-
1 disparaître
v i1 partir kaybolmak◊La douleur a disparu. — Ağrı kayboldu.
2 se cacher kaybolmak◊La lune disparaît derrière les nuages. — Ay bulutların arkasında kayboldu.
3 s'en aller yokolmak◊Il a disparu quand il m'a vu. — Beni görünce yokoldu.
4 être perdu kaybolmak◊Son fils a disparu. — Oğlu kayboldu.
5 ölmek◊Elle a disparu il y a deux ans. — Kadın iki yıl önce öldü.
-
2 Gedächtnis
Gedächtnis <-ses, -se> [gə'dɛçtnıs] nt1) hafıza, bellek; ( Erinnerungsvermögen) bellem;aus dem \Gedächtnis ezbere;ein gutes/schlechtes \Gedächtnis haben ( für etw) (bir şey için) iyi/kötü bir hafızası olmak;jdn/etw im \Gedächtnis behalten bir kimseyi/şeyi hatırında tutmak;sein \Gedächtnis verlieren hafızasını kaybetmek2) ( Gedenken) anma (an -), anılma (an -in);ein Mahnmal zum \Gedächtnis an die Toten ölenleri anmak için bir anıt, ölülerin anılması için bir anıt -
3 Auge
Auge <-s, -n> ['aʊgə] nt\Auge in \Auge mit jdm biriyle göz göze;mit den \Augen zwinkern göz kırpmak;ich habe es mit eigenen \Augen gesehen onu kendi gözümle gördüm;ein blaues \Auge haben gözü morarmış olmak;vor aller \Augen göz göre göre, herkesin gözü önünde;ein \Auge zudrücken ( fam) göz yummak, görmezden gelmek;beide \Augen zudrücken ( fig) görmezden gelmek;die \Augen offen halten gözünü açık tutmak;jdm die \Augen öffnen ( fig) birinin gözünü açmak;jdn aus den \Augen verlieren birini gözden kaybetmek;jdn nicht aus den \Augen lassen birini gözünden kaçırmamak;in meinen \Augen... benim gözümde...;jdn unter vier \Augen sprechen biriyle ağız ağıza konuşmak, biriyle kulak kulağa konuşmak, biriyle baş başa vererek konuşmak;ins \Auge fallen göze çarpmak;etw springt ins \Auge ( fig) bir şey göze çarpar;etw ins \Auge fassen ( fig) bir şeyi göz önüne almak;gute/schlechte \Augen haben gözleri iyi görmek/görmemek;große \Augen machen ( fam) gözlerini belertmek;kein \Auge zutun gözüne uyku girmemek;mit bloßem \Auge çıplak gözle;so weit das \Auge reicht göz alabildiğine, göz görebildiği kadar;sie traute ihren \Augen nicht gözlerine inanamadı;ich habe die ganze Nacht kein \Auge zugetan ( fig) bütün gece gözüme uyku girmedi;mir wurde schwarz vor \Augen gözlerim karardı;\Auge um \Auge, Zahn um Zahn göze göz, dişe diş;aus den \Augen, aus dem Sinn ( prov) gözden ırak olan gönülden de ırak olur2) ( Punkt beim Spiel) puan, sayı3) ( beim Würfel) benek -
4 Leben
Leben <-s, -> ntetw ins \Leben rufen bir şeyi yaratmak;am \Leben sein hayatta olmak, sağ olmak;nie im \Leben! hayatta olmaz!;es geht um \Leben und Tod bu, hayat memat meselesidir, bu, ölüm kalım meselesidir;der Mann/die Frau meines \Lebens hayatımın adamı/kadını;sich mit Betteln durchs \Leben schlagen dilencilikle geçinmek;am \Leben hängen hayata bağlı olmak;jdm das \Leben kosten birinin hayatına mal olmak;das ist wie im richtigen \Leben bu, gerçek yaşamdaki gibi;\Leben in etw bringen bir şeye hayat [o canlılık] vermek;daran wird sie zeit ihres \Lebens denken onu bütün hayatı [o ömrü] boyunca unutmayacaktır2) can;das tue ich für mein \Leben gern bunu canı gönülden yaparım;ums \Leben kommen canını kaybetmek, ölmek;mit dem \Leben davonkommen canını kurtarmak;etw mit dem \Leben bezahlen bir şeyi canıyla ödemek;am \Leben hängen canı tatlı olmak;jdm das \Leben retten birinin canını kurtarmak;Geld oder \Leben! ya paranı ya da canını! -
5 place
-
6 kurz
1) ( zeitlich) kısa;ein \kurzer Blick kısa bir bakış;ich will es \kurz machen (sözümü) kısa keseceğim;mit ein paar \kurzen Worten birkaç kelimeyle;über \kurz oder lang eninde sonunda;in kürzester Zeit en kısa zamanda;\kurz und bündig kısa ve özlü;\kurz und gut kısacası, sözün kısası, hülasa;\kurz und schmerzlos ( fam) hiç canını yakmadan [o acıtmadan];seit \kurzem kısa bir süredir, kısa bir zamandan beri;vor \kurzem geçenlerde;\kurz entschlossen fazla düşünmeden;ich habe ihn nur \kurz gesehen onu kısaca gördüm;\kurz darauf kısa bir zaman sonra;ich bleibe nur für \kurze Zeit fazla kalmayacağım;ich komme \kurz vorbei kısaca bir uğrayacağım, biraz uğrarım;\kurz hintereinander peş peşe, kısa aralıklarla2) ( räumlich) kısa;\kurze Hosen kısa pantolon;\kurz vor Köln Köln'den az önce;den Kürzeren ziehen ( fam) kozu kaybetmek, sırtı yere gelmek;zu \kurz kommen payını alamamak, avucunu yalamak;etw \kurz und klein hauen ( fam) bir şeyi paramparça [o hurdahaş] etmek -
7 verscherzen
verscherzen*vr -
8 peu
1 az [az]◊2 peu à peu yavaş yavaş3 az miktar4 petit nombre az insan◊Peu le savent. — Bunu az insan bilir.
a biraz ['biɾaz]b hafif [ha'fif]◊Il pleut un petit peu. — Hafif yağmur yağıyor.
6 à peu près aşağı yukarı7 de peu az farkla8 depuis peu az süre önce
См. также в других словарях:
yoksun kalmak — sahip olunan bir şeyi kaybetmek, kullanamamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
FAKD — Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek. Belirsiz olmak. * Talebetmek, istemek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
IZAA — Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
parti — 1. is., Fr. parti 1) Ortak düşünce ve görüşteki kişilerin oluşturdukları siyasal topluluk, fırka Seçmenler yeni güç santrallerinin doğayı bozacağını düşündükleri için karşı partiyi tutmuşlar. H. Taner 2) İnsan topluluğu Birleşik Sözler parti… … Çağatay Osmanlı Sözlük