-
101 жутко
dehşetli,müthiş* * *1) безл., в соч., → сказ.мне ста́ло жу́тко — beni bir korkudur aldı, tüylerim ürperdi
жу́тко поду́мать, что... —... düşünmek insana dehşet verir
2) нареч., разг., в соч. dehşetli, müthişя жу́тко уста́л — müthiş / dehşetli yoruldum
-
102 наивно
safçasına; saf safбы́ло бы наи́вно полага́ть / счита́ть, что... —...i düşünmek saflık olur
-
103 передумать
сов.1) ( изменить решение) (fikrinden) caymak2) разг. ( подумать много раз) (çok) düşünmekчего́ он то́лько не переду́мал! — neler neler düşünmemişti!
-
104 перспективно
в соч.мы́слить перспекти́вно — uzun vadeli düşünmek
-
105 печься
-
106 побеспокоиться
сов.(о ком, чем) düşünmek -
107 помышлять
-
108 поразмыслить
сов., разг.düşünüp taşınmak, iyice düşünmek -
109 предполагать
несов.; сов. - предположи́ть1) sanmak, düşünmekцена́ вы́ше, чем предполага́ли — fiyat sanıldığından yüksek
2) var saymak, tahminler yürütmekпредполо́жим, что... —...dığını var sayalım
3) тк. несов. (намереваться что-л. сделать) niyeti olmak, tasarlamak4) тк. несов. ( иметь своим условием) (ön)koşulu... olmakплан предполага́ет нали́чие материа́льных ресу́рсов — planı gerçekleştirmenin önkoşulu maddi kaynakların bulunmasıdır
-
110 представлять
несов.; сов. - предста́вить1) (подавать куда-л.) sunmakпредста́вить докуме́нт на по́дпись — belgeyi imzaya sunmak
предста́вить в прави́тельство прое́кт — hükumete bir proje sunmak
ка́ждый уча́стник мо́жет предста́вить на ко́нкурс не бо́лее двух произведе́ний — her yarışmacı en fazla iki yapıtla yarışmaya katılabilir
2) ( предъявлять) göstermekпредста́вить удостовере́ние ли́чности — kimlik belgesini göstermek
предста́вить доказа́тельства — deliller göstermek
3) ( знакомить) takdim etmek, tanıtmak4) тк. несов. (быть, являться кем-чем-л.) olmakпредставля́ть собо́й гла́вную опа́сность — asıl tehlike olmak / teşkil etmek
что он собо́й представля́ет? — nasıl bir adamdır?
5) тк. несов. ( быть представителем) temsil etmek; temsilciliğini yapmak6) тк. несов. (выражать, защищать чьи-л. интересы) temsil etmekпредставля́ть интере́сы трудя́щихся — emekçilerin çıkarlarını savunmak
7) ( на сцене) göstermek, oynamak8) ( изображать) göstermek; taklidini yapmak ( копировать)он всё предста́вил в ро́зовом све́те — herşeyi toz pembe gösterdi
в кни́ге широко́ предста́влена его́ литерату́рная де́ятельность — kitapta onun edebi faaliyetleri geniş yer tutmaktadır
9) ( мысленно воспроизводить) göz önüne getirmek, tasavvur etmek; tahayyül etmek; düşünmekино́й жи́зни он себе́ не представля́л — başka türlü bir yaşantıyı tahayyül edemiyordu
предста́вьте себе́ моё положе́ние — benim durumumu gözünüzün önüne getirin
предста́вим себе́ большо́й заво́д — büyük bir fabrika düşünelim
ты не представля́ешь себе́, как я уста́л — ne kadar yorulduğumu tahmin edemezsin / bilemezsin
я представля́л себя́ среди́ моряко́в — kendimi gemiciler arasında tasarlardım
10) (доставлять, причинять) yaratmakэ́то не предста́вит для нас затрудне́ний — bu bizim için bir güçlük yaratmaz
••представля́ю! — tahmin ederim!
-
111 призадуматься
сов.düşünceye dalmak; iyice düşünmekвот тогда́-то я и призаду́мался — işte o zaman beni bir düşüncedir aldı
-
112 продумывать
несов.; сов. - проду́матьiyi / etraflıca düşünmek -
113 раздумывать
несов.; сов. - разду́мать1) düşünmek2) ( колебаться) duraksamakне разду́мывая — hiç duraksamadan, bir iki demeden
-
114 соображать
1) anlamak, kavramakсообража́ть в те́хнике — разг. teknikten anlamak
он бы́стро сообража́ет — zihni çeviktir, varışlıdır
он пло́хо / ме́дленно сообража́ет — ağır anlar, intikali azdır
2) (стараться понять что-л.) anlamaya çalışmak, düşünmek ( думать) -
115 спокойно
1) rahatça, rahat rahat; sükunetle; sakin sakin, uslu uslu ( тихо); telaşsız ( без волнения)возмо́жность споко́йно рабо́тать — rahat çalışma olanağı
ему́ споко́йно мо́жно дать се́мьдесят (лет) — bol bol yetmişinde var
споко́йно спать — rahat (bir uyku) uyumak
споко́йно обду́мать что-л. — bir şeyi serin kanla düşünmek
споко́йно отнести́сь к чему-л. — bir şeyi sükunetle karşılamak
он споко́йно пое́л — rahatça yemeğini yedi
челове́ку пое́сть споко́йно не даю́т! — insana ağız tadıyla yemek yedirmiyorlar!
два ме́тра (в высоту́) он взял соверше́нно споко́йно — iki metreyi rahat rahat aştı
2) безл., → сказ. sakinкруго́м всё споко́йно — ortalık sakin
когда́ они́ ушли́, ста́ло споко́йно — onlar çekilip gidince ortalık sakinleşti
3) безл., в соч., → сказ.у меня́ на душе́ споко́йно — içim / canım rahat
споко́йно ли у тебя́ на со́вести? — vicdanın sızlamıyor mu?
-
116 страшить
э́та мы́сль страши́т — bunu düşünmek insanı titretir
-
117 allow
v. izin vermek, bırakmak, kabul etmek, imkân vermek; koyvermek, vermek, itiraf etmek; indirim yapmak; hesaba katmak, göz önüne almak, düşünmek, fikrinde olmak; ayırmak* * *izin ver* * *1) (not to forbid or prevent: He allowed me to enter; Playing football in the street is not allowed.) izin vermek2) ((with for) to take into consideration when judging or deciding: These figures allow for price rises.) gözönünde bulundurmak3) (to give, especially for a particular purpose or regularly: His father allows him too much money.) vermek•- make allowance for -
118 assume
v. farzetmek, saymak, sanmak; hükmetmek, taslamak, addetmek; üstüne almak; takınmak; üstlenmek, almak* * *1. farzet 2. varsay* * *[ə'sju:m]1) (to take or accept as true: I assume (that) you'd like time to decide.) varsaymak,...olduğunu düşünmek2) (to take upon oneself or accept (authority, responsibility etc): He assumed the rôle of leader in the emergency.) üstlenmek, yüklenmek3) (to put on (a particular appearance etc): He assumed a look of horror.) kendine...süsü vermek, var gibi göstermek, taslamak•- assumed- assumption -
119 balance
n. balans, denge, denklik, uyum; terazi; kalan, bilanço, bakiye, ruhsal denge————————v. tartmak, düşünmek, dengelemek, denk gelmek, dengede tutmak, denklemek, karşılaştırmak, dengeli olmak, denk olmak, eşitlenmek, dengelenmek, salınmak, dalgalanmak, inip çıkmak* * *1. dengele (v.) 2. denge (n.)* * *['bæləns] 1. noun1) (a weighing instrument.) terazi2) (a state of physical steadiness: The child was walking along the wall when he lost his balance and fell.) denge, muvazene3) (state of mental or emotional steadiness: The balance of her mind was disturbed.) denge, uyum4) (the amount by which the two sides of a financial account (money spent and money received) differ: I have a balance (= amount remaining) of $100 in my bank account; a large bank balance.) bakiye, hesap bakiyesi2. verb1) ((of two sides of a financial account) to make or be equal: I can't get these accounts to balance.) denkleştirmek2) (to make or keep steady: She balanced the jug of water on her head; The girl balanced on her toes.) dengede tutmak•- in the balance
- off balance
- on balance -
120 chew
n. çiğneme, lokma; tütün parçası; düşünüp taşınma————————v. çiğnemek, tütün çiğnemek; düşünüp taşınmak, kafa yormak, derin derin düşünmek* * *1. çiğne 2. çiğne (v.) 3. çiğneme (n.)* * *[ u:](to break (food etc) with the teeth before swallowing: If you chew your food properly it is easier to digest.) çiğnemek
См. также в других словарях:
düşünmek — i 1) Aklından geçirmek, göz önüne getirmek Ezberi düşünmekten, söylediklerimizin anlamını düşünmezdik. Ç. Altan 2) de Bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel… … Çağatay Osmanlı Sözlük
arpacı kumrusu gibi düşünmek — ne yapacağını bilmeyerek derin derin düşünmek Bak, o şoförün yanında arpacı kumrusu gibi düşünen maarif müdürü beye. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
derin derin düşünmek — 1) üzüntülü bir biçimde düşünceye dalmak 2) çok fazla düşünmek Bu durum huzurumu bozmakla kalmıyor, beni derin derin düşünmeye de zorluyordu. A. Ümit … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşünüp (veya düşünmek) taşınmak — konuyu bütün yönleriyle inceleyip ona göre davranmak, iyice düşünmek Düşünün taşının, yarın öbür gün cevap ve imza bekliyoruz. R. E. Ünaydın … Çağatay Osmanlı Sözlük
ince düşünmek — çok detaylı bir biçimde düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
koyu koyu düşünmek — uzun uzun veya derin derin düşünmek Nereye gideceğimi, ne yapacağımı koyu koyu düşünmeye başladığım güne kadar silah elimden düşmemiştir. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
işkembesini düşünmek — tkz. öncelikle karın doyurmayı düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki eli şakaklarında düşünmek — derin derin düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
pis pis düşünmek — derin ve üzüntülü düşünceye dalmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kara kara düşünmek — çok üzüntülü olmak, düşünceye dalmak Kara kara düşünmeye başladım, böyle bir toplantıyı, kim, hangi kurum destekleyecekti? M. C. Anday … Çağatay Osmanlı Sözlük
kötü kötü düşünmek — üzüntülü düşüncelere dalmak Bir yıldırım gelse de beni de yok etse bari diye kötü kötü düşündüğü oluyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük