-
21 всплеснуть
сов., в соч.всплесну́ть рука́ми — ellerini çırpmak
-
22 ладоши
мн.бить / хло́пать в ладо́ши — el çırpmak alkışlamak
он хло́пал в ладо́ши как ребёнок — adam çocuklar gibi ellerini çırpmış
-
23 обрезать
обрез`атьнесов.; сов. - обр`езать1) врз kesmek; kırpmak; kırkmak; budamak; çırpmak (деревья, ветки и т. п.)обре́зать па́лец — parmağını kesmek
2) разг. (резко обрывать кого-л.) lafı ağzına tıkamak -
24 стащить
сов.1) см. стаскивать2) ( украсть) çarpmak, aşırmak, çırpmakде́ньги у тебя́, наве́рно, стащи́ли — çarptırmışsın parayı
он стащи́л с лотка́ бу́блик — tabladan bir simit aşırdı
-
25 applaud
v. alkışlamak, el çırpmak; beğenmek* * *alkışla* * *[ə'plo:d](to praise or show approval, by clapping the hands: to applaud a speech / a singer.) alkışlamak- applause -
26 beat
adj. bitkin, çok yorgun, turşu gibi (Argo); asi————————n. vuruş, atış, darbe, vurma sesi, çarpma; tempo, ritm, ritim, titreşim; serseri; üstünlük, devriye; sürgün avı; haberi önce yayınlama (gazete)————————v. vurmak, dövmek, çırpmak, dayak atmak, pataklamak, volta vurmak; çalmak (davul); açmak (yol); yenmek, alt etmek (Argo); geçmek; atmak (kalp); yuvasından çıkarmak (av),* * *past tense; see beat -
27 churn
n. yayık, güğüm, süt kabı (büyük)————————v. çalkalamak, çalkantılı olmak, çırpmak, karıştırmak; tereyağı yapmak, köpürtmek, köpürmek* * *1. yayıkta çalkala (v.) 2. yayık (n.)* * *[ ə:n]1) (a machine for making butter.) yayık2) (a large milk can.) süt güğümü -
28 fold
n. katlama, kat, kıvrım, büklüm, pli, ağıl, sürü (koyun), cemaat, kilise, aile ocağı, yuva————————suff. kat, katı, misil, katlı————————v. katlamak, kavuşturmak, sarmak, bükülmek, kıvırmak, bükmek, çırpmak, çökmek, kapanmak, ağıla kapamak* * *1. katla (v.) 2. kat (n.)* * *I 1. [fould] verb1) (to double over (material, paper etc): She folded the paper in half.) katlamak2) (to lay one on top of another: She folded her hands in her lap.) kavuşturmak3) (to bring in (wings) close to the body: The bird folded its wings.) kapatmak2. noun1) (a doubling of one layer of material, paper etc over another: Her dress hung in folds.) kıvrım2) (a mark made especially on paper etc by doing this; a crease: There was a fold in the page.) kat•- folded- folder
- folding II [fould] noun(a place surrounded by a fence or wall, in which sheep are kept: a sheep fold.) ağıl -
29 mill
n. değirmen, fabrika, imalathane, mengene, doların binde biri————————v. öğütmek, çırpmak, tırtıklamak, çentiklemek* * *1. değirmen 2. öğüt (v.) 3. mil (n.)* * *[mil] 1. noun1) (a machine, sometimes now electrical, for grinding coffee, pepper etc by crushing it between rough, hard surfaces: a coffee-mill; a pepper-mill.) değirmen2) (a building where grain is ground: The farmer took his corn to the mill.) değirmen3) (a building where certain types of things are manufactured: A woollen-mill; a steel-mill.) fabrika2. verb1) (to grind or press: This flour was milled locally.) öğütmek, çekmek2) ((usually with about or around) (of crowds) to move about in a disorganized way: There's a huge crowd of people milling around outside.) dolanıp durmak•- miller- millstone
- millwheel -
30 scramble
n. güçlükle ilerleme, tırmanış, çabalama, mücâdele, motokros yarışı, acele havalanma————————v. çabalamak, sürünerek ilerlemek, güçlükle ilerlemek, mücâdele vermek, karıştırmak, çırpmak [yum.], yağda pişirmek* * *1. karıştır 2. tırman (v.) 3. tırmanma (n.)* * *['skræmbl] 1. verb1) (to crawl or climb quickly, using arms and legs: They scrambled up the slope; He scrambled over the rocks.) tırmanmak2) (to move hastily: He scrambled to his feet.) fırlayıp...-mak3) ((with for) to rush, or struggle with others, to get: The boys scrambled for the ball.) çabalamak4) (to distort (a telephone message etc) so that it can only be received and understood with a special receiver.) karıştırmak2. noun((sometimes with for) an act of scrambling; a rush or struggle: There was a scramble for the best bargains.) itişip kakışma, çekişme- scrambled eggs
- scrambled egg -
31 shake
n. sallama, titreme, titretme, sarsma, sarsıntı, deprem, sesi titretme, çatlak (kereste), yarık, çalkalanmış şey, milk shake————————v. sallamak, sallanmak, titretmek, sarsmak, silkelemek, sarsılmak, silkmek, çırpmak, çalkalamak, üzmek, titremek, atlatmak, yakasını kurtarmak* * *1. salla (v.) 2. sallama (n.)* * *[ʃeik] 1. past tense - shook; verb1) (to (cause to) tremble or move with jerks: The explosion shook the building; We were shaking with laughter; Her voice shook as she told me the sad news.) salla(n)mak2) (to shock, disturb or weaken: He was shaken by the accident; My confidence in him has been shaken.) sarsmak, allak bullak etmek2. noun1) (an act of shaking: He gave the bottle a shake.) sallama, sarsma2) (drink made by shaking the ingredients together vigorously: a chocolate milk-shake.) milkşeyk•- shaking- shaky
- shakily
- shakiness
- shake-up
- no great shakes
- shake one's fist at
- shake one's head
- shake off
- shake up -
32 shake up
yumuşatmak, çırpmak, silkelemek, sarsmak, sarsarak uyandırmak, gözünü açmak, yeniden örgütlemek, reorganize etmek, değişiklik yapmak, çalkalamak* * *(to disturb or rouse (people) so as to make them more energetic.) yeniden düzenlemek/örgütlemek -
33 stir up
v. ayağa kaldırmak, karıştırmak, çırpmak, teşvik etmek, kışkırtmak, tahrik etmek, uyandırmak, başlatmak, heyecanlandırmak* * *karıştır* * *(to cause (trouble etc): He was trying to stir up trouble at the factory.) neden olmak -
34 clap one's hands
el çırpmak, alkışlamak -
35 clap one's hands
el çırpmak, alkışlamak -
36 klatschen
klatschen <h>1. v/t: Beifall klatschen alkışlamakin die Hände klatschen el çırpmak, alkışlamak -
37 quirlen
quirlen v/t <h> çırpmak, karıştırmak -
38 schlagen
schlagen <schlägt, schlug, geschlagen>1. v/t <h> -e vurmak; wiederholt dövmek; Eier çırpmak; (besiegen) yenmek; Nagel (in A -e) çakmak;sich schlagen (um için/uğruna) çarpışmak, dövüşmek;sich geschlagen geben pes etmek2. v/i <h> Herz, Puls çarpmak, atmak; Uhr çalmak;nach jemandem schlagen b-ne vurmaya çalışmak; fig b-ne çekmek/benzemek;um sich schlagen sağa sola saldırmak;<sn> mit dem Kopf schlagen an (A) (oder gegen) kafasını -e vurmak;die Nachricht ist mir auf den Magen geschlagen bu haber benim içime oturdu3. v/r <h>: sich gut schlagen (mücadelede) iyi sonuç almak;sich auf jemandes Seite schlagen b-nin tarafına geçmek -
39 umrühren
umrühren v/t <-ge-, h> karıştırmak, çırpmak -
40 walken
walken v/t <h> Stoff çırpmak, dövmek
См. также в других словарях:
çırpmak — i, ar 1) Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek 2) nsz Kanatları hızla ve kesik kesik hareket ettirmek Kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. H. Taner 3) İki şeyi birbirine çarpmak Ali Bey ellerini çırptı: Elif Hanım,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpmak — sallamak,çalkalamak … Beypazari ağzindan sözcükler
çalıp çırpmak — hırsızlık yapmak Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanat çırpmak — 1) uçmak 2) kanatlarını hareket ettirmek 3) yeni bir başlangıç yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el çırpmak — 1) alkışlamak, tempo tutmak Bir köylü oturduğu yerde cura çalıyor, birkaç delikanlı etrafında el çırparak ayak vurarak türkü söylüyorlardı. R. N. Güntekin 2) birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dut çırpmak — dut ağacının meyvelerini yemek için büyük bir örtüye silkmek … Beypazari ağzindan sözcükler
alkışlamak — i 1) Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpmak O zaman biz hayranları onu şiddetle alkışlardık. A. İlhan 2) mec. Beğenmek, takdir etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalmak — i, e, ar 1) Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. F. R. Atay 2) Vurarak veya sürterek ses çıkartmak Bir yandan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpma — is. 1) Çırpmak işi 2) Kumaşın kenarını kıvırıp dikmek için iğne, kenara göre çapraz tutularak ve çift kattan batırılıp tek kattan çıkarılarak yapılan dikiş biçimi … Çağatay Osmanlı Sözlük
dövmek — i, er 1) Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak Harp Divanına vermeden önce, şurada kemiklerini kırıncaya kadar bir dövsem! H. E. Adıvar 2) Çamaşır, halı vb.ni tokaç, sopa gibi şeylerle vurarak temizlemek 3) de Bir şeyi toz durumuna getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük