Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

can+başına

  • 1 Nacken

    Nacken <-s, -> ['nakən] m
    ense;
    einen steifen \Nacken haben boynu tutulmak;
    jdm im \Nacken sitzen birinin ensesine binmek;
    die Angst saß ihm im \Nacken can başına sıçramıştı;
    jdm den \Nacken beugen birine boyun eğdirmek;
    vor jdm den \Nacken beugen birine boyun eğmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Nacken

  • 2 alone

    adj. yalnız, tek başına, kimsesiz
    ————————
    adv. yalnız başına, yalnız, tek başına, bir başına
    * * *
    1. tek başına 2. yalnız
    * * *
    [ə'ləun]
    1) (with no-one else; by oneself: He lived alone; She is alone in believing that he is innocent.) yalnız
    2) (only: He alone can remember.) sadece

    English-Turkish dictionary > alone

  • 3 душа

    ruh,
    can,
    gönül; kişi
    * * *
    ж
    1) врз ruh; can; iç; gönül

    челове́к то́нкой души́ — ince ruhlu bir adam

    у него́ душа́ поэ́та — şair ruhludur

    у меня́ на душе́ неспоко́йно — içim rahat değil

    найти́ себе́ рабо́ту по душе́ — gönlüne göre bir iş bulmak

    рабо́тать с душо́й — canla başla çalışmak

    2) разг. can kişi

    у него́ на иждиве́нии пять душ — beş can geçindiriyor

    там нет ни души́ — orada bir tek can kalmadı, orada cinler cirit oynuyor

    на ду́шу — adam başına

    на ду́шу населе́ния — nüfus / kişi başına

    ••

    душа́ моя́! — canımın içi!

    э́то был поэ́т в душе́ — ruhan bir şairdi

    он смея́лся от души́ — içinden gelerek gülüyordu

    от всей души́ — candan yürekten

    откры́ть кому-л. свою́ ду́шу — ruhunu açmak

    отда́ть бо́гу ду́шу — ruhunu teslim etmek

    ско́лько душе́ уго́дно — canının istediği kadar

    пе́сня брала́ за́ душу — şarkı içine işliyordu insanın

    Русско-турецкий словарь > душа

  • 4 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 5 yourself

    n. kendin, kendiniz
    * * *
    kendiniz
    * * *
    - plural yourselves [-'selvz] - pronoun
    1) (used as the object of a verb or preposition when the person(s) spoken or written to is/are the object(s) of an action he/they perform(s): Why are you looking at yourselves in the mirror?; You can dry yourself with this towel.) kendin, kendine
    2) (used to emphasize you: You yourself can't do it, but you could ask someone else to do it.) kendin, kendiniz
    3) (without help etc: You can jolly well do it yourself!) yalnız, tek başına

    English-Turkish dictionary > yourself

  • 6 crown

    n. taç, çelenk; hükümdarlık, taht, tepe; zirve, beş şilin
    ————————
    v. taç giydirmek; ödüllendirmek; kaplamak, süslemek; kafasına vurmak; dama yapmak; doruğa ulaştırmak
    * * *
    1. taç 2. taç giydir (v.) 3. taç (n.)
    * * *
    1. noun
    1) (a circular, often jewelled, head-dress, especially one worn as a mark of royalty or honour: the queen's crown.) taç
    2) ((with capital) the king or queen or governing power in a monarchy: revenue belonging to the Crown.) hükümdar
    3) (the top eg of a head, hat, hill etc: We reached the crown of the hill.) tepe
    4) ((an artificial replacement for) the part of a tooth which can be seen.) kuron
    2. verb
    1) (to make (someone) king or queen by placing a crown on his or her head: The archbishop crowned the queen.) taç giydirmek
    2) (to form the top part of (something): an iced cake crowned with a cherry.) tepesini kaplamak/örtmek
    3) (to put an artificial crown on (a tooth).) kuron/kaplama yapmak; kaplamak
    4) (to hit (someone) on the head: If you do that again, I'll crown you!) kafasına/başına vurmak
    - crown princess

    English-Turkish dictionary > crown

  • 7 hit

    n. vuruş, vurma, darbe, isabet, şans, başarı, çıkış, taş, laf çaktırma, kiralık katilin hedefi
    ————————
    v. vurmak, çarpmak, isabet ettirmek, rastgelmek, sarsmak, üzmek, yaralamak, bulmak, ulaşmak, varmak, olmak, isabet etmek, yumruk atmak
    * * *
    1. vur (v.) 2. vuruş (n.)
    * * *
    [hit] 1. present participle - hitting; verb
    1) (to (cause or allow to) come into hard contact with: The ball hit him on the head; He hit his head on/against a low branch; The car hit a lamp-post; He hit me on the head with a bottle; He was hit by a bullet; That boxer can certainly hit hard!) vurmak, çar(pış)mak
    2) (to make hard contact with (something), and force or cause it to move in some direction: The batsman hit the ball (over the wall).) vurmak
    3) (to cause to suffer: The farmers were badly hit by the lack of rain; Her husband's death hit her hard.) olmak, başına gelmek
    4) (to find; to succeed in reaching: His second arrow hit the bull's-eye; Take the path across the fields and you'll hit the road; She used to be a famous soprano but she cannot hit the high notes now.) vurmak, isabet etmek, erişmek
    2. noun
    1) (the act of hitting: That was a good hit.) vuruş
    2) (a point scored by hitting a target etc: He scored five hits.) sayı
    3) (something which is popular or successful: The play/record is a hit; ( also adjective) a hit song.) bir numara, liste başı
    - hit-or-miss
    - hit back
    - hit below the belt
    - hit it off
    - hit on
    - hit out
    - make a hit with

    English-Turkish dictionary > hit

  • 8 itself

    pron. kendi, kendini, kendisi, bizzat, sadece
    * * *
    kendisi
    * * *
    1) (used as the object of a verb or preposition when an object, animal etc is the object of an action it performs: The cat looked at itself in the mirror; The cat stretched itself by the fire.) kendi, kendisi, kendisini
    2) (used to emphasize it or the name of an object, animal etc: The house itself is quite small, but the garden is big.) kendi, bizzat, bizzat kendi
    3) (without help etc: `How did the dog get in?' `Oh, it can open the gate itself.') kendi başına, kendisi, kendi kendine

    English-Turkish dictionary > itself

См. также в других словарях:

  • can başına sıçramak — çok korkmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is. <fars.> 1. Dini etiqada görə, ölümlə vücuddan ayrılan qeyri maddi varlıq; ruh. Hələ canı var. – Çıxmayan cana ümid var. (Məsəl). Südlə gələn canla çıxar. (Ata. sözü). Səni canan sanıram, çıx bədənimdən, ey can! F.. Kərəm deyər: Haqq… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • can vermek — 1) ölmek Bir otel odasında tek başına can veren bir insan, herkeste ayrı bir hüzün yaratır. H. Taner 2) ruha güç vermek Bu sözleriniz bana can verdi. 3) canlanmasına yol açmak Bahar toprağa gene can verdi. F. R. Atay 4) bir şeyi çok istemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can canın yoldaşıdır — insan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Apartment Stari Grad Basina II — (Стари Град,Хорватия) Категория отеля: Адрес: 21460 Стари Град, Хорв …   Каталог отелей

  • Apartment Stari Grad Basina — (Стари Град,Хорватия) Категория отеля: Адрес: 21460 Стари Град, Хорвати …   Каталог отелей

  • baş — is. 1. İnsan bədəninin kəllə və sifətdən ibarət olan yuxarı hissəsi. İri baş. Onun başı ilə bədəni arasında tənasüb yoxdur. – Baş bədənin tacıdır, gözlər onun daş qaşı. (Ata. sözü). // Heyvan bədəninin beyin olan yuxarı və ya ön hissəsi. Toğlular …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • Erener — Sertab Erener Sertab Erener ouvre le Concours Eurovision de la chanson 2004, en mai 2004, à Istanbul Sertab Erener (née le 4 décembre 1964 à Istanbul d une mère architecte et d un père avocat) est une chanteuse de musique pop tur …   Wikipédia en Français

  • Sertab — Erener Sertab Erener ouvre le Concours Eurovision de la chanson 2004, en mai 2004, à Istanbul Sertab Erener (née le 4 décembre 1964 à Istanbul d une mère architecte et d un père avocat) est une chanteuse de musique pop tur …   Wikipédia en Français

  • Sertab Erener — Naissance 4 décembre 1964 (1964 12 04) (46 ans) Istanbul, région de Marmara Pays d’orig …   Wikipédia en Français

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»