبادئ [مَبَادِئ]Anlamı: temel, başlıca, asıl9. مبدأ [مَبْدَأ]Anlamı: temel, başlıca, asıl10. واقعي [واقِعِيّ]Anlamı: varlığı inkâr edilemeyen, olgun durumunda olan, hakikat -
3 gerçek dışı
1. تخيلي [تَخَيُّلِيّ]Anlamı: gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan2. تصوري [تَصَوُّرِيّ]Anlamı: gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan3. خيالي [خَيَالِيّ]Anlamı: gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan4. متخيل [مُتَخَيَّل]Anlamı: gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan -
4 gerçek dışı
تخيليتصوريخياليمتخيل -
5 düzmece
1. أشر [أَشِر]Anlamı: gerçek olmayan2. أفاك [أَفَّاك]Anlamı: gerçek olmayan3. أفيك [أَفِيك]Anlamı: gerçek olmayan4. بشاك [بشاك]Anlamı: gerçek olmayan5. بهرج [بَهْرَج]Anlamı: gerçek olmayan6. خراص [خَرَّاص]Anlamı: gerçek olmayan7. زائف [زائِف]Anlamı: gerçek olmayan8. زور [زُور]Anlamı: gerçek olmayan9. صوري [صُورِيّ]Anlamı: gerçek olmayan10. كاذب [كاذِب]Anlamı: gerçek olmayan11. كذاب [كَذَّاب]Anlamı: gerçek olmayan12. كذوب [كَذُوب]Anlamı: gerçek olmayan13. مائن [مائِن]Anlamı: gerçek olmayan14. مبطل [مُبْطِل]Anlamı: gerçek olmayan15. مزيف [مُزَيَّف]Anlamı: gerçek olmayan16. مستعار [مُسْتَعار]Anlamı: gerçek olmayan17. ملسون [مَلْسُون]Anlamı: gerçek olmayan18. ميان [مَيَّان]Anlamı: gerçek olmayan -
6 yalan
1. إفك [إِفْك]2. أفيكة [أَفِيكَة]3. أكذوبة [أُكْذُوبَة]4. افتئات [اِفْتِئات]5. افتراء [اِفْتِراء]6. باطل [باطِل]7. بهتان [بُهْتَان]8. ترهة [تُرَّهَة]9. زهو [زَهْو]10. زور [زُور]11. زيف [زَيْف]12. فرية [فِرْيَة]13. كذب [كَذِب]14. مين [مَيْن] -
7 çarpıtmak
1. آد [آدَ]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek2. أود [أَوَّدَ]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek3. ثنى [ثَنَى]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek4. حنا [حَنَا]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek5. حنى [حَنَى]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek6. قوس [قَوَّسَ]Anlamı: gerçek anlamından saptırmak, çarpık duruma getirmek -
8 bahane
1. سبب [سَبَب]2. عذر [عُذْر]3. مبعث [مَبْعَث]4. متسبب [مُتَسَبِّب]5. معذرة [مَعْذِرَة] -
9 bilgi
1. دراية [دِرَايَة]Anlamı: insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad2. فقه [فِقْه]Anlamı: insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad3. معرفة [مَعْرِفَة]Anlamı: insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad4. علم [عِلْم]Anlamı: insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad5. عهد [عَهْد]Anlamı: insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad -
10 hakikî
1. حقيقي [حَقِيقِيّ]Anlamı: gerçek olan2. صادق [صادِق]Anlamı: gerçek olan3. صحيح [صَحِيح]Anlamı: gerçek olan4. فعلي [فِعْلِيّ]Anlamı: gerçek olan5. واقعي [واقِعِيّ]Anlamı: gerçek olan -
11 hikâye
1. حكاية [حِكَايَة]Anlamı: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü2. رواية [رِوَايَة]Anlamı: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü3. قص [قَصّ]Anlamı: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü4. قصص [قصص]Anlamı: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü5. قصة [قِصَّة]Anlamı: gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü -
12 fantastik
1. أسطوري [أُسْطورِيّ]Anlamı: gerçek olmayan2. تخيلي [تَخَيُّلِيّ]Anlamı: gerçek olmayan3. خيالي [خَيَالِيّ]Anlamı: gerçek olmayan4. متخيل [مُتَخَيَّل]Anlamı: gerçek olmayan -
13 kanıtlamak
1. أثبت [أَثْبَتَ]2. أقر [أَقَرَّ]3. برهن [بَرْهَنَ]4. ثبت [ثَبَّتَ] -
14 gerçeklik
1. حقائق [حَقَائِق]Anlamı: gerçek olan, var olan şeylerin tümü2. حقيقة [حَقِيقَة]Anlamı: gerçek olan, var olan şeylerin tümü3. واقع [واقِع]Anlamı: gerçek olan, var olan şeylerin tümü -
15 teleskop
1. تلسكوب [تِلِسْكوب]2. مقراب [مِقْراب]3. منظار [مِنْظار] -
16 DOĞRU
1. حقائق [حَقَائِق]Anlamı: gerçek, yalan olmayan2. حقيقة [حَقِيقَة]Anlamı: gerçek, yalan olmayan3. سوي [سَوِيّ]4. مستقيم [مُسْتَقِيم]5. مستو [مُسْتَوٍ]6. معتدل [مُعْتَدِل] -
17 kinaye
1. تورية [تَوْرِيَة]Anlamı: sözün gelişiyle, gerçek anlamların dışında bir kavrama değinme sanatı2. كناية [كِنَايَة]Anlamı: sözün gelişiyle, gerçek anlamların dışında bir kavrama değinme sanatı -
18 öz be öz
1. قح [قُحّ]Anlamı: gerçek, öz2. محض [مَحْض]Anlamı: gerçek, öz -
19 yalanlamak
1. كذب [كَذَّبَ]Anlamı: gerçek olmadığını bildirmek2. نفى [نَفَى]Anlamı: gerçek olmadığını bildirmek -
20 cidden
جدا [جدًّا]Anlamı: gerçek olarak, şaka olmayarak, gerçekten
- 1
- 2
См. также в других словарях:
gerçek — sf., ği 1) Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur. 2) is. Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat 3) Aslına uygun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek dışı — sf. Gerçeğin dışında olan, gerçek olmayan, gerçeğe aykırı, hilafıhakikat … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek dışılık — is., ğı Gerçek dışı olma durumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek kişi — is. Hakiki şahıs Anayasa mahkemesi kararları idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Anayasa … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek mantarlar — is., ç., bit. b. Bağlarda mildiyu hastalığını yapan, emeçleri iyi gelişmiş mantarlar (Peronospora viticola) … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek sayı — is., mat. Bir eksen üzerindeki bir noktanın yerini belirlemeye yarayan sayı … Çağatay Osmanlı Sözlük
gerçek kişi — İnsanlar … Hukuk Sözlüğü
acı gerçek — is., ği Üzüntü, sıkıntı ve rahatsızlık veren olay … Çağatay Osmanlı Sözlük
sana yalan, bana gerçek — söylediğim şeyi sen bilmiyorsun ancak doğrudur, ben biliyorum anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
aslı çıkmak — gerçek olduğu anlaşılmak, gerçek olduğu ortaya çıkmak Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek … Çağatay Osmanlı Sözlük
aslı astarı (veya aslı faslı) olmamak — gerçek olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük