-
1 ele vermek
v. betray, give away, grass on smb., delate, peach against, peach on, finger, give up, grass, sell, shop, split on -
2 ele vermek
to inform against/on (sb), to betray, to give sb/sth away, to denounce, to squeal -
3 el ele vermek
v. collaborate -
4 el ele vermek
to join forces, to cooperate -
5 sakalı ele vermek
to allow oneself to be led by the nose -
6 yakayı ele vermek
to be caught -
7 sakal
"beard; whiskers. -ının altına girmek /ın/ to ingratiate oneself with (and acquire influence over) (someone). - bırakmak/koyuvermek/salıvermek/uzatmak to grow a beard; to let one´s beard grow. -ı bitmek 1. (for someone) to sprout a beard. 2. /ın/ (for a job, project) to be delayed interminably. -ı değirmende ağartmak to grow old without having learned anything from experience, be an old fool. -ı ele vermek to let oneself become putty in someone´s hands, let oneself become someone´s tool. -ına gülmek /ın/ to laugh up one´s sleeve, laugh in one´s beard. -dan kesip bıyığa eklemek/ulamak to make good a deficiency or repair something by using what one has in hand. -ı saydırmak to lose the respect of others; to become a figure of fun. -ını sıvazlamak to smooth one´s beard. S-ı Şerif hairs from the beard of the Prophet Muhammad. -ım yok ki sözüm dinlensin. colloq. Nobody listens to me merely because I´m young./Nobody pays me any mind because I lack age and authority." -
8 yaka
"1. collar. 2. side (of a stream, body of water, or street). -sı açılmadık unheard-of (curse, obscenity). -sına asılmak/yapışmak /ın/ to hound, badger, bedevil, not to leave (someone) in peace. -dan atmak /ı/ to get rid of, get shut of. -sını bırakmamak /ın/ not to leave (someone) in peace, to hound, badger, bedevil. - bir tarafta, paça bir tarafta very disheveled. -yı ele vermek to get caught, be collared. -dan geçirmek /ı/ to adopt (a child). - ısırmak to say God forbid! in horror. -sını kaptırmak /a/ to let oneself get deeply involved with (someone); to let oneself get deeply entangled in (something). -yı kurtarmak/sıyırmak /dan/ to manage to escape from; to free oneself from. - paça by main force. - paça etmek /ı/ to remove (someone) by main force; to throw (someone) out (by main force). - silkmek /dan/ to get fed up with (someone)." -
9 fırsat
",-tı opportunity, chance; occasion. - aramak to look for a chance, seek an opportunity. - beklemek to wait for an opportunity. - bilmek /ı/ to take advantage of (the circumstances). - bu fırsat. This is my/your/his golden opportunity. - bulmak to find an opportunity. - düşkünü (one) awaiting an opportunity to do someone evil. - düşmek to have an opportunity open up. -ını düşürmek to find a way. -ı ganimet bilmek/saymak to seize the opportunity. - gözlemek to be on the lookout for an opportunity. - her vakit ele geçmez. proverb Opportunity only knocks once. -tan istifade taking advantage of an opportunity. -ı kaçırmak to miss the opportunity. -ı kaçırmamak to take advantage of the opportunity. - kollamak to be on the lookout for an opportunity. - vermek /a/ to give (someone) an opportunity. - yoksulu one who would do evil if he had a chance. " -
10 iğne
"1. needle, sewing needle. 2. pin, straight pin; safety pin. 3. brooch, pin. 4. pointer, needle (of a gauge). 5. style, gnomon (of a sundial). 6. stinger, sting (of an insect). 7. bot. style. 8. fishhook. 9. needle (of a coniferous tree). 10. needle, hypodermic needle. 11. syringe, hypodermic syringe. 12. shot, injection. 13. pricking sensation, prick, pricking. 14. biting remark. - atsan yere düşmez. colloq. The place is packed./It´s bursting at the seams. - deliği/gözü the eye of a needle. - deliğinden Hindistan´ı seyretmek to be able to draw important conclusions from a small event. - ile kuyu kazmak 1. to try to do a hard job with pitifully inadequate means. 2. to do a job that demands a lot of time and patience. - ile vermek /ı/ to give (a medicine) hypodermically. - ipliğe dönmek to become very thin, turn to skin and bones. -ye iplik geçirmek to thread a needle. -den ipliğe kadar including even the smallest items. - iplik kalmak to become very thin, turn to skin and bones. - işi needlework. (Önce) -yi kendine batır, (sonra) çuvaldızı ele/başkasına. proverb Prick yourself with a needle before you stick a darning needle into others. - topuzu/topu head of a pin, pinhead. - üstünde oturmak to be on pins and needles, be on tenterhooks. - yapmak/vurmak /a/ to give (someone) a shot, give (someone) a hypodermic injection. - yastığı pincushion. - yemek to be given a shot, be given a hypodermic injection. - yutmuş maymuna dönmek/- yemiş ite dönmek to turn to skin and bones."
См. также в других словарях:
ele vermek — 1) suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak, ihbar etmek O adamlar kim ise haber vermeli, dikkat etsinler, kendilerini sakın ele vermesinler. H. E. Adıvar 2) herhangi kötü bir şey yapanın yaptığını herkese bildirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sakalı ele vermek (veya kaptırmak) — başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek Yumuşak durmak, yalvarmak, sakalı ele vermek demektir, sonra artık evin idaresi ne olacak? M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
el ele vermek — 1) el tutuşmak El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kütlesini zor zaptediyorlardı. H. Taner 2) mec. birlikte davranmak, bir konuda birleşmek Baş başa, el ele verelim de biz asıl bir çare bulalım, evvela şu büyüden kurtulalım. R. H.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakayı ele vermek — kaçamayarak ele geçmek, yakalanmak Bu konuda hiç kimsenin yakayı ele vermeyeceğine şimdiden kalıbımı basarım. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
dizginleri ele vermek — başkasının yönetimini kabullenmek O koşturmalar yakayı kaptırışın, dizginleri ele verişin açıklamaları gibi geliyordu ona. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendini ele vermek — yaptığı bir davranış veya söylediği bir sözle kendi suçunu ortaya çıkarmak Çünkü âdeta kendimi ele vermiştim. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yuları ele vermek (veya kaptırmak) — birinin sözünden çıkmayacak duruma gelmek, kendi iradesiyle davranmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el ele — zf. Birbirinin elini tutarak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller el ele vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
konuşmak — nsz 1) Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak Çocuk daha konuşamıyor. 2) i, den Belli bir konudan söz etmek Mehmet yedi yaşındayken anasıyla konuştuklarından fazla bir şey konuşmazdı. H. E. Adıvar 3) nsz, le Bir konuda… … Çağatay Osmanlı Sözlük